Efsane, siyaset ve Newroz... Mustafa Özer

                  Baskıların en dorukta olduğu 1982 Mart ayında direnişi canlı tutmak için sürekli yeni yöntemler bulmaya çalışan Mazlum Doğan, Diyarbakır Zindanı’ndaki baskı ve zulümü, dolayısıyla binlerce Kürt gencimizin kanına giren 12 Eylül diktatörlüğünü protesto etmek amacıyla, 1982 yılında 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gecede Newroz ateşini kendi bedeninde yakarak, ölümsüzleşmiştir. Artık o koyu karanlık günler direnişe evrilmiştir.
Her ulus veya halk grubu sahip olduğu kültürel zenginlikleri ile kişilik kazanır, global kültüre zenginlik katar. Halk gruplarının sahip oldukları kültürel zenginlikler günlük yaşamlarında manevi bir gıda iken, bilhasa, bağımsızlıklarını veya özgürlüklerini kazanamamış olan ulusların savaşım kararlılığı için de anahtardır. Dünyanın herhangi bir yerindeki hakim ulus yöneticileri kendilerine siyasal açıdan bağımlı halkların kültürel zenginliklerine saldırır, ilk hedef olarak dilleri yasaklanır ve zorla asimilasyon yüzünden kültürleri ortadan kalkar.
Üyesi oldukları kabile, halk, ulus'un aydınları kültürlerine sahip çıkmadıkça, o kültürü talan edecek pek çok karanlık güç ortaya çıkar ve hiç acımadan o uykucu halkın kültürünü alıp götürür kendisine mal eder.
Antik çağlardan günümüze kadar inen uzun bir tarih süreci boyunca; Kürt Tarihi, Kürtler'in kültürel zenginlikleri olan menkibeleri, stranları, masalları, folkloru, gelenekleri, ulusal günleri, mutfağı ve hatta geniş ölçüde mitolojilerinin büyük bir tanığı olan Avesta'ları bile çok sinsice ellerinden alınıp götürüldü. Onların uzak geçmişleri ile bağlantıları ustaca koparıldı ve giderek yok sayıldı, yok gösterildi.



Kürt Kültürü'nü yağmalama olayında en kararlı davrananlar İran ve bölgeye daha sonraları orta asya'dan gelen ve yerleşik halk olan Kürt'lerin yardımıyla kurulan Türk devletleri olmuştur.
Türkiye'de, 1923'ten sonra adım adım oluşturulan bir resmi ideoloji çerçevesinde yetişmiş olan Türk "bilim adamları", Türk "folklorcuları", Türk "mitologları" gibi Türk Devleti'nin kültür politikalarını oluşturan bilim çevreleri "Emir ve komuta zinciri içerisinde ve emirle" Kürt kültürünü talan ettiler.
Unutmayalım ki bilim adamları aktif politikacılar gibi davranamazlar. Politikacılar, geçtikleri her süreci kendi politik hedeflerini gerçekleştirmek için eğerek bükerek kullanabilirler. Hatta taviz uğruna bazı gerçekleri görmemezlikten bile gelebilirler. Bilim adamları ise böylesi siyasal manevralara katılamazlar. Bilimsel gerçek ne ise onu ortaya koymakla yükümlüdürler.
Eminim ki önümüzde ki yıllarda, Kürt aydınları Newroz gibi heyecan yaratan günlerin mitolojideki ve tarihteki yerini layıkıyla araştıracaklar "Kürtler için toplumsal ve ulusal özel günler şunlardır, tarihsel kökleri ve nedenleri bunlardır" gibi doğru tespitlerde bulunacaklardır. Bilhassa Avrupa'ya yerleşmiş olan yeni nesil, konularında akademik öğrenim alarak, yetişince yok sayılmaya çalışan Kürt tarihi doğru bir şekilde günyüzüne çıkacaktır.
Tarihsel bir ulus olmak bakımından özel günlerimizi öğrenmek, bir de o günlerimizi zamanlarında yaşatmak, kendimizi bilmenin yollarından biridir; uygarlık tarihimizin kökenlerine doğru bir giriş bir başlangıçtır.
Türk ve komşu devletlerin kaderine hükmeden tutucu ve inkarcı iktidarlar, yanmasını önleyemedikleri Newroz ateşine karşı, Newroz'un ifade ettiği anlamı yozlaştırmayı ve içini boşaltarak kendilerine mal etmeyi denemektedirler. İran, bu bayramı kendi "yeni yıl" bayramı olarak, 15 günlük bir tatille en ciddi bir şekilde sahiplenerek kutluyor. "Yeni Yıl" tabii ki Kürtler'in bu festivale yüklediği anlam değildir. Suriye, Newroz'u bayram olarak kabul etmemekle birlikte, Kürtler'in bayramlarını coşku ile kutlamalarına ses çıkarmıyor. Irak ise Newroz'u, 24 Eylül 1968'den beri, o zaman kesitinde yürütülmekte olan Kürt Ayaklanması'nın Lideri Molla Mustafa Barzani'nin dayatması ile resmi tatil olarak kabul etmiş durumda.
Türkiye'de ise en son olarak 1924'te Mustafa Kemal'in de katılımı ile resmen, Ankara'nın Kavaklıdere semtinde kutlanan Newroz, sadece "Saatli Maarif Takvimi" adlı bir duvar takviminde "nevruz" şeklinde yer alan ne idüğü belirsiz bir güne dönüşmüştü. Ölü ve kutlanmayan bir gün. Osmanlı Devleti dönemindeki folklorik kutlamalar, Mustafa Kemal Yönetimi tarafından yaratılmaya çalışılan Türkler'e dayalı tek ulus konsepti için "tehlikeli" bulunmuş olacak ki buharlaştırılmıştı. Fakat Kürtler vardı ve problem olduğu yerde duruyordu.

Direnişe geçen Newroz
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte Türkiye’deki tüm devrimci tutuklular teslim alınmaya, kendisinin zıttına çevrilmeye çalışıldı. 12 Eylül darbesinin teslim alma ve ihanet ettirme politikaları yoğun baskı ve işkencelerle Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde doruğa çıkarıldı. Yapılan işkencelere karşı 2 Ocak 1981 tarihinde birkaç grup dışında toplu açlık grevine başlandı. 24 Şubat 1981 tarihine kadar askeri cezaevi yönetimi tutuklulara saldırılarını yoğunlaştırdı. Direnmekte kararlı olan önder kadroların hücrelere konulmasıyla kadro konumunda olanlar ve kitle birbirinden soyutlanmaya çalışılır. Fakat dayatılan tüm baskı ve işkencelere rağmen sayıları 500-600 olan direnişçiler boyun eğmedi.
Buna karşın Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde gün geçtikçe işkencenin dozu yükseltildi, tutuklular koğuş koridorlarına kurulan işkence tezgahlarından geçirildi. Artık cezaevinde her şey işkenceye dönüşmüştü. Devlet bu kadrolar şahsında mücadeleyi bitirme hedefini önüne koymuş ve insanın aklına gelen insanlık dışı her şeyi işkenceye çevirmişti. Buna karşı kadrolar da kendilerini uzun soluklu bir halk savaşına hazırlarlar.
Baskıların en dorukta olduğu 1982 Mart ayında direnişi canlı tutmak için sürekli yeni yöntemler bulmaya çalışan Mazlum Doğan, Diyarbakır Zindanı’ndaki baskı ve zulümü, dolayısıyla binlerce Kürt gencimizin kanına giren 12 Eylül diktatörlüğünü protesto etmek amacıyla, 1982 yılında 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gecede Newroz ateşini kendi bedeninde yakarak, ölümsüzleşmiştir. Artık o koyu karanlık günler direnişe evrilmiştir. Eylemini 21 Mart’ta yapmasının nedeni; yaşanan esaret koşullarını durdurmak ve 21 Mart’ı artık direniş gününe çevirmekti…
Cezaevinde başlayan bu direniş artık içeride ve dışarıda yankısını bularak sürecekti. Genelde tüm Kürtlerin, özelde ise, Alevi Kürtlerin sembolü haline gelen Mazlum Doğan, aynı zamanda "çağdaş Kawa" olarak Newroz’un da simgesi haline gelmektedir. 12 Eylül diktatörlüğüne ve onun zindan yöneticilerine karşı bedenini ateşe vermek suretiyle yapmış olduğu eylem ile Kürt halkının kaderini değiştirmiştir. İnsan için en kutsal olan şey yaşamdır. İşte Mazlum Doğan en kutsal değerini zalimlere karşı Newrozlaştırmıştır.

Başkaldırılara Ulaşan Newroz
1990 yılına varıldığında; Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde başlatılan, 1984 yılında dağlara taşırılan Newroz ateşi artık köyleri ve şehirleri de sarmıştı. 12 Mart 1990 günü Mardin’in Savur ilçesi yakınlarında PKK ile devlet güçleri arasında yaşanan çatışma 12 PKK gerillası ve 50 askerin ölümüyle sonuçlanır. Kısa bir süre sonra, bu çatışma yankısını Nusaybin sokaklarında bulur. 15 Mart günü cenazeler ailelere teslim edildiğinde PKK gerillası Kamuran Dündar’ın cenazesi Nusaybin’e getirilir. Cenaze Nusaybin’de on bini aşkın genç, yaşlı, çocuk ve kadınlardan oluşan bir kitle tarafından kaldırılır. Okullar boykot edilir, kepenkler kapatılır. Zılgıtlar ve sloganlar eşliğinde kitle şehir merkezine doğru yürüyüşe geçer. Nusaybin’deki halk hareketi kısa bir süre sonra Newroz ile bütünleşerek çevre ilçelere yayılır… Newroz artık serhıldan'dır.
Yine 15 Mart’ta Cizre’de başlayan serhıldan, Newroz kutlamalarının başladığı 20 Mart’ta kepenk kapatma ve okul boykotuyla tam bir halk ayaklanmasına dönüşür. Newroz’u kutlamak üzere Cizre sokaklarına, köylerden şehir merkezine akın eden kitle lastik yakarak ilçenin her yerini Newroz ateşiyle aydınlatıyordu. Cizre’de kitle ile başa çıkamayan devlet güçleri çevre il ve ilçelerden de takviye birlikler çağırır. 21 Mart gecesi Cizre’nin etrafındaki tüm tepelerde Newroz ateşi yakılır.
Nusaybin ve Cizre’deki serhıldanlara Mardin’e bağlı İdil, Silopi, Midyat, Kızıltepe, Derik, Gercüş ilçeleri ile Ağrı'nın Doğubayazıt, Diyadin ve Patnos ilçeleri de katılır ve Newroz ateşi köy köy, ilçe ilçe, il il yayılarak bütün Kürt coğrafyasını aydınlatmaya başlar.
Mazlum Doğan'ın 1982 Newroz’unda yaktığı meşale 1990 yılında bu kez Diyarbakır surlarından parlar. Üniversite öğrencisi Zekiye Alkan 21 Mart 1990 günü Diyarbakır surlarına çıkarak genç bedenini Newroz ateşi yapar. Alkan böylece "En iyi ateş insan bedeninde yanar" sözleriyle yaşama, direnişe ölümüne bağlılığın simgesi olur.
Kürt coğrafyasında yaşanan bu durum kısa bir sürede bütün Türkiye metropollerine, Avrupa’ya ve dünyaya yayılır.
Tarihin derinliklerinden alınan meşaleyi Mazlum, Mazlum’dan Amed surlarında Zekiye, Zekiye’den Türkiye metropollerinde yaşamını sürdüren ve henüz on sekiz yaşında olan genç Rahşan, Rahşan’dan Avrupa’da yaşayan iki genç yürek olan Berivan ve Ronahi devralır. Newroz meşalesi artık elden ele dolaşarak bütün dünyayı sarmaktadır.

2000’li yıllarda Newroz
Newroz bayramı, Kürt kimliğinin ifade edilmesine yönelik baskılardan nasibini epeyce aldı. 1990’lı ve 2000’li yıllar, "w", "v" tartışmalarıyla geçti. (W) harfi yasaklı harfler arasına girdi. İçerisinde "w" olan slogan ve afişler toplatıldı, ağır cezalar verildi.
Mart halkımızın acılı olduğu kadar, onurlu ayıdır. Bu ay pek çok Kürt katliamına tanık olduğu gibi Kürt halkının Newroz coşkusuna da tanıktır. Newroz coşkusu her sene katlandı, dağlarımızın tepelerinde yanan ateş güneşimiz, umudumuz, varlık nedenimiz oldu. Newroz, Kürtlüktür. Newroz, kendi Kürdü olmadır.
Newroz, Kürdün kurtuluş meşalesidir. Newroz, özgür yaşam mücadelesidir. Newroz, köleliğe, sömürgeci, baskıcı yaşama başkaldırıdır. Newroz; barıştır, eşitlik ve kardeşliktir.
2000’lerin ilk Newroz’una Amed’de yüz binlerle kutlanan Newroz damgasını vurdu. 2001 Newroz’u da Kürt halkının barış, demokrasi ve yeni sürecin sloganlarıyla kardeşlik ve birlik çağrılarını meydanlarda yüzbinlerce ağızdan haykırdığı bir yıl oldu. Amed’de 500 bin kişinin toplanarak kutladığı 2001 Newroz’u siyasal serhıldan hamlesinin de ilk adımı sayıldı. Bu tarihten sonra günümüze kadar Newroz milyonların katılımıyla kutlanıyor.

Dünya'da 21 Mart Newroz kutlaması
Kürtçede "Yeni Gün" anlamına gelen Newroz, Zerdüştlük, Bahailik gibi inançlar açısından kutsal bir gün olarak günümüze yansırken, İranlılar, Türkler, Kürtler, Zazalar, Azeriler, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar Newroz’u genellikle "doğanın uyanışı ve bahar bayramı" olarak kutluyor, oysa Kürt halkı için Newroz çok daha derin anlamlar içeriyor.
Newroz, Orta asya Halkları tarafından, yakın komşuları olan Zerdüştiler’in etkisiyle "ithal malı" bir eğlence, genç kız ve genç erkeklerin ateşin üstünden atlarken ileride evlenecekleri eşlerini tanıdıkları bir vasıta olarak kutlanıyordu. Tıpkı Ehmedê Xanî'nin ünlü "Mem û Zîn" adlı eserindeki Kürt Newroz kutlaması gibi. Noruz (Newroz), Orta asya halkları arasında; Kazakistan'da 22 Mart'ta, Uzbekistan'da 22-23 Mart'ta Kırgızistan ve Türkmenistan'da ise 21 Mart'ta halen resmi tatil günüdür. Halk düzeyinde kutlamalar yapılır. Bu kutlamalar lokal ve eğlenceye dönük olmanın ötesine geçmez.
Newroz'un Kürtler ve genelde Zerdüştiler tarafından kutlandığı 21 Mart gününde, pek çok halk tarafından da çeşitli dini sebeplerle ayinsel festivaller düzenlenir. Elbette bu festivallerin hemen hemen hepsinin kozmogonik sebeplerle düzenlendiği tahmin edilebilir. Newroz, tüm "Ortadoğu'da kutlanırdı" ama önemli olan kutlanan festivale onu şekillendiren halkın verdiği "anlam" ve o festivalin kozmogoni** itibariyle "sebebi"dir.
Bir şeyi çok iyi anlamak lazım: Bir bayramın, bir festivalin, orijinal olarak ortaya çıktığında hangi anlam yüklenerek kutlandığı çok önemlidir. Kürtler Newroz'u bir direniş, bir özgürlük günü olarak kutlarlar. Newroz, ulusal bir gündür. "Birlik ve Mücadele Günü." Bu anlam çok önemlidir.
Kürt Newrozları'nda, dağlarda ateş yakılmasının acaba özel bir anlamı var mı?
Evet, Kürtler'in ataları tarafından geliştirilen mitolojik Ateş kavramı, Zarathuştra'da ve sonraki karmaşık Zerdüşt Dini'nde çok önemli bir yer tutar. Ateş vicdandır, ateş zaferin müjdecisidir, ateş hayatın yakıtıdır, ateş kıbledir, ateş iyinin koruyucusudur, ateş bağımsızlıktır, evet yanlış anlamadınız, ateş bağımsızlıktır.. Bütün bunları Avesta'nın ruhunu incelediğimizde görürüz.
Avesta'nın ortaya çıktığı coğrafya İran, halk grubu ise İran'da yaşayan ve Avesta'yı kutsal kitap olarak benimseyen iki aryani halk grubu olan Med'ler ve Pers'lerdir. Avesta'nın esas olarak hangi halk grubunun dinsel yapıtı olduğu araştırıldığında, Avesta'nın ortaya çıktığı tarih kesiti itibariyle İran'da, birincisi; Avestik Din (Bahdin), diğeri ise Pers Kralları'nın kazıttığı kaya yazıtlarında tarifini bulan Pers Dini olmak üzere iki ayrı ve bazan biribirine zıt din grubu bulunduğu görülür. Avesta'da yer alan din Medya'da, daha ziyade dağlarda yaşıyorken, yazıtlarda tarifini bulan din ise hakim halk grubu olan Persler arasında yaşam buluyordu. Bu bulgular modern hayatımızdaki bazı bulgularla da birleştirildiğinde Newroz'un hiç tereddütsüz bir Kürt Bayramı olduğu sonucu ortaya çıkar.
Demirci Kawa'nın Newroz efsanesi
Arap kökenli Dahak, Ahriman'la yaptığı bir ittifak sonucu Kral Cemşid'i testere ile keserek öldürdü ve İran tahtını ele geçirdi. Dahak'a böylesi bir yardımda bulunan Ahriman, buna karşılık yeni kralı omuzlarından öptü. Dahak kral olduğu için memnundu. Alabildiğine zalimdi. Kral oluşunun verdiği büyük zevkten dolayı Ahriman'ın yılansı ısırıktan ibaret olan öpücüğünün acısını duymadı bile. Fakat bir süre sonra yeni kralın omuzlarının her birinde birer yılan türedi. (Kürt Yazar Şerefxan yılan yerine kralın omuzlarında 'şirpençe=kanser' oluştuğunu kaydeder.) Saray cerrahları bu yılanları derhal ameliyatla aldılar. Fakat yılanlar aynı yerde yeniden türediler. Yılanların her ameliyattan sonra yeniden türemeleri Dahak'a büyük acılar veriyor, çaresizleştiriyordu. Bunu gören Ahriman, bu kez bir hekimbaşı kılığında Dahak'a yeniden göründü. "Kralım eğer acılarından kurtulmak istiyorsan, her yılanı her gün birer gencin beyni ile beslemen gerekiyor" dedi ve kayboldu. Dahak bu hekimbaşı'nın tedavi planını emir haline getirdi. Artık her gün iki genç getiriliyor, öldürülüyor ve beyinleri yılanlara yediriliyordu.
Yöredeki gençlerin böyle ikişer ikişer ölüme sevk edilmesi, Dahak'ın vezirleri Ermail ve Kermail'i acılara sevk etmekteydi.. Bir gün akıllarına bir çare geldi. Her gün gençlerden biri yerine bir koyunun beynini koymayı düşündüler. Böylece ölüme sevk ettikleri gençlerin en azından yarısını ölümden kurtaracaklardı. Düşundüklarini derhal hayata geçirdiler. Bu gençlere; "dağlara gidin. Hiç şehirlere inmeyin. Size ulaşılmayacak yerlerde barının" diyor ve onları serbest bırakıyorlardı. Her kurtulan genç uzak bir dağa kaçtı. Zamanla bunların sayısı 500'ü bulmuştu. Bu gençler daha sonra Kürt Ulusu'nu oluşturacaklardı.
Öte yandan Dahak, acılarından kurtulmak için boyuna halkın çocuklarını öldürtüyor, sessiz bir öfkeye sebep oluyordu. Dahak'ın adamları, Demirci Kawa'nın kalan son oğlunu da götürmek için geldiklerinde, daha önce zalimler tarafından 9 Oğlu öldürülen demirci Kawa şiddetle karşı çıkar. Peştemalını bayrak yapar ve halkı örgütlemeye çalışır: "Bizim problemimiz o yılanların kafası olan Dahak'tır. Yapacağımız iş, oturup ah çekmek yerine onu tahttan uzaklaştırmaktır."
Halk bunun üzerine ayaklanır. Dahak'ı öldürerek tahttan indirir. Onun yerine Feridun'u tahta oturtturlar..

Newroz Efsanesi yazılırken yapılan yanlışlar
Yabancılar tarafından talan edilmiş olan Kürt Kültürü'nü kurtarmak isteyen Kürt Aydınları, XIX. Yüzyıl'dan beri açık bir şekilde kabul ettikleri ve işledikleri yukarıdaki Newroz menkibesi'ne ek olarak "efsanelerin efsane olarak kalması gerektiği" düşüncesinden uzak bazı yanlışlara sığınmaktadırlar.

Newroz Menkibesi'ni somutlaştırırken tarihi gerçeklere bakmaksızın yapılan hatalar, son yıllarda cereyan eden bütün Newroz kutlamalarında tekrarlanır durur. Bu yanlışlar partilerin bildirilerinde de sansürsüz bir şekilde aynen yer alır. Bildirilerde, Dahak; "beyin yiyen" zalim bir "Asuri" kral olarak takdim edilir. Yine bu bildirilerde M.Ö. 612 yılında Med krallarından biri (muhtemelen Feridun ve belki Kawa) Asur'un başkentini 21 Mart'ta zapt ederek, bu ülkenin Medya'da ve bölge halkları üzerinde sürdürdüğü zulmüne son verdiği yer alır. Bütün olayın bir kurtuluş mücadelesi olduğunu söylerler!
Kürt örgüt ve aydınlarının 1900'lü yıllardan bu yana yaptıkları bilimsel yanlışları şöyle sıralayalım:
1- M.Ö. 612 Yılı, Proto-Kürt olan Medler'in bir imparatorluğa sahip oldukları bir tarih kesitidir. Bu tarih, Medler'in "zulümden kurtulduğu" veya "Ortadoğu Halkları'nı Asur zulmundan kurtardığı" yıl olmayıp, bilakis, Med İmparatorluğu'nun yayılmacı bir karekter kazandığı, Asur adlı devleti yıkarak orada da egemenliğini ilan ettiği yıldır.
2- M.Ö. 612'de Asurlular'ın "Dahak" adında bir kralları yoktu ve bu adı taşıyan bir Asur kralı hiçbir zaman olmamıştır. M.Ö. 612'de tek bir Asur kralı vardır, o da Sin-şar-işkon'dur.
3- O dönemin Med kralı ise yeni tahta oturacak olan biri, mesela Feridun değil, M.Ö. 625'ten beri ülkeyi yönetmekte olan Uvaxşathra'dır (Grekler'in Cyaxares dedikleri kral).
4- Asur başkentinin zapt edildiği ay ve gün, 21 Mart değil, Ağustos Ayı'nın sonu, yani 31 Ağustos'tur.
5- Medler'in bu vesileyle ateş yakarak ilan ettikleri bir zafer yoktur. Ancak yanan/yaktıkları Asur Sarayı'nda o günler'in son Asur Kralı Sin-şar-işkon, kendisini ateşin içine atmak suretiyle, Medler'in elinde sonu belirsiz bir esaret hayatına başlamaktan, kurtulmuştur.
Velhasıl neresinden bakarsanız bakın çok kötü bir tarih seçimi, çok kötü bir olay seçimi, çok kötü bir münasebet seçimi var. Menkibeleri somut tarihi olgular haline getirirken daha titiz olmak ve yanlışları saptayarak ayrıştırmak ve ihtimal hesaplarını dikkate alarak hareket etmek gerekir.
Newroz, yani Kürtler'in bir direniş, birlik ve bağımsızlık günü olarak kutladığı gün, aşırılıklara kurban edilmemeli, anlamından saptırılmamalı.

Türk resmi görüşünde Newroz
Cumhuriyetin kuruluş yıllarında öngörülen; "tek ulus", "tek dil", "tek kültür", "tek tarih", "tek ülke", "tek ırk" gibi kavramları esas alan bir "Türk Ulusu" yaratma konsepti, Türk Resmi İdeolojisi'nin temel taşlarıdır. Bu konsepti kafalara yerleştirmek için çok büyük bütçelerin ve gelir kaynaklarının tahsis edildiği Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu, Mustafa Kemal tarafından emir, özel kanun ve özel bütçe ile kurulmuş, Cumhuriyet Halk Partisi'ne bağlanmıştı.
Bazı "destan yazarları", Asena hikayesi ile Ergenekon'u birleştirerek de anlatır. Fakat, Türk Devleti'nin Newroz'u "ele geçirmek için" başlattığı psikolojik ataktan sonra Türk bilim çevreleri çeşitli teşebbüslerle bu atağa meşruiyet kazandırmak için bir kılıf aradılar ve çareyi Newroz Menkibesi ile Ergenekon hikayesini birleştirmekte buldular.
Newroz'un öz be öz Türk bayramı olduğu demagojisini ileri sürdüler. Sözümona, Türkler Orta Asya'da Ergenekon dağında mahsur kaldıklarında, tam nesilleri tükenmek üzereyken Asena adındaki bir kurt çıka gelmiş ve 21 Mart günü Türklerin atalarına yol göstererek Anadolu'ya getirmiş ve Türkler, o günden beri 21 Mart'ı Türk bayramı olarak kutluyorlarmış. Ancak, yüzyılardan beri bu bayramı; illegal kutluyor olacaklar ki, kimse de duyamamış!
Devlet'in bu manevrası da sökmedi. Bu komedya’ya Türk halkı da inanmadı. Bu yalan, sistem'in çaresizliğinin, çürümüşlüğünün yeni bir kanıtı oldu. Kürt halkı kendi bayramını yasal olsa da olmasa da coşkuyla, ülkenin dört bir yanını Newroz ateşiyle aydınlatarak kutluyor.
Türk Devleti'nin Resmi İdeoloji'sini temsil eden 'bilim adamları'nın, 1990'lı yılların ortalarından itibaren başlattıkları, Newroz Menkibesi'ni Ergenekon Destanı ile ilişkilendirme gayretleri boşunadır. Herşeyden önce Ergenekon Destanı'nın bir Moğol Destanı da olabileceğini tartışmalıyız.
1- Saf Türk Destanı olsa bile 1990'lı yıllara kadar ayrı bir mecrada yürüyen bu destanın birden bire Newroz'la identifiye edilmesi hayra yorumlanamaz.
2-Ergenekon hikayesi'nin asıl versiyonlarında, 21 Mart'ta veya baharda Ergenekon'dan çıkıldığına dair bir sözcük geçmez.
3- Newroz veya Nevruz, her ne olursa olsun, kelimesinin, Türkçe ile bir ilgisi yoktur. Nasıl olur da koskoca ulusal bir günün adı dahi ödünç alınır?
4- Hiçbir yazılı kaynak veya arkeolojik kalıntı, bilim dünyasına Newroz-Türk Dünyası ilişkisine dair bir ipucu vermez.

Newroz’u Türk Kültürü ve Türki Kavimler'le ilişkilendirmek, bu bayramın Türki Kavimler'in eseri olduğunu iddia etmek, Ramazan Bayramı’nın bir Hristiyan bayramı olduğunu iddia etmekle eştir.

Türkiye'de bilim adına resmi ideolojiyi doğrulayan konseptler üreten bazı "araştırmacı-yazar" ve "profesör" ünvanlı zatların iddialarının aksine, Newroz'un bahar bayramı olmakla direkt ilgisi yoktur. Zaten bu tür "bilim adamları", yok sayamadıkları ve yasaklamalara rağmen ülkelerinde birileri tarafından kutlanan her bayram veya günü, resmi ideoloji adına yozlaştırmakla görevli birer maaşlı memurdan başka bir şey değildirler. Yozlaştırmayı kolaylaştırmak için maaş alana, herkes bilir ki, bilim adamı denmez. Bilinir, bu memurlar bir ara 1 Mayıs Dünya işçileri Dayanışma ve Mücadele Günü'nü de "bahar bayramı" olarak ilan etmişlerdi. Kutlanmasını engelleyemeyince bu kez bir askeri darbe ile bu şekliyle bile bayramı yasakladılar. Ama 1 Mayıs hala olduğu yerde duruyor..


Newroz Hz. Ali’nin doğum günü mü?
Kürt halkının gelişen özgürlük ve Demokrasi mücadelesi sonucunda, Kürtler kendi renklerinin yanı sıra, Newroz'una da sahip çikmaya devam ettiler. Tabiiki devlet de Newroz'un içini boşaltmak için boş durmamaktadır.
Kürtlerin verdigi Demokrasi ve Barış mücadelesi, başta Kürt, Türk ve diger halklardaki Aleviler için bir nefes borusu oluşturdu. Devlet Kürtlerle boğuşurken, Aleviler hızla örgütlenmeye başladılar. Dernekler, federosyanlar, konfederasyonlar, cemevleri, alevi kurum ve kuruluşlar hızla oluşmaya başladılar. Kürt alevileri de diger alevi kardeşleri ile birlikte örgütlenmeye başladılar.
Ancak devlet, oluşturduğu ajan Alevi ağıyla, alevilerin içine sızarak özellikle Kürt alevilerine yönelik bir ajanlaştırma ve çeteleştirme faaliyetlerine hız verdi. Amaç Kürt alevilerini Kürtlerin verdigi mücadeleden uzak tutmaktır. Alevilerin gerçek Müslüman olduğu, bütün alevilerin Türk olduğu şeklinde bir faaliyet yürüttüler. 12 Eylül askeri darbe ile birlikte alevi köylerine zorla cami yaparak, aleviligi islamın potasına koyarak müslümanlaştırdılar.
Özellikle Kürt alevilerinin, Kürtlerin gelişen Özgürlük ve Demokrasi mücadelesine katılımını engellemek için başka yalan ve demogojiler uyduruldu. Bütün Kürtlerin Şafi olduğu, Kürtlerin alevi olamayacağı, özellikle Dersim’deki Kürtlerin, Türk olduğu şeklinde Propagandalar yaptılar.
Bu yalanlardan bir digeride, Newroz bayramının Hz. Ali’nin doğum günü olduğu safsatasıdır. Bu yalanın amacıda, Kürt alevilerinin gelişen Demokrasi ve Özgürlük mücadelesinde uzak tutmak ve kendisini inkar etmektir. Newroz'un Hz. Ali’nin doğum günü olduğu iddiasi uydurulmuş bir yalan olup, tamamen Etik dışı bir iddiadır. Böyle bir iddia aynı zamanda Hz. Ali’ye, onun ardıllarına, dolayısıyla alevilige karşi yapılan en büyük hakaret ve ihanettir.
TC. Devleti kendi tarihinde Hz. Ali’nin doğum tarihini doğru yazarken, pratikte aleviler içinde yalan ve yanlış Propaganda yapmaktadır. Newroz Hz. Ali’nin doğum gününe rast getirilerek, içi boşaltılmakta ve saptırılmaktadır.
Oysa Hz. Ali’nin doğum günü 27.07.599'dur. Yani Mart ayında degil, Temmuz ayında doğmuştur. Doğum günü de 21 Mart degil, 27 Temmuz'dur. Ölüm tarihi 09.02.661'dir. Bu tarih hem Arap kaynaklarında, hemde Türk Tarih Kurumunda yazılmaktadır. Öyleyse neden 21 Mart Newroz bayramı Hz. Ali’nin doğum günü olarak alevilere peşkeş çektirilmektedir ? Bu sahtekarlığın temel amacı nedir ?
Zulümden kurtuluş bayramı olan Newroz'a, bu dönemlerde daha fazla ihtiyaç vardır. Küresel boyutta yaşanan zulümlerin sona ermesi, ancak direnişçi ruhun yeniden canlanması ve çağdaş Kawaların ortaya çıkmasıyla gerçekleşecektir. Bu bağlamda bizler için Newroz; sistemin anlamını daraltmaya çalıştığı gibi sadece bahar şenliklerinin yapıldığı gün olarak anlaşılmamalı; direnişin ve özgürlüğe kendini adamanın günü olarak algılanmalı ve bizlere güç kazandırarak umudumuzu arttırmalıdır.
Özüne uygun olarak zalime ve onun zulmüne karşı direnmenin ve onurlu bir mücadele vermenin sembolü olarak algılanması ve bu şekilde kutlanması halinde Newrozlar, tüm dünya mazlumlarının kurtuluşuna kapı açacaktır.
Kürt halkının mücadelesi Newroz kutlamalarıyla yeniden dirilişin ve özgürlük yoluna düşüşün tarihini yazdı ve sistem'e korku saldı. bir zamanlar yasaklanan Newroz'ların şimdilerde önünün açılması zorunluluğu kürt özgürlük mücadelesinin büyük bedeller ödemeyi göze alan zorlu savaşımlarıyla başarılmıştır.
İşte Kürt'lerin Newroz'u diğer halklara göre daha ateşli kutlamalarının nedeni bunlardır ve içinde bulundukları ortam, yaşadıkları baskı ve haksızlıklardır.
30-40 yıl önce az sayıda Kürt köyünde gizli yakılan ateşlerle kutlanan Newroz, bugün Kürtler tarafından meydanlarda yüz binlerle kutlanıyor. Farklı içerik ve biçimle de olsa Newroz, devlet tarafından da resmi okullar başta olmak üzere tüm resmi ve yarı resmi erkan tarafından kutlanmaktadır.

Kürtlerle dayanışmaya davet
Newroz'u kutlama ile Newroz kültürünün sahibi veya onun yaratıcısı olma zorunluluğu yoktur.
Kimler nasıl kutlamak istiyorsa kutlasın Newroz’u ama içini ve anlamını boşaltmadan... Tarihsel süreçte nasıl gelmişse yarın da aynı anlamı koruyarak...
Newroz sosyal dayanışmadır, paylaşımdır düşüncesiyle, kardeş halkları, Kürtlerle birlikte Newroz'u kutlamaya çağırıyoruz. Newroz şenliğini, coşkusunu olması gereken doğru şekilde yaşamaları gerekir.
Herkesin renga renk elbiselerle, baharda açan çiçekler gibi, kırlara dağıldığı, ateşler yakıp, halay çektiği, kötülüklerden arınıp, ruhlarını huzura kavuşturdukları bir gün olarak kutlanacak Newroz ortamının sağlanması umuduyla...

Newroz Pîroz Be! Newroz kutlu olsun!


Mustafa Özer - Bazîd
mustafaozer34@hotmail.com

* Siraç Bilgin'in "Mitolojik ve Tarihi Gerçeklerin Işığında Newroz" adlı kitabından, ayrıca internet ortamında yayınlanmış yazılardan yararlanılmıştır.
**Evrenin oluşumu ve gelişmesi üzerine,bilim öncesi mitolojik-dinsel öğreti; evren doğum.
gelawej.net alıntısıdır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder