Raporun ülke gündemini ilgilendiren yönlerinden biri, son anda Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmasından duyulan kaygıyı ifade eden bir cümleyi eklemeyi ihmal etmemiş olması. Bu, önemli. Bizdeki insafsızların “Konu yargıya intikal etti, hukuki süreç işliyor; bekleyelim” yaklaşımlarına karşı çıkan bir duruş olmasıyla oldukça önemli.
AP, Türkiye yargısından Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında usule uygun hareket etmesini, bağımsız ve saydam bir işleyişi benimsemesini bekliyor; uzun tutukluluk sürelerinden kaygı duyuyor ve bütün zanlılar için etkin yargısal güvencenin gereğini vurguluyor.
AP’nin Türkiye raporuyla ilgili değerlendirmesi sorulunca, RTE şu değerlendirmeyi yapmış:
” Kusura bakmasınlar, hazırlayanların da dengeli olduğuna inanmıyorum. Onlar rapor hazırlamakla görevli. Biz de bildiğimizi okumakla görevliyiz. Olay bu kadar basit”.
İç tribünlere dönük bir atraksiyon, RTE’vari bir efelenme…Ama boş. Artık dünya alem biliyor ki, ortada Ergenekon kabuğu altında basını, ifade özgürlüğünü budama, sindirme gayreti var. Herkes karışan sapla samanı göremeyecek kadar aptal değil. Artık kimseye devrilen çamları açıklayamazlar. AKP iktidarı, RTE’nin sandığı gibi AP ilerleme raporunu kulak arkası etme lüksüne sahip bir durumda değil. Adamın kafasına gelip gidip o raporu indirirler. Bunun etkilerini yarın, öbür gün ekonomik ilişkilerde de hissedersiniz.
***
Tam da göbekten bağımlı olduğunuz bir kulübün raporunu es geçip “bildiğinizi okuyamazsınız”. Çünkü o kulübe üyelik için yanıp tutuşan, kapıları aşındıran sizsiniz. Her kulübün olduğu gibi, AB kulübünün de kuralları, normları var. Basın, ifade özgürlüğünü bu kadar ayaklar altına alamazsınız derler, demokrasi görünümü altında diktaya heves edemezsiniz derler. Demokrasicilik oynayacaksanız, bizdeki kurallarla oynayacaksınız derler. Bunlara uymazsanız ne olur? Sizi aday ortaklıktan çıkarmayı konuşmaya başlarlar. Sadece ekonomik alanda olabileceklerden söz edelim.
AB, hem ihracat hem ithalat açısından Türkiye için çok önemlidir. İhracatın kriz öncesi yüzde 55’e yakını, kriz sonrası bile yüzde 47’si AB’ye dönük. Enerji dışı kalemlerde ithalatın önemli bir kısmı AB’den yapılır. Özellikle yatırım malları, ara malları AB’den gelir. Türkiye’deki yabancı sermayenin dörtte üçe yakını AB kökenlidir. En büyük sanayi, finans, hizmet kuruluşlarının ortakları AB kökenli sermayedarlardır.
Türkiye’nin 285 milyar dolara yaklaşan dış borçlarının önemli önemli bir kısmı Avrupa bankalarından alınmıştır. Türkiye’nin turizm endüstrisi AB ile ayakta durur. Yabancı ziyaretçilerin yüzde 50’den fazlası AB ülkelerinden gelir.
Türkiye’de 50 yılı bulan işçi göçünün sonunda AB’de 3 milyon işçi ve ailesi yaşamaktadır. AB, Türkler için “acı” ama, ikinci vatandır.
Bu kadar etkisine girdiğiniz, kaderinizi bağladığınız bir emperyal güce, bu kıytırık bağımlı halinizle, “Bildiğimizi okuruz” diyebilmek için, ayaklarınızın üstünde duracak kadar güçlü, bağımsız bir ülke olmanız gerekirdi. Bu halinizi yok sayıp esip üflerseniz, “Atma Recep , din kardeşiyiz” derler adama…
AP, Türkiye yargısından Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarında usule uygun hareket etmesini, bağımsız ve saydam bir işleyişi benimsemesini bekliyor; uzun tutukluluk sürelerinden kaygı duyuyor ve bütün zanlılar için etkin yargısal güvencenin gereğini vurguluyor.
AP’nin Türkiye raporuyla ilgili değerlendirmesi sorulunca, RTE şu değerlendirmeyi yapmış:
” Kusura bakmasınlar, hazırlayanların da dengeli olduğuna inanmıyorum. Onlar rapor hazırlamakla görevli. Biz de bildiğimizi okumakla görevliyiz. Olay bu kadar basit”.
İç tribünlere dönük bir atraksiyon, RTE’vari bir efelenme…Ama boş. Artık dünya alem biliyor ki, ortada Ergenekon kabuğu altında basını, ifade özgürlüğünü budama, sindirme gayreti var. Herkes karışan sapla samanı göremeyecek kadar aptal değil. Artık kimseye devrilen çamları açıklayamazlar. AKP iktidarı, RTE’nin sandığı gibi AP ilerleme raporunu kulak arkası etme lüksüne sahip bir durumda değil. Adamın kafasına gelip gidip o raporu indirirler. Bunun etkilerini yarın, öbür gün ekonomik ilişkilerde de hissedersiniz.
***
Tam da göbekten bağımlı olduğunuz bir kulübün raporunu es geçip “bildiğinizi okuyamazsınız”. Çünkü o kulübe üyelik için yanıp tutuşan, kapıları aşındıran sizsiniz. Her kulübün olduğu gibi, AB kulübünün de kuralları, normları var. Basın, ifade özgürlüğünü bu kadar ayaklar altına alamazsınız derler, demokrasi görünümü altında diktaya heves edemezsiniz derler. Demokrasicilik oynayacaksanız, bizdeki kurallarla oynayacaksınız derler. Bunlara uymazsanız ne olur? Sizi aday ortaklıktan çıkarmayı konuşmaya başlarlar. Sadece ekonomik alanda olabileceklerden söz edelim.
AB, hem ihracat hem ithalat açısından Türkiye için çok önemlidir. İhracatın kriz öncesi yüzde 55’e yakını, kriz sonrası bile yüzde 47’si AB’ye dönük. Enerji dışı kalemlerde ithalatın önemli bir kısmı AB’den yapılır. Özellikle yatırım malları, ara malları AB’den gelir. Türkiye’deki yabancı sermayenin dörtte üçe yakını AB kökenlidir. En büyük sanayi, finans, hizmet kuruluşlarının ortakları AB kökenli sermayedarlardır.
Türkiye’nin 285 milyar dolara yaklaşan dış borçlarının önemli önemli bir kısmı Avrupa bankalarından alınmıştır. Türkiye’nin turizm endüstrisi AB ile ayakta durur. Yabancı ziyaretçilerin yüzde 50’den fazlası AB ülkelerinden gelir.
Türkiye’de 50 yılı bulan işçi göçünün sonunda AB’de 3 milyon işçi ve ailesi yaşamaktadır. AB, Türkler için “acı” ama, ikinci vatandır.
Bu kadar etkisine girdiğiniz, kaderinizi bağladığınız bir emperyal güce, bu kıytırık bağımlı halinizle, “Bildiğimizi okuruz” diyebilmek için, ayaklarınızın üstünde duracak kadar güçlü, bağımsız bir ülke olmanız gerekirdi. Bu halinizi yok sayıp esip üflerseniz, “Atma Recep , din kardeşiyiz” derler adama…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder