Merhamet Çemberini Genişletmek: Sosyalizm ve Hayvan Hakları - Terry Liddle


“19. yüzyılda köleliğe karşı çıkanlarla bugün et yemeyi bırakanlar aynı kişilerdir” sözleri Cahiers Antispécistes adlı Fransız ve İspanyol hayvan hakları gruplarının posterlerinde yer alıyor.  Bu posterlerde 21. yüzyılın hayvan özgürlüğü yüzyılı olması için çağrıda bulunuluyor. 1974 tarihinde yayınlanan Animal Liberation kitabında Peter Singer şöyle yazmıştı: “insanın hayvanlar üzerindeki tiranlığı bugüne dek büyük acılara sebep oldu, hâlâ oluyor, bu gerçek ancak beyaz insanların siyah insanlara yüzyıllardır reva gördüğü acılarla kıyaslanabilir. Bu tiranlığa karşı yapılan bir mücadele ahlâki ve toplumsal bütün mücadeleler kadar önemlidir”.

Elbette, milyonlarca Afrikalının Avrupalı ve Amerikalılar tarafından 15. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına dek köleleştirilmesi günümüzün kapitalist toplumunda hayvanların içinde bulunduğu durumla yakından bir benzerlik taşıyor. Bristol ve Liverpool gibi şehirler kölelik üzerine kuruldu, endüstri devrimini finanse eden de kölelikten elde edilen çıkarların sonucunda biriken kapitaldi. Acaba Thomas Paine’in Amerikan anayasasına köleliğin kaldırılmasını da eklemek istemesi üzerine zengin plantasyon sahiplerinin onu durdurması şaşılacak birşey mi?
Köleler elbette Haiti’de olduğu gibi Fransız Devrimi’nin etkisiyle özgürlük, eşitlik ve dayanışmadan etkilenerek isyan edebiliyordu. Bu tür başkaldırmalarda ya da kaçma çabalarında köleler dövülüyor, vücutları parçalanıyor ya da öldürülüyorlardı. Bugün dirikesim laboratuarlarındaki ya da üretim çiftliklerindeki hayvanlar, hayvan hakları eylemcileri tarafından kurtarılmadıkları sürece kaçamazlar. Köleler gıda için yetiştirilmiyorlardı, ayrıca bilimsel anlamda geçersiz, dehşet verici deneylerde de  kullanılmıyorlardı. Ama milyonlarca hayvan bütün bunları yaşıyor.

Bugün çok az  insan yedikleri yiyeceklerin nereden geldiğini biliyor. Tavuk nuggetların, burgerin ya da tabaklarındaki sosun ya da süpermarketteki hazır yiyeceklerin yaşayan hayvanlarla alakasını görmüyorlar. Eğer insanlar kendi tüketimleri adına hayvanları yetiştirip öldürmek zorunda kalsalardı daha fazla insanın vejetaryen olacağını düşünmeden edemiyor insan. Ucuz yiyeceğe yönelik talepler hayvanların tamamen doğalarına aykırı koşullarda yetiştirilmeye zorlanmaları sonucunu verdi. Üretim çiftliklerinde sıkış tıkış, gün ışığı ya da rüzgar veya yağmur bilmeden yaşıyorlar. Büyüme hormonları ve antibiyotiklerle şişirilen bu hayvanların hepsi ölmeleri için yetiştirilir. Süt sığırları sürüsindeki erkek danalar iki günlükken öldürülür; av köpekleri fazla yaşlandılarsa öldürülür ve diğer av köpeklerine yem olur. Büyük baş hayvanlar doğal olarak otçuldur; ama vücudu  mikrop dolu ölü koyunların artıklarıyla beslenince yeni ve ölümcül hastalıkların insanlara bulaşmasına sebep oldular.
Amazon yağmur ormanlarının bazı kısımları büyükbaş hayvancılık yapmak amacıyla yok edildi. Bir kaç sene içerisinde üst toprak yok oldu. Aç bir dünyada insanları beslemek yerine tahıllar et tüketimi için yetiştirilen hayvanlara gidiyor. McDonald’s’ın doymuş hayvan yağından, tuzdan, şeker ve çok az liften oluşan beslenme biçimi asla sağlıklı değil. Burger mağazalarında işçilerin aldığı maaş ve çalışma koşulları da iyi değil, ayrıca işyeri sahipleri işçilerin sendikalarda organize olmasını engellemek için çok uğraşıyorlar. Londra Greenpeace örneğinde olduğu gibi kendilerine yönelik eleştirileri susturmak için de yapmadıkları kalmadı.
Dirikesim çok para kazandırıyor. Geçen yıl 2,79 milyon hayvan deneyi yapıldı, sayı artıyor. Ama DNA’sının çoğunu bizimle paylaşan şempanzeleri örnek vermek gerekirse, hayvanlarla insanlar arasındaki farklar ortada. Hayvanlar sigara  içmez, alkol tüketmez, romatizma veya hipertansiyon gibi hastalıklara yakalanmazlar. Bu tür insan sorunlarına hayvanlar üzerinde deneyler yaparak cevap aramak boşuna. Yüksükotu gibi ilaçlar hayvan deneylerinde olumsuz sonuç verdiyse bile insanlara uygulanınca çok etkili sonuçlar alınmıştır. Hayvanlarda olumlu sonuçlar veren ilaçlar insanlara uygulanınca felakete sebep olmuştur. Thalidomide’ı hatırlıyor musunuz? Az bir faydası olsa bile gene de zarar vermeyen doğal, herbal ilaçlar var. Hayvan deneylerinden elde edilen ilaçlar ilaç tekelleri tarafından üretiliyor, bu ilaçlar halka yamanıyor. Buradaki  amaç elbette para kazanmak.
Hayvan sömürüsü ve suistimalinin başka yönleri de var. Ülkenin üst sınıflarının tilki ve geyikleri hayvanların yorgunluktan bitap düşene dek kovalaması ve av köpekleri tarafından parçalanması, oyun kuşlarının birer birer vurulması bunlara örnek olarak verilebilir.  Kürkleri merhametten çok parası olan şımarık kadınların vücutlarını süslesin diye yetiştirilen ya da tuzağa düşürülen fok gibi hayvanlar da bir başka örnek. Bir de sözde özgür gıdalar var. Bu hayvanlara yaşarken daha iyi davranılıyor, ama hepsi sonuçta  öldürülüyor.
Henry Salt gibi öncü sosyalist ve hayvan hakları destekçilerinin çabalarına rağmen Sol büyük oranda hayvan hakları konusunu görmezden geldi. Genelde bir sonraki greve, sıradaki gazete satışına ya da seçime odaklanan Solun özgürlük mücadelesi kavramı genellikle tek boyutludur. Bir keresinde Sosyalist İşçi Partisi dirikesimi destekleyip sosyalistlerin vejetaryen olup olmaması ile ilgili miting düzenlemişti. Cevabı bulmak için mitinge katılmaya gerek yoktu elbette. Bugünlerde Müslümanların dehşet verici kurban bayramına karşı çıkmayı da İslamofobi olarak görüyorlar.
Bir çok hayvan hakları eylemcisi Sol’dan haklı olarak şüphe duyuyor, Sol’u manipülatif ve samimiyetsiz,  davasının daha geniş çaplı olması için çalışmaya gerek duymayan sadece partiye katılması için adam kafalayan bir çaba olarak  görüyor. Ama bütün o korkutucu hikayelere rağmen terörist filan değil bu insanlar.
Bir çok hayvan hakları eylemcisi barış hareketleri ya da anti-faşist hareketlere destek veriyor. ALF sözcüsü Keith Mann hayvan hakları eylemleri sebebiyle 14 sene hapis ceza aldı, Mann, eğer dirikesim laboratuarları kendini halkın incelemesi için açarsa bütün ekstrem eylemlerin sona ereceğini söylüyor. Eğer halk kapalı kapılar ardında yaşanan acıları ve  ölümü bilirse dirikesimin sona ermesi için büyük bir baskı olacağını söylüyor.
Eğer sosyalizm yeni bir maske altında bir tiranlık olmak istemiyorsa, ekstrem ve tutarlı bir demokratik hümanizm örneği olmalı. Ama hümanizm kendi içinde bir amaç değildir. Kendini gerçekleştirirken yeni nitelikler yaratır.
Bu yeni niteliklerden birisi merhamet çemberini gezegeni beraber yaşadığımız diğer canlıları da kapsayacak şekilde insanların ötesine doğru genişletmektir. Yaratılış nosyonunu bir kenara koyarsak, insanlar ve diğer canlılar ortak bir evrimsel sürecin ürünleridir. İnsanlar akıl yürütebildikleri için bu aklı hayvanlara yönelik davranışlara da uygulama zorunluluğu bulunuyor. Hayvanları kendi amaçlarımız uğruna istismar etmeye, sömürmeye ve  öldürmeye son vermemiz gerekiyor. Doğayı boyun eğdirilecek bir şey gibi değil, beraber  çalışılacak bir şey gibi görmemiz gerekiyor. Doğal ilaçlar gibi alternatifleri keşfetmeye, tedavi etmek yerine önlem almaya önem vermemiz gerekiyor. Kendi yiyeceğimizi yetiştirmek için toprağa ve araçlara ihtiyacımız var. Doğal hayvan yaşam alanlarına zarar veren yapay pestisitlerini kullanarak toprağı kirletmeye son vermemiz gerek. Beslenme biçimimizi yeniden inceleyerek hayvan ürünlerine dayalı bir beslenme tarzından tahıl, sebze ve bakliyatgile dayalı bir beslenme tarzına yönelmemiz gerekiyor. Dirikesimi, avcılığı ve  kürk ticaretini son erdirmek zorundayız. Yaşamı kucaklayıp kendini bütün şekillerde ifade etmesine izin vermeliyiz.
Yeşil Parti’nin Sol’a kıyasla hayvanlara yönelik daha iyi bir politikası var, bu partinin hayvan hakları çalışma grubu  bulunuyor. İşçi Partisi’nin hayvan refahı topluluğu bulunuyor, bu topluluk parti konferansında hayvan hakları konusunun tartışılmasını sağladı. Ancak İşçi Partisi hükümet olunca hayvan hakları eylemcilerini bastırmakla tehdit etti, avcılığı yasaklama konusunda da yalan söyledi. İşçi Partisi dışında sosyalistlerin hayvan hakları grubu oluşturma çabaları ekonomizmle gözü dönmüş Sol’da çok az bir başarı elde edebildi.
1907’de Battersea’de sahte bilimin kurbanları adına bir anıt olarak dikilen kahverengi köpek heykelini ortadan kaldırma girişimlerine karşı feministler, sosyalistler ve  dirikesim karşıtları birleşik bir cephe oluşturmuşlardı. Yaklaşık yüzyıl sonra gene böyle bir cepheye ihtiyacımız var. Hayvan hakları gösterilerinde sık sık “insan özgürlüğü, hayvan özgürlüğü- tek mücadele, tek kavga” sloganını duyuyoruz. Sosyalistlerin de bu gerçeğe uyanma zamanı geldi artık.
Çeviri: CemC




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder