Harvard Üniversitesi’nde köpek psikolojisi adında bir ders var. Küresel pet endüstrisi büyük bir endüstri-mamalardan tut günlük bakıma, hatta yetiştirmeye dek. Bazı köpekler hayatının keyfini sürüyor olabilir, artık destek ve danışma bölümleri de mevcut. Diğer hayvanlar bu açıdan pek şanslı değil. Ama avcılıktan fabrika çiftçiliğine ve balina avcılığına dek bir çok konuda etkili ve büyük kampanyalar düzenleniyor. Bu meseleler kendilerini politik olarak ifade etmeye başlıyorlar artık. Aralık ayında iki hayan hakları eylemcisi Hollanda parlamentosuna seçildi, ayrıca ve yakın zamanlarda Animals Count adlı hayvan hakları partisinin kurulmasını kutlamak amacıyla da Londra’daydılar.
Son yıllardaki en azimli ve başarılı hayvan hakları eylemlerinden birisi SHAC kampanyasıydı, bu kampanya Cambridge Üniversitesi ve HLS’in beraber bir primat araştırma laboratuarı açmasını engellemeyi başardı. Kampanya İşçi Partisi’nin Ciddi Organize Suç ve Polis Yasası (2005) ile hayvan hakları protestocularına karşı spesifik hükümler getirdi, böylece ekonomik sabotaj şeklindeki yasa ihlali her türden protestoyu da kapsayacak şekilde genişletildi.
SHAC ve ALF şiddeti savunmasa da sol görüşteki bir çok insan onların metodlarını sorguluyor. Huntingdon olayındaki etkili kampanyaları hayvan deneylerinin yürütüleceği bir laboratuarın açılmasını engelledi ve diğer bir çok çalışmayı yavaşlattıysa bile, devletin doğrudan müdahalesi bu başarıların kısmî ve belki geçici başarılar olduğunu ortaya koyuyor, ayrıca hayvan deneylerine son vermek için halkın gizli desteğine rağmen hayvan hakları hareketinin tek başına başaramayacağı türden daha geniş bir güç birliği gerektiren politik bir seferberlik gerektiği ortada..
Bu durum doğrudan eylemin bir strateji olarak sınırlarını ortaya koysa bile bu soruyu savaş karşıtı hareketle bağlantısı anlamında farklı bir tarzda sorabiliriz, savaş karşıtı hareket büyük bir destek görmüştü: ama, bu ülkede görülen en büyük gösterilere ve savaş karşıtı duygulara rağmen nasıl oldu da savaş karşıtı hareket Bush ve Blair’in 2003 yılında Irak’a saldırmasını ve devam eden savaşı engelleyemedi? Destekler, silahlar ve diğer savaş malzemeleri protestoculardan fazla bir tepki veya işçilerden fazla bir eylem meydana gelmeden doğrudan Irak’a gönderildi. Şüphesiz, hayvan hakları hareketi tarafından kullanılan bazı taktikler devlet tarafından savaş karşıtı hareketi bu tür eylemleri yapanları terörist ya da şiddet gibi yaftalamaları kullanarak çökertmek için kullanılabilirdi. Cevaplanması gereken başka bir soru daha var, başarılı bir kitle gösterisi nasıl olmalıdır ve Sol’un hayvan hakları hareketinden öğrenmesi gereken dersler var mıdır?
1824 yılında kurulan RSPCA’nın kurucu üyelerindn birisi William Wilberforce’tu, kölelik karşıtı birisiydi. Bu kurumun etkilendiği isimlerden biri, Jeremy Bentham’dı, Bentham hayvanları insanlardan ayırmak için kullanılması gereken ölçütün akıl değil acı çekme kapasitesi olduğunu söylüyordu. 19. yy boyunca RSPCA hükümetlerin hayvanlara yönelik zulümleri yasaklayan yasaların kabul edilmesi konusunda etkili oldu. RSPCA’in genel yaklaşımı hayvan hakları değil, hayvan refahıdır: yani gereksiz bir acıya sebep olunmadıkça hayvanları kullanma iznimiz vardır. Ancak hayvan deneylerine karşı yürütülen en sert kampanyalar ise eylemlerini hayvan haklarını hayvan refahına karşısına koyarak yapıyorlar.
1898’de BUAV kuruldu (İngiliz Dirikesim Karşıtı Birliği). Ana hedefi horoz dövüşü veya boğa güreşi gibi işçi sınıfı sporlarıydı, üst ve orta sınıf destekçiler ise tilki avı gibi kendi kan sporlarını pek de umursamıyorlardı. Alt sınıftakilerin hayvanlara daha zalim davrandığı düşünülüyordu, ayrıca sporlarına eşlik eden içki ve kumar yüzünden sosyal ve ahlâki düzenin bozulması tehdidi de vardı.
BUAV kısmen romantik anti-endüstriyalizm geleneğine, kısmen de orta sınıftan insanların ve entelektüellerin kırsal yaşamı idealize etmesi geleneğine dayanıyordu, Miss Potter filminde bu durum çok güzel görülebilir. Fabrika üretimi ve şehirleşmeye yönelik eleştiriler insan ve hayvanların daha “doğal” bir ilişki yürüttükleri türden endüstri çağı öncesi dönemlere geri dönmek gibi bir öz taşıyordu. İnsan niteliklerini hayvanlara atfederek, bu insanlar dolaylı olarak hayvanlara yönelik yeni ve eski tavırlarımızı tartışmış oldular. Anti-endüstriyalizm ayrıca bilimsel ilerlemeye yönelik bir muhalefet de barındırıyordu, akıl yerine inancı ve “modern” kabul eden herşeye yönelik genel bir hoşlanmama hissini de beraberinde getiriyordu.
Hayvan hakları kavramının eşit olarak uzun bir geçmişi varsa bile ancak 1975 yılında Peter Singer’ın Animal Liberation kitabının basılması sonrasında hayvan haklarına yönelik çağdaş tartışmalar başlamıştır. Singer akıl veya zekânın bir hak talep etmek için temel olarak kabul edilemeyeceğini söyler: acı çekme kapasitesi olan her canlı çıkarlarının dikkate alınmasını hak eder. Deneyler ise ancak amaçlanan faydalar sebep olunan zararları aşıyorsa meşru görülebilir. Bu konumun mantığını izlersek, bir insan bebeği ve bir maymun Singer’ın testini geçen bir deneyde kullanılabilir. Eğer bebek kulllanamıyorsa o zaman maymun da kullanılamaz.
Tür ayrımcılığı ile ilgili felsefi konuları bir kenara bırakırsak, hayvan hakları (ve insan hakları) onları var olması için baskı yapacak bir araç olmadığı sürece tamamıyle anlamsızdır. Burjuva hukukunda insan hakları kolektife değil bireye dayanır; ve büyük kapitalist ülkeler insan haklarının soyut bir nosyonunu saldırmalarını meşrulaştırmak için sık sık kullanırlar. Hayvan özgürlüğü proleter bir devlet tarafından zorla alınacak türden bir sınıf talebi değildir, ancak sosyalist bir toplumda meta üretimine son verileceği için insanların hayvanlar alemiyle farklı bir ilişkiye sahip olacağını söyleyebiliriz.
Üretim sürecinde hayvanların metalaştırılmasına karşı çıkan hayvan hakları eylemcileri aynı zamanda kapitalist ekonominin işleyişini de anlamaya başlıyor, özellikle de devletin bilimi ya da tıbbın gelişmesine yardım ediyor gibi görünürken aslında kapitalist sınıfın çıkarlarını koruduğunu görmeye başlıyor. Hayvan hakları eylemcileri savaş, baskı, ve sömürü gibi daha büyük meseleleri eleştirme konusunda başarısız olmakla suçlanabilirse de (bir çoğu diğer anti-kapitalist eylemlere katılıyor olsa da) İngiliz devletinin politik muhalefeti suçlu hale getirmeye yönelik azimli çabaları karşısında solun daha geniş anti-kapitalist katmanlara etki edebilme şansını göz önüne alarak kapitalizmle ilgili ortak anlayışlar geliştirilebileceğini de düşünebiliriz.
Sol bazen hayvan hakları hareketinin bilimsel ilerlemeye karşı olduğunu söyleyerek genelde uzak duruyor bu hareketten; ama bu bilimsel ilerlemeye karşı durmanın bilimsel araştırma adına hayvanların sırf birileri çıkar elde etsin diye suistimal edildiği gerçeğiyle ilgili olduğunu görmezden geliyor. Marksizm bilimi sınıf mücadelesinin dışında, hakikaet ve bilginin nötr işçisi gibi algılar, kapitalist sınıfa olduğu için işçi devletine de kendini hemen teslim edebilen bir şey olarak görür; tarihin bilim ve teknoloji tarafından “düzeltilebileceğine” inanır. Bu tür bir kafa karışıklığı hayvan hakları hareketine genelde zarar vermiyor; çünkü hayvan hakları hareketi bilimsel gelişmeler denen şeyin çoğu kez genetik mühendisliğin dünyada açlığı bitirecek bir araç olarak gösterilmesi gibi hayvan deneylerinin de daha fazla çıkar sağlamak için kullanılan bir kılıf olduğunu anlıyor.
Bir de kitlesel eylemlerin yönetici sınıfın bizi savaş sokmasını engelleyebilmesi konusu var. Eğer hayvan hakları hareketindeki doğrudan eylemler kitlesel destek kazanmak yerine bireysel kahramanlık eylemlerine dayanıyorsa ve bu yüzden eleştiriye açıksa, o zaman 20. yüzyılın başlarında Sovyetlerdeki Beyaz orduya ve İrlanda’daki İngiliz birliklerine destek veren işçilerin şimdi sendikalardaki grevlere ve boykotlara destek vermesi için ne yapmak gerekiyor? Doğrudan eylemleri savunanlara sabır çağrısı yapmak bir cevap olamaz.
International Socialist Group/2007
Çeviri:CemC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder