“
Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem” diyordu bir röportajında
Kazım Koyuncu...
Dünyaya o unutulmaz güzel sesini bırakıp veda ettikten bir gün sonra 26 Haziran 2005 günü Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda Kazım'ı İstanbul'dan Hopa'ya uğurlanmaya gelen binlerce kişinin sevgisini kazanmasının sırrı bu sözlere yansıyan duruşu ve kişiliğiydi.
Kazım Koyuncu Karadenizliydi. Artvin'in yaylaların yeşiliyle denizin mavisini buluştuğu Hopa ilçesinin bugünkü adı Yeşilyurt olan P’anç’ol köyünde 7 Kasım 1971'de doğdu. Doğum tarihinin nüfus kağıdına 10 Mayıs 1972 yazılması nedeniyle yılda iki kez doğum günü kutlama mesajlarını gülümseyerek karşılardı Kazım. Çocukluğunda
“Kemençeci Yaşar” olarak tanınan
Yaşar Turna'nın türkülerini çok dinlediğini her zaman dile getirirdi.
Kazım Koyuncu çocukluk günlerini anlatırken
“Kitap okuyan babamdan kaynaklı olarak diğer çocuklardan farklı oldum” diyerek babasının farklılığın kendisine nasıl yansıdığının altını çizer. Hopa’da bakkallık ve berberlik yaparak ailesinin geçimini sağlayan Cavit Koyuncu, 1960’larda Türkiye İşçi Partisi’nin kuruluş dönemlerinde partililerle tanışmış, dükkanı öğrencilerin kitap-gazete okuma yeri haline gelmişti. Cavit Koyuncu’nun
Oğuz, Canan, Hüseyin, Orhan ve Kazım’dan küçük
Niyazi olmak üzere 6 çocuğu vardı. 12 Eylül'ün ardından Erzurum'da 6 ay hapis yattığı sıralarda Kazım 10 yaşındadır ve aile anne
Hüsniye Koyuncu’ nun gayretleriyle ayakta kalır. Baba Cavit Koyuncu’nun aldığı mandolin ve amcasının Almanya’dan getirdiği gitar, Kazım’ın müzik yaşamına ilk adımlarının nedeni olur.
Kazım Koyuncu
“17 yaşında köyünden çıkar” ve 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girer. 1993'te okulu bırakır ve sadece müzik yapmaya karar verir. Bu dönemi şu sözlerle anlatıyordu Kazım Koyuncu
“Zor dönemler, o okulu bitirip kaymakam falan olacaksın ya da kendi istediğin işi yapacaksın. Ama hep soru işaretleri olacak, sonu nereye varacak? Bu tercihlerden soru işaretli olanını tercih ettim.”
Kazım, 1990 yılında Çağdaş Sanat Atölyesi’nin etkinliklerinde yer aldı. Çağdaş Oyuncular'ın sahneye koyduğu
''Faşizmin Korku ve Sefaleti'' adlı oyunun müziklerini yaptı. 1991 yılında
Ali Elver ile birlikte kurduğu ve müziğe başladığını söylediği “
Grup Dinmeyen” dönemini de yine bir röportajında şöyle dile getiriyordu: “
Özgün müzik denen, protest denen tarzda müzik yapmayı amaç edinen bir grup kurduk ama kısa zamanda elektrik gitarı sokmaya başladık. Dağıldık, toplandık falan çok uzun sürdü. En sonunda Dinmeyen 1996'da Sisler Bulvarı
isimli bir albüm çıkardı.”
Grup Dinmeyen tek albümünden sonra dağılırken Zuğaşi Berebe grubu Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında daha etkili bir yer alıyordu. Kazım Koyuncu bu dönemi
“Dinmeyen'i kurduktan hemen sonra 1993 yılında Zuğasi Berepe (Denizin Çocukları) isimli yeni bir grup kurduk. Yani hem Dinmeyen devam ederken hem de bu grup devam etti” diye internette Lazuri.com adresli sitede kendi yazdığı yaşam öyküsünde özetlemişti. Zuğaşi Berepe, Kazım'ın müzik yaşamında bir dönemeçti.
Zuğaşi Berepe, Kazım Koyuncu'nun müzik yaşamında olduğu kadar Lazca söyleyen bir rock grubu olarak da Türkiye'de önemli bir adımdır. Aslında Kazım Koyuncu bir gösteride gözaltına alındığında Emniyet'te polisin ağzından laf almak için Lazca konuşmasıyla
“Lazlığının” farkına vardığı hikayesini birçok sohbetinde dile getirmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder