Mitolojide Bir Kadın Cinayeti: Medusa

MedusaYunan mitolojisinde geçen Medusa hikâyesi çok ilginçtir. Bugüne kadar Medusa üzerinde yazılmış birçok yazı okudum. Ama hepsi de olayın teknik ve yorum farklarından birbirinden ayrılırlar. Hikâyenin, esas itibariyle neyi ifade ettiğini, Medusa’nın kim olduğunu, neden böyle lanetlenip en acı ve trajik bir sonla hayatı son bulduğunu, farklı bir açıdan yorumlayan olmadı, ya da ben rastlamadım.
Medusa kimdir? Mitolojik anlamda Medusa, Phorkus ile Keto’nun üç kızlarından ölümlü olanıdır. Daha küçük iken iki ölümlü kardeşleriyle birlikte, Tanrılara adamak için Zeus’un en sevdiği ve en zeki kızı Athena’nın sorumlu olduğu tapınağa verirler. Sular tanrısı Poseidon Zeus’un kardeşi olup, Athena’nın da kocası olmaktadır. Ve Medusa kardeşleriyle birlikte gereken yaşa geldiklerinde fahişe olarak tapınağa sunulurken, burada çarpıcı bir konu karşımıza çıktığını unutmamalıyız. Tapınak, Tanrılar ve Fahişeler. Bunlar bize bir şeyler anlatmıyor mu? Elbette ki çok şey anlatıyordur. İşte ben, bu yazıda buna değinmeye çalışacağım.

Noviembre ( Kasım ) - İZLE


''Parayı kabul etmek, sanatı satmak demektir.''  Alfredo
Tiyatro ve sanatın, değişimi hızlandırıcı gücü, Achero Mañas ın hafif, idealist, hayat ve umut dolu bu filmine ilham sağlıyor… Yakın gelecekte, bir grup aktör, insanların birbirleri için karşılıksız hiçbir şey yapmadıkları, aşırı bireyci doksanların son dönemini hatırlar. Oyunculuk okulunda hayal kırıklığına uğrayan ve hocasının basmakalıp derslerinden bıkıp sokaklara yönelen Alfredo Baeza nın öyküsü anlatılmaya başlanır. Alfredo, sanatın dünyayı değiştirebileceğine ya da, belki daha doğrusu, dünyanın vaziyetini değiştirebileceğine hâlâ inanmaktadır. Özgür düşünceli arkadaşlarıyla biraraya gelip Kasım adını verdikleri tiyatro grubunu oluşturur; para kabul etmeyeceklerine dair temel bir prensibe dayanan kendi manifestolarını yaratırlar. Metro, caddeler ve herhangi bir kamu alanı sanatsal yaratıcılık mekânına dönüştükçe eğlence başlar. Oyuncular yoldan geçenlerle karşılıklı iletişim kurarlar: oyun oynar, şarkı söyler, çılgın kostümler giyip dans eder, kendilerini ifade etmek için pek çok farklı yöntem denerler. Polis malzemelerine el koyduğunda, bu grubu sadece daha fazla ateşler ve performansları gittikçe daha yüklü bir sosyal bilinç kazanır. Gerilim artar, ancak grup para karşılığı bir iş teklifi aldığında hangi yoldan gitmeleri gerektiği konusunda oyuncuların fikirleri birbirlerinden farklıdır…
“Dünyayı değiştirmek istemiştik ama perişanca yenildik. şimdiyse, değişmemek için ben dünyaya direniyorum.”
Sanatı metalaştırmış, onu pazara sürülen bir mal yapmış; birinci vizyon filmlerinden başkasına yaşama şansı vermeyip insanların ne izleyeceğini o endüstriyel atraksiyonlara koydukları kurallarla tayin edip sinemanın ırzına geçmiş; tiyatroyu kodaman cahillerle bir halttan anlamayan devlet görevlilerine bırakmış; “Bunu yapamazsın” ile başlayan cümleler kuran akademisyenleri eğitim kurumlarının başına dikmiş tüm o hödükler için bir manifesto.
Son yüzyılda canına okuduğumuz sanata dair yakılmış bir ağıttı Noviembre. Bir film ne kadar rahatsız edici olabilir veya bir film ne kadar şey anlatabilirin cevabıydı. Bugüne dek yazılmış bütün sanat eleştirilerinden, sanat galerilerinde sanatın neden hasta olduğuna dair iğneliyici bir yapıda sergilenen eserlerin pek çoğundan daha işlevsel ve.. Ve, ve’si yok aslında. İşlevsel olması yetiyor. Çünkü bugüne dek Noviembre dışında yazılıp çizilen çok az şey bu kadar işlevsel bir manaya sahip olabildi. İyi seyirler dileriz...

Mor Karbasi - DİNLE



Ladino müziğinin son dönemde dünya çapında tanınan isimlerinden biri olan Mor Karbasi, 23 Nisan 1986’da Kudüs’te doğdu. Babası İran, Annesi Fas göçmeni Yahudilerden olan Karbasi’nin müzikle tanışması da küçük yaşlarda oldu. İran, Fas ve Yahudi kültürlerini taşıyan bir anne babanın çocuğu olarak zengin bir kültürün etkisi ile büyüyen Karbasi aynı zamanda müzisyen bir ailenin çocuğu. Özellikle anne tarafından müzisyen bir aileye sahip olan Karbasi, daha çocukluk yıllarında, Yahudi ninnilerini öğrendi ve söylemeye başladı. Sefarad ve Ladino müziğine ilgi duymaya başlayan Karbasi, artık ölü bir dil olan ancak kültürel bir zenginlik olarak, müzikle varlığını sürdüren bu dilde şarkılar söylüyor. 
 Ümmü Gülsüm, Amalia Rodrigues, Madre Deus ve Mercedes Sosa gibi sanatçılardan etkilenen Karbasi’nin hayatındaki en önemli dönüm noktalarından birisi ise gitarist Joe Taylor ile tanışması oldu. İkili çok sayıda, ortak çalışmaya imza attı. Uzun süre Kudüs’te yaşadıktan sonra Taylor ile tanışan Karbasi, birkaç yıl önce Londra’ya taşındı ve Taylor’la birlikte çalışmalarına bu ülkede devam ediyor.
Mor Karbasi, Taylor ile birlikte 25 Nisan 2011’de La Hija de la Primavera (Daughter of the Spring) isimli ikinci albümünü çıkardı.

Bu, yarı kalmış bir firar hikayesiydi - Sabahattin Ali


Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş odalarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı.Tüylerinden sular damlayarak surların arkasından yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı.

Bir mahpusu dünya ile hiç alakası olmayan bir zindana kapamak ona en büyük iyiliği yapmaktır. Onu en çok yere vuran şey, hürriyetin elle tutulacak kadar yakınında bulunmak, aynı zamanda ondan ne kadar uzak olduğunu bilmektir. On adım ötede en büyük hürriyetlere götüren denizi dinlemek ve sonra aradaki kalın kale duvarlarına gözleri dikerek bakmaya, denizi yalnız muhayyilede görmeye mecbur kalmak az azap mıdır? Bahçede insanın ayakucuna inerek ekmek kırıntılarını toplayan ve aynı hürriyetsiz topraklarda sağa sola adım atan bir kurşun bir kanat vuruşuyla bu duvarları aşarak serbestliklerle kucaklaşmaya gittiğini görmektense, nefes almaktan başka hürriyeti hatırlatacak hiçbir şey bulunmayan bir yerde kapanmak daha iyi değil midir?

Fakat benim kaldığım hapishanede her şey, her ses, hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi. Surların üstünde büyüyen ufak ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarı çiçekler bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi. Uçsuz bucaksız gökte bir kuğu gibi ağır ağır yüzen küçük beyaz bulutlar benden bir tek teselliyi: unutmayı alırlardı.

Ve burada konuşulan şeyler hep eskiye, dışarıya ait şeylerdi. Sanki hiç kimse buraya girdikten sonra yaşamıyor, yahut hafızası bunu zapt etmiyordu. Buradaki hayattan bahsetmek lazım gelince de o kadar isteksiz anlatılırdı ki, insanda, söyleyene azap veren bu şeyleri susturmak arzusu uyanırdı.

Sib / The Apple / Elma - İZLE


Yönetmen : Samira Makhmalbaf
Senaristler : Mohsen Makhmalbaf Samira Makhmalbaf
Yapım : İran Fransa
Süresi : 1sa.26dk.
imdb puan: 7.2 imdb
Oyuncular: Massoumeh Naderi, Zahra Naderi , Ghorban Ali Naderi, Azizeh Mohamadi, Zahra Saghrisaz,
Konusu:
Tahran'ın yoksul bir kesiminde, bazı kişiler yerel sosyal yardım yetkililerine komşularından birinin çocuklarını evde kilitli tuttuğuna dair ihbarda bulunur. Soruşturmadan sorumlu sosyal görevli, 11 yaşındaki ikiz kızlar Zehra ve Masume'nin, yoksul babalarının ve kör annelerinin tutsakları olarak yaşadıklarını keşfeder. Kızlarını dünyadan uzakta tutmasına gösterdikleri neden, kadınların evliliğe kadar kilitli tutulmaları gereken değerli mallar olduklarını savunan köhne bir düşünce ile, kızların erkekleri ve kendi cinselliklerini keşfetmelerinin önüne geçme arzusudur. İyi seyirler dileriz...

Wall Street İşgali, Barack Obama’ya ne yapabilir?


ABD'li gazeteci Amy Goodman, İngiltere'nin The Guardian gazetesinde ABD'deki "Occupy Wall Street" hareketine dair bir makale kaleme aldı. Goodman,şu anda görünen durumun, Obama yönetimi döneminin, Bush döneminin genişlemesinden ibaret olduğu şüphesi yarattığını belirtiyor: Geçmişte, Barack Obama halen başkanlık için koşuşturan bir ABD senatörüyken, New Jersey’nin bir varoşundaki bir grup bağışçıya “Bana bunu yaptırın” dedi. Obama, Afro-Amerikalılar’ın sivil hakları için kendisinden talepte bulunan efsane sendika örgütleyicisi A. Philip Randolf’a cevap verirken aynı ifadeyi kullanan Başkan Franklin D. Roosevelt’in (hikâyeyi direkt Eleanor Roosevelt’ten duyan Harry Belafonte’ye göre) dilini ödünç alıyordu. Başkan Barack Obama, şirketlerin finanse ettiği Çay Partisi ve Wall Street bağışçılarına ardı ardına ödünler verirken, artık yine kampanya modunda ve kendisinin ilerici eleştirmenleri, Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray girişimine yardakçılık edebileceği için ona saldırmamaları konusunda uyarılıyorlar.

Fuller'in Kürt sorunu: İslam çözer...


CIA Türkiye masası eski şefi Graham Fuller’in, Henri Barkey ile beraber yazdığı “Türkiye’nin Kürt Meselesi” isimli kitabı Türkçe’ye çevrildi. Fuller, bugüne devrolunan sorunda, “Kürtlerin solculuğu”nun önemli olduğunu iddia ederken, sorunu İslam'ın çözeceğini savunuyor.
Graham Fuller ve Henri Barkey tarafıdan yazılan “Türkiye’nin Kürt Meselesi” isimli kitap, Profil yayınevi tarafından Türkçe olarak yayımlandı. Fuller, Türkiyeli okur açısından tanıdık bir isim. Bu tanınmışlık, yalnızca Fuller’in daha önce yazdığı kitapların “olay” olmasından kaynaklanmıyor; Fuller aynı zamanda CIA’da uzun yıllar görev yapmış ve Türkiye’yi yakından tanıyan bir isim. Henri Barkey ise, ABD’li bir think-tank olan Carnegie Endowment For International Peace’te ismini duyurmuş birisi. İstanbul’da doğup büyüyen Barkey, 1998-2000 yılları arasında Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Politika Planlama Bölümü'nde Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs, Irak ve istihbarat alanlarında direkt dışişleri bakanına bağlı çalışmıştı. Kitabın önsözünü yazan kişi de yine tanıdık bir isim: 1989-1991 yılları arasında ABD’nin Türkiye Büyükelçiği’ni yapmış olan ve Cumhuriyetçilere yakınlığı ile bilinen Morton Abramowitz. Türkiye’nin Kürt Meselesi kitabıyla ilgili ilginç bir ayrıntı, Fuller ve Barkey’in bunu aslında 1998 yılında yayımlamış olmaları. Bu konu önemli, çünkü kitabın yazılış tarihiyle bugünkü durum arasında kimi paralellikler var.
Fuller ve Barkey, kitaba yazdıkları önsözde amaçlarını açıklıyorlar:
“Bu çalışmayı hazırlamaktaki esas amacımız, Amerika’nın kilit bir müttefiki olarak Türkiye’nin gelecekteki istikrarının ve esenliğinin, ayrıca Türk yönetiminin Kürt sorununu tatmin edici biçimde ortadan kaldırma kabiliyetinin korunması gerektiğinin altını çizmektir.” (Sf. 11)

Kimlik siyaseti ile sınıf siyaseti nasıl birleşir? –Ferda Koç


Ezilen ulusun, ulusallıkla tanımlanan “kurtuluş süreci” ile ezen ulusun devrimci sınıflarının politik gündemi ancak “devrimci durum”da örtüşür. Bu örtüşme anına kadar, “ezen ulus şovenizmi” ile “ezilen ulus milliyetçiliği” devrimci toplumsal güçleri birbirinden uzaklaştıran önemli bir sübjektif karşıtlık olarak devreye girer
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun seçimlerde sağladığı başarının yarattığı umut ve heyecanın tüm demokratik toplumsal muhalefet öznelerini ortak bir mücadele hattında buluşturacak bir momenti sağladığı varsayımı, Türkiye sosyalist hareketinin Blok dışında kalan kesimlerinin (Halkevleri, ÖDP, TKP) Kongre Hareketine (en azından ilk adımda) katılmamalarıyla pratikte yeterli karşılığı bulamadı.
Tabii ki bu pratik durum, Kongre Hareketi oluşturma önerisinin yanlışlığının bir kanıtı değil. Ancak bu somut durumu, Halkevleri, ÖDP ve TKP’nin “dar grupçulukları”, “sorunlardan kaçarak varlıklarını sürdürme güdüsüyle hareket etmeleri” gibi basmakalıp suçlamalarla anlamaya ve anlatmaya çalışmak da bir o kadar yanlış.
Kürt ulusal hareketinin, Kürt sorununun barışçı, demokratik ve onurlu çözümünü içeren bir “Türkiye siyasi alternatifi”nin gelişmesini istediğinden kuşku yok. Kürt siyasi hareketinin de içinde yer aldığı böylesi bir cephenin oluşturulması için, hareketin politik potansiyelini seferber etmeye istekli olduğu görülüyor.
Buna karşılık Türkiye sosyalist hareketinin Kongre dışı kesiminin Kürt halkının demokratik taleplerine destek olmak ve yüz yüze olduğu saldırganlığa karşı etkin bir dayanışma gösterme isteğinde olduğu da gerçeğin diğer yüzünde yer alıyor.
Peki öyleyse, Türkiye sosyalist hareketi ile Kürt ulusal hareketi bu karşılıklı çabaya rağmen neden “kavuşamıyorlar”?

Pearl Harbor - İZLE


Yönetmen : Michael Bay
Senaryo : Randall Wallace
Görüntü Yönetmeni : John Schwartzman
Müzik : Hans Zimmer
Yapım : 2001, ABD , 183 dk.
Oyuncular: Ben Affleck , Josh Hartnett , Kate Beckinsale , Onlineizleyin.blogspot.com, Tom Sizemore , Jon Voight , Cuba Gooding Jr.


       İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikalılar, Avrupa'ya silah ve asker yardımı yapmaktadır. Ama başkan Franklin D. Roosevelt, bu durumdan pek hoşnut değildir. Silah ve asker yardımının arttırılması ve artık Amerika'nın da bu savaştaki yerini alması gerektiğine inanıyordu. Savaş, Avrupa ve Asya'yı sarmışken Amerika binlerce kilometre uzaktan savaşın seyrini değiştirecek hamleler yapıyordu. Japonlar bu gidişe dur demek için barış görüşmelerinin yapıldığı sıralarda, Amerika'yı derinden etkileyecek, kalbinden vuracak bir planın hazırlığını yapıyorlardı. Nihayet bu planlarını 7 Aralık 1941 tarihinde uygulamaya koydular. 

Necdet Adalı Belgeseli

Necdet Adalı (d. 1958 - ö. 8 Ekim 1980), 12 Eylül rejimi tarafından idam edilen Kurtuluş Hareketi lise kanadı Dev-Lis'li Devrimci militandır. 12 Eylül rejiminin idam ettiği ilk kişidir.
Adalı 1977 yılında Ankara'da Yıldırım Beyazıt Lisesi'nde öğrenciyken Ankara İsmetpaşa'da bir kahvehanenin taranması olayıyla ilgili olarak tutuklandı ve yargılandı. Ulucanlar Cezaevi'nde tutuklu bulundu. Bu sırada gerçekleştirilen bir firar eylemine "nasıl olsa suçsuzluğunun anlaşılacağını" ileri sürerek katılmadı.
Kendisini yargılayan mahkeme başkanı Albay Hamdi Sevinç'in Adalı'nın suçsuz olduğunu ileri sürmesine karşın, mahkeme heyeti tarafından suçlu bulundu. Karara şerh koyan Sevinç bu tutumu nedeniyle ceza aldı ve daha sonra ordudan istifa etti.
Adalı 8 Ekim 1980 tarihinde Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edildi.