Kapital’e Karşı Devrim*-Antonio Gramsci

Bolşevik Devrimi şimdi kesinlikle Rusya halkının genel devriminin bir parçasıdır. İki ay öncesine kadar Maksimalistler, olayların durulmamasını, geleceğe doğru ilerleyişe ara verilmemesini ve ulaşılabilecek bir nihai çözüme –burjuva çözüme– izin verilmemesini sağlamak zorunda olan etkin eylemcilerdi. Şimdi bu Maksimalistler, iktidarı ele geçirdiler, kendi diktatörlüklerini kurdular ve sosyalist bir çerçeve yaratıyorlar. Devrim, zaten elde edilmiş muazzam kazanımlar temelinde, kafadan çarpışmalar olmaksızın, uyumlu olarak gelişmeye devam edecekse, bu çerçeve içerisine yerleşecektir.
Bolşevik Devrimi, olaylardan çok ideolojilerden oluşur. (Bu nedenledir ki, günlük olaylara ilişkin bildiğimizden daha fazlasını öğrenmeye aslında gereksinimimiz yok.) Bu devrim, Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrimdir. Rusya’da Marx’ın Kapital’i proletaryadan daha çok burjuvazinin kitabıydı. Çünkü olayların önceden belirlenmiş bir yolu nasıl izlemesi gerektiğinin; proletaryanın kendi ayaklanmasını, kendi sınıf istemlerini, kendi devrimini düşünebilmesinden önce, Batı tipi bir uygarlığın kurulmasıyla Rusya’da bir burjuvazinin nasıl gelişmek ve bir kapitalist çağın nasıl açılmak zorunda olduğunun eleştirel bir kanıtı olarak duruyordu Kapital. Ama olaylar, ideolojilerin üstesinden geldi. Olaylar, tarihsel maddeciliğin yasalarına göre Rusya’da tarihin nasıl gelişeceğini belirleyen eleştirel şemanın yanlışlığını kanıtladı. Bolşevikler, Karl Marx’ı reddediyorlar. Onların apaçık eylemleri ve fetihleri, tarihsel maddeciliğin yasalarının sanılabileceği ve sanıldığı kadar katı olmadığına tanıklık etmektedir.

Hopa'dan Gerze'ye, Tortum'dan Solaklı'ya "Eşkıyalar" her yerde -Taylan Kaya


Kara harekâtı tartışmalarının ülke gündemini meşgul ettiği şu günlerde, Gerze’de, Tortum’da, Perisu’da, Solaklı’da yaşananlar, uzunca bir süredir yürütülen başka türlü bir harekâtın görünürlük kazanmasından başka bir şey değildir
Gerze’de, yaşam alanlarına termik santral yapılmasına karşı çıkan yerel halka yapılan saldırıyı, bir başka deyişle Gerzelilerin yüreğimizdeki umudu bir kez daha perçinleyen direnişini, sahibinin sesi medyanın sunduğu kadarıyla görüp takip edebildim. (Yazıyı yazmaya başlamışken, M.A.Birand Beşiktaş maçının gollerini uzun uzun gösterdikten sonra “Hrant Dink haberine vakit kalmadı sevgili seyirciler” diyordu.)
            Panzer üzerine gidiyor insanların, bir de su sıkıyordu. Efendilerinin gladyatörleri gibi kuşanmış olan polis ve askerler, her biri bir yandan olmak üzere otların ve çalıların arasından ilerliyorlardı. Gerzeliler ise, doğayı ve yaşam alanlarını savunmak üzere gereğini yerine getiriyor, direniyorlardı. Bir adam, isyan edercesine “vurun beni” diyordu, bana Metin Lokumcu öğretmenimizin Hopa Meydanı’ndaki son isyanını anımsatarak.

Kaldırım Müzik Topluluğu - DİNLE

1. İnsan-ı Kamil
2. Duzgo
3. Hava Döndü İşçiden
4. Ernesto
5. Yemmi
6. Bandera Rosa
7. Maden Ocağı
8. Dereviye
9. Lungo Lastrada
10. Kimlik Kartı

Kültürün Popüler Halleri'nde Sessiz Kalmak ya da Popülerleşemeyen Bir Hareket Olarak Sol- Katkılar

Mülkiyet İlişkilerinin Parçası Olarak Kültür

Kültür günlük kullanımda incelik, naziklik, sanatsal olanı, üst sınıfa ait olanı, şehirli olanı anlatmak için kullanılmaktadır. Kültürsüz ise, kaba, eğitimsiz, aşağı sınıftan olanı anlatmak için kullanılmaktadır. Kültürün bu tanımını son dönemde ortaya çıkan 'beyaz Türk' , 'siyah Türk' ayrımında da rastlanmaktadır. Burada sınıfsal olarak berzer konumda olan insanları 'modern' olarak tanımlanan değerlere yakınlığı ve yabancılğı oranında 'beyaz' ve 'siyah' sıfatı ile değerlendirilmektedir.

18.yüzyıldan itibaren uygarlıkla, medeniyetle, modernlikle eşleştirilen kültür, bugün günlük konuşma dilinde ifade edilirken de bu eksende kullanılmaktadır. Aslında, kültürü kesinlikle toplumsal yaşamın sanat ve edebiyat gibi belli bir alanına ve anına sıkıştırmamak gerekir. Kültür insanın toplumsal yaşamın her alanında kendisinin ve kendisinin olanın (veya olduğunu sandığını) ifadesidir; çünkü kültür, insanın kendi yaşamını, geçmişten gelen tecrübelerr ve birikimlerle ve kendi yarattıklarıyla nasıl ürettiğini anlatır. İnsan kendini nasıl üretiyorsa, insan odur ve bu üretme yolu onun kültürüdür.

R.Williams'ın terimleriyle kültür, 'yalnızca sanat ve öğrenimde değil ama aynı zamanda kurumlarda ve sıradan günlük davranışta belli anlam ve değerler ifade eden belirli bir yaşam tarzına işaret ediyor. Bu tanıma göre, kültür analizi, belirli bir yaşam tarzı, yani belirli bir kültürdeki açık ya da örtük anlam ve değerin ortaya çıkarılması oluyor.

Amélie - İZLE



IMDB Puanı:8.6/10
Yapım:2001 ~ Almanya, Fransa
Tür:Dram, Fantastik, Komedi, Romantik
Yönetmen:Jean Pierre Jeunet
Oyuncular:Audrey Tautou, Jamel Debbouze, Mathieu Kassovitz, Dominique Pinon, Spencer Tracy, Yolande Moreau, Joan Bennett, Claire Maurier, Isabelle Nanty, Dean Baykan, Artus Penguern, Claude Perron, Clotilde Mollet, Flora Guiet, Lorella Cravotta, Manoush , Rufus - Raphaël Poulain, Serge Merlin, Urbain Cancelier Senaryo:Jean Pierre Jeunet, Gauillaume Laurant
Yapımcı:Jean-marc Deschamps, Helmut Breuer, Claudie Ossard, Jean Deschamps, Arne Meerkamp Van Embden
Görüntü Yönetmeni:Bruno Delbonnel
Müzik:Yann Tiersen Amélie (Özgün adı: Le Fabuleux Destin d'Amélie Poulain  Amélie Poulain'in Masalsı Kaderi), Audrey Tautou’nun başrolünde olduğu, Jean-Pierre Jeunet filmi. Fransız yapımı bu romantik komedi, Jeunet ve Guillaume Laurant tarafından yazılmıştır. Montmartre’de geçen film, modern Paris hayatının idealize edilmiş, alaycı bir yorumudur.Film Nisan 2001’de Fransa, Belçika ve Fransızca konuşulan batı İsviçre’de gösterime girmiş, pek çok film festivalinde yer almış ve ardından tüm dünyada sinema salonlarında izleyici beğenisine sunulmuştur. İyi seyirler dileriz. Film müziklerini dinlemek için TIKLAYINIZ...

Noe-liberalizm Tırmanıyor...

'MEB okulları 49 yıllığına kiralayacak'
Milli Eğitim Bakanlığı'nın kanun hükmünde kararname aracılığıyla yaptığı okulları 49 yıllığına kiraya verebileceği düzenleme tepki gösteren Eğitim-Sen bir basın açıklması yayımladı
14 Eylül 2011 gün ve 28054 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı'nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile eğitimin piyasa ilişkileri içine çekileceği bir düzenleme yapılmasına dair Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) bir basın açıklaması yayımladı.
Kamu hizmeti şirketlere devredilecek
Eğitim-Sen, kararnamenin "İnşaat ve Emlak Grup Başkanlığı" başlığı altında düzenlenen 23. maddesinde yer alan hükümlerin Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na eklenen maddedeki hükümlerden aynen alındığını belirtti. Açıklamada "Kamu-özel ortaklığı" olarak da bilinen uygulamaların "yap-işlet" ya da "yap-işlet-devret" modellerinden farkının kamu hizmetinin şirket ya da şirketlere kiralanmasının ve devredilmesinin planlanması olduğu ifade edildi.

''Sanat Güneşi'' Zeki Müren - DİNLE


Zeki Müren (d. 6 Aralık 1931, Bursa – ö. 24 Eylül 1996, İzmir), Türk Sanat Müziği sanatçısı.
Bursa’da başladığı orta öğrenimini İstanbul’da Boğaziçi Lisesi’nde tamamladı. İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi.
Zeki Müren, Bursa’da tamburi İzzet Gerçeker’den aldığı solfej ve usül dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949′da, Boğaziçi Lisesi’nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak’ın babası) ile udi Kirkor’dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli’den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan’dan, Sadi Işılay’dan, Kadri Şençalar’dan yararlandı.
1950′de sınavla İstanbul radyosu’na girdi. İstanbul radyosunda 1951′de, canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak okumaya başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi. Alışılmış kalıpları zorlayan elbiseleri ve sahne davranışı ile halkın ilgisini sürekli olarak üstünde tutmayı başardı.
Zeki Müren 600′ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar’ın “Bir muhabbet kuşu” güfteli şarkısıdır. Müren 1955′te “Manolyam” adlı şarkısıyla Türkiye’de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü’nü kazandı.

'Zorunlu göç ve neo liberalizm yoksullaştırdı'

Diyarbakır'da süren 'Mezopotamya Sosyal Forumu' kapsamında 'Dünyada ve Ortadoğu'da Yoksulluk' başlıklı oturumda zorunlu göç ve neo liberalizm politikalarının yoksulluğu arttırdığına dikkat çekildi.BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Sarmaşık Derneği’nden Selçuk Mızraklı, Batman Belediye Başkan Vekili Serhat Temel’in konuşmacı olarak katıldığı ‘Dünyada ve Ortadoğu’da Yoksulluk’ konulu panelde Selim Ölçer moderatörlüğünde yoksullukla mücadelenin yöntemleri masaya yatırıldı.
ZORUNLU GÖÇ İLE YOKSULLUK ARTTI
Seminerde konuşan Batman Belediye Başkan Vekili Serhat Temel, ciddi siyasi gelişmelerin ve olayların yaşandığı bir ortamda yoksullukla mücadele etmenin de zorlaştığını belirterek, “Aslında yaptığımız çalışmalarda yoksulluğun tam olarak anlaşılmadığını görüyoruz. Yoksulluk kapitalist modernitenin yarattığı bir hastalıktır. Yoksulluk etik ve ahlaki çerçevede tartışılması gereken bir meseledir. Dünyada her 4 kişiden birinin mutlak yoksul olduğu tescillenmiş bir bilgidir. 2008 yılında TUİK araştırmasında mutlak yoksulluk araştırmasında 10 milyon kişinin bu kapsamda olduğu anlaşılıyor. Yine Batman’da bağımsız bir derneğin yaptığı bir araştırma var. Elli yıl önce köy iken şu an 400 bin kişilik bir nüfusa sahiptir. Zorunlu göç ile birlikte kentin yoksulluğu daha da artmıştır. Yoksulluk da kentle aynı oranda büyüyor . yapılan araştırmada sahte yoksulluk gibi bir sorum da ortaya çıkıyor. Sahte iyilik halinde de bir çarpıtma söz konusu. Bütün araştırmalar yoksullukta sürekli bir artış olduğunu ortaya koyuyor” diye konuştu.
Konuşmasının devamında Temel, “Biz de bu durumu düzeltmek için neler yapabiliriz diye arayışa girdiğimizde birçok çalışma yapmak durumunda olduğumuzu gördük. Sarmaşık derneğinin bir deneyimi var ondan da yararlanıyoruz. Yoksulluğun ırkı ve cinsiyeti yok. Sorunun çözümüne dönük ise önümüzdeki iki yıl içinde 2 bin aileye ulaşmak gibi bir hedefimiz var. Temel çalışmamız ise sürdürülebilir bir çalışma olması şartıyla yürüyor” dedi.

1968 Hareketinin İlk Faili Meçhul Cinayeti - Belgesel

Taylan Özgür emekli bir binbaşının oğluydu. ODTÜ öğrencisiydi. 1969 yılında 23 Eylül günü İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği'nin Beyazıt'taki kongresi sırasında arkasından kurşunlanarak öldürüldü. O yıla kadar belli bir noktada varoln şiddet, Vedat Demircioğlu ve Taylan Özgür cinayetlerinden sonra birden dozunu arttırmış ve 70'lerin başında 12 Mart'la beraber sonuçlanacak kanlı bir perde böyle açılmıştı.
Aslında Taylan Özgür'ün katili olarak Lisan Çakıcı adlı polis memuru yargılanmış, ancak kimi öğrencilerin ve tanıkların anlatımları arasındaki çelişkiler nedeniyle delil yetersizliğinden beraat etmişti. Aranan ipucunu, 1990 yılında emekli yarbay Talat Turhan vermişti. ''Kontrgerilla uzmanı'' sayılan Turhan bir söyleşide ''derin devlet''in eylemlerini anlatırken Özgür'ün öldürülmesini örnek vermiş ve şöyle demişti: ''1978'de Hasan fehmi Güneş'in İçişleri Bakanı olmasının ertesi günü Taylan Özgür'ün dosyasını kendisine verdim.'' Turhan'a göre bu dosyada; Özgür'ü bir polisin değil  bir üsteğmenin öldürdüğü yazılıydı. Dosya, Bakan'a verdiğimde odada üç kişi vardı: Deniz Baykal, Ertuğrul Günay ve Uğur Mumcu... Turhan bunları anlattıktan sonra onun (üsteğmenin) - 1990 itibarıyla- orduda üst düzeyde görev yapan bir general olduğunu da belirtmişti. Ancak Turhan bu ismi açıklamaya yetkili olmadığını söylüyor ve ekliyordu: ''Olayı delillendirmek İçişleri Bakanı'nın sorumluluğunda ... Çünkü bu örgüt, devlet içinde devlet...''
NOT: Sosyal demokratlar bu ''devlet içinde devlet''in neresindeler?

Biyolojik Coşku: Hayvanlarda Homoseksüellik ve Doğal Çeşitlilik


Biliminsanlarının gördükleri karşısında soluğu kesiliyor. Öğrenciler şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlar. Kimse gördüğünü gerçekten tanımlamak istemiyor. Dişi bir maymun bacaklarını diğer bir dişinin beline dolayıp klitoristini diğerininkine sürterken zevk çığlıklar atıyor. Araştırmacı açıklamaya başlıyor: Bu bir tür tanışma ya da barış/uzlaşma davranışıdır. Belki de besin değiş tokuş hareketi; ama bu kesinlikle seks değil. Kesinlikle lezbiyen bir seks değil.
Altı iriboynuzlu yaban koyunu erkeği bir araya gelip birbirlerine sürtünüp, burunları ile birbirlerini dürtüyorlar ve birbirlerinin üzerine çıkıyorlar. Biyolog bunu “Agreseksüel bir davranış” olarak açıklıyor: sadece dominantlık sağlama yöntemi.

Hayvanat bahçesindeki penguenlerden biri diğerine yaklaşıp uysal bir şekilde eğiliyor. Kuşlar neredeyse birbirinin aynısı ve ziyaretçiler hangisinin dişi ya da erkek olduğunu nasıl anlaşıldığını soruyorlar. “Davranışlarından anlayabiliriz” diyor araştırmacı. “Eric, Dora’ya kur yapıyor.” Daha sonra bakıcı Eric’in yumurtladığı haberini veriyor.
Gerçekler bizden hep saklandı. Dağ gorillerinden, kedi, köpeklere ve kobaylara kadar doğa homoseksüel ve biseksüel hayvanlarla dolu. Diğer cinsiyetle hiç ilişkiye girmeyen ve onların davranışlarını kabul eden travesti ya da biseksüel hayat süren hayvanlar var.

Yarın (Morgen) - İZLE

IMDB: 7,3
Filmin Orjinal Adı: Morgen
Filmin Süresi: 1 saat 40 dk
Yapım Tarihi: 2010
Yapıldıgı Ülkeler: Fransa, Macaristan, Romanya
Tür: Dram
Yönetmen: Marian Crisan
Oyuncular: András Hatházi, Elvira Rimbu, ıstván Dankó, Szabolcs Hajdu, Yilmaz Yalcin
Senaryo: Marian Crisan
Yapımcı: Anca Puiu, Iván Angelusz, Marianne Slot
Görüntü Yönetmeni: Tudor Mircea
Müzik: Fericean Cosmin
Filmin Konusu: Nelu, Romanya-Macaristan sınırındaki küçük bir kasabanın süpermarketinde çalışmaktadır. Bir sabah nehirden her zamankinden farklı bir şey “tutar”: Yasa dışı yollarla sınırı geçmeye çalışan bir Türk… Konuşarak iletişim kuramayan iki adam bir şekilde birbirlerini anlamayı başarır. Nelu kendisine tüm parasını veren bu yabancıya yardım etmek için uğraşır.“Yarın”, der Nelu, morgen… Yönetmen Marian Crisan’ın ilk uzun metrajlı kurmaca filmi bağlılığın önemi ve insan doğası hakkındaki hikâyesiyle otorite, bürokrasi ve yozlaşma gibi konuları ele alıyor.

Liberalizmle Mücadele - Mao Zedung

Biz aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, Parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır.
Buna karşılık liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddeder ve ilkesiz barıştan yanadır; bu yüzden yozlaşmış ve bayağı bir tavra yol açar, Parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayı doğurur.
Liberalizm, kendisini çeşitli biçimlerde gösterir.
Bir kimse açıkça hata işlediğinde, barış ve dostluk uğruna işi oluruna bırakmak; eski bir tanıdık, bir hemşeri, okul arkadaşı, yakın bir dost, sevilen biri, eski bir meslektaş ya da alt kademeden eski bir arkadaştır diye ilkelere bağlı tartışmadan kaçınmak. Ya da arayı bozmamak için, meseleye derinliğine girmeyip, şöyle bir dokunup geçmek. Bunun sonucunda hem örgüt, hem de o kişi zarar görür. Bu, liberalizmin birinci biçimidir.
Düşüncelerini örgüte aktif olarak iletmek yerine, özel çevrelerde sorumsuz eleştirilere girişmek. Kişilerin yüzlerine karşı hiç bir şey söylemeyip arkalarından çekiştirmek ya da toplantıda birşey söylemeyip sonradan dedikodu yapmak. Kollektif hayatın ilkelerine kulak asmayıp kendi bildiğini okumak. Bu, liberalizmin ikinci biçimidir.

İkinci Özelleştirme İdaresi: TOKİ - Mustafa Sönmez


Geçenlerde katıldığım bir panelde AKP rejimi tarafından doludizgin gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının sonuçlarını şöyle özetledim:
Özelleştirme İdaresi (ÖİB) tarafından bugüne kadar 200 kamu kuruluşu özelleştirildi. Özelleştirmelerden 47 milyar dolara yakın gelir elde edildi. Bu gelirin ağırlıklı bir kısmı bütçe açıklarını kapamada kullanıldı. Bütçe açıklarının devasa boyutlara ulaşması, 2000-2001 krizi sırasında batık-dolandırıcı 20 bankanın devletin kucağına bırakılmasıyla oluşmuştu. Bu enkazı kaldırmak için IMF’den 30 milyar doların üstünde borç alınmıştı. Özelleştirilen KİT’lerin parasının çoğu, IMF borcu ve faizini kapatmada kullanıldı. Özelleştirmeler sonrası , bugün kamuda sanayi faaliyeti sıfıra yakın. Haberleşmede sıfır. Enerjide kamu, tasfiye sürecinde. Bankacılıkta tasfiye sürecinde. Kamunun toplam yatırımlardaki payı yüzde 20’de kalırken ağırlıklı işi karayolu yapımı, özellikle de duble yol…
Salondan gelen bir soru şöyleydi: “Bütün bu kamu tasfiyesine rağmen, AKP iktidarı, TOKİ gibi bir kurum ile inşaat sektöründe dev bir KİT oluşturdu. Bunu nasıl açıklarsınız?” Bu 1 milyon dolarlık soru, ne zamandır anlatmak istediğim bir şeyi ifademe vesile oldu. Okurla da paylaşmalıyım.
2003’den bu yana doğrudan RTE’ye bağlı bir kurum olarak iş gören TOKİ, yeni hükümette bir bakanlığa dönüştürüldü ve TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar, AKP’den miletvekili de seçildikten sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı adını alan bu “TOKİ Bakanlığı”nın (Siz bunu rant bakanlığı diye de okuyabilirsiniz) başına geçirildi. RTE’nin he tür kamu denetiminin dışında iş gördürdüğü TOKİ’nin 2003-2010 döneminde 500 bin dolayında konut inşa ettirdiği bildiriliyor. Yine kendi ifadeleriyle, “100 bin nüfuslu 20 şehir” anlamına gelen bu inşaat faaliyetinin yatırım maliyeti yaklaşık 35 milyar TL.

Post Sanat Döneminin Don Kişot’ları!.. / Naime Erlaçin

“Söktüğümüz sözcükler
Söylememiz gereken,
Azalıyor günler gibi…”
 ( Eugène GUILLEVIC )

Kültürel birikimden, çevreden, özellikle de doğumundan itibaren oluşturduğu bilinçdışından beslenen şairin yapıtları bu öğelerin zenginleşmesi ya da fakirleşmesiyle doğru orantılı bir biçimde etkilenecektir de. Etkileşim içte ve dışta olmak üzere iki şekilde kendini gösterir; bireysel üretimde ve günümüzde giderek daralan okur kitlesindeki olumsuz yansımalarıyla.

Kültürel ortamda kuraklık egemense, örneğin dil fakirleşmişse veya yazın sanatına gösterilen ilgide bir azalma varsa şiirin niteliğinde de kaçınılmaz bir tökezleme olacaktır. Şairin kendini besleyerek şiir damarının kurumasını engellemeye çalışması alınacak önlemlerden sadece biridir. Öte yandan okur kitlesiyle iletişim kurulamıyorsa eğer, bu kez şair işe yaramazlık duygusu ile büyük olasılıkla şiire küsecektir. Başka bir olasılık ise daha kolaycı bir yolun seçilmesi, koşullara boyun eğerek yeni ve sığ okur kitlesinin gereksinimlerini karşılar türde şiirler üretilmesidir. Böylelikle şiirin temelleri dinamitlenmiş olacaktır.

Ruhi Su Anısına (Biyografisi) / Belgeseli İZLE - Seçmeleri DİNLE

Ruhi Su'nun, Osmanlı'nın son döneminde, 1912'de Van'da başlayan, acılı, ama mücadelelerle dolu anlamlı yaşamı 20 Eylül 1985'de son buldu.
Osmanlı'nın çöküş yıllarını, 1. Dünya Savaşı'nın(1914-1918) yıkıcı günlerini, Adana'nın Fransız ve İngilizler tarafından işgali sonrası Toroslarda geçen "kaç kaç" yıllarını çocuk yaşlarda yaşadı. 5-6 yaşında savaşın nasıl bir şey olduğunu yaşayarak, seferberlik türküleri dinleyerek, öğrenerek, söyleyerek geçirdi. Bu dönem Ruhi Su'nun çocuk ruhunda müzikal duygularının da geliştiği bir dönemdi.
Adana'ya dönüşte(10 yaşında) evlatlık olarak yaşadığı ailesinden ayrılıp, öksüzler yurduna yerleşti ve gerçek anlamda tek dostu, arkadaşı olan ve ölümüne kadar O'nu yalnız bırakmayan, besleyen; yalnız bırakmadığı, beslediği "müzikle" yaşam yolculuğu da gerçek anlamda başlamış oldu.
1936 yılında kemanı bırakıp ses sanatçısı olmaya karar verdi. Bu karar O'nun için bir dönüm noktası oldu.1936-1942 yıllarında opera sanatçısı olarak bir çok temsilde yer aldı. Operada çalışırken aynı zamanda da halk türküleri derleme çalışmalarına devam ediyordu. Bu yıllar Ruhi Su'nun siyasi olarak biçimlendiği yıllardı.1943-1945 yıllarında Ankara Radyosu'nda türküler söyledi. Her pazar saat 10'da"Bas Bariton Ruhi Su Türküler Söylüyor" adıyla çok dinlenen ve beğenilen program, bir süre sonra söylediği Alevi deyişleri ve nefesleri nedeniyle "Komünizm propagandası yaptığı"gerekçesiyle Mesut Cemil tarafından yayından kaldırıldı. Operadan uzaklaştırıldı. O yıllarda Sıdıka Su ile tanıştı. Türkiye Komünist Partisi ile tanışması da o yıllara rastlar.1950'lerin başlarında dönemin iktidarının başlattığı "cadı avında" O da tutuklanır.

Konuş Onunla / Talk To Her - İZLE

IMDB Puanı:8.0/10
Yönetmen:Pedro Almodóvar
Senaryo:Pedro Almodóvar
Yapımcı:Agustin Almodovar
Görüntü Yönetmeni:Javier Aguirresarobe
Müzik:Alberto Iglesias
Süre:1 saat 52 dk 
Oyuncular: Paz Vega, Elena Anaya, Leonor Watling, Fele Martínez, Geraldine Chaplin
    Bir sinemada tesadüf eseri tanışan 2 erkek olan Benigno ve Marco, 2. bir tesadüf sonucu bir hastanede karşılaşacaktır. Beningo burada çalışan bir sağlık görevlisi, kız arkadaşı Lydia ise komada yatmakta olan birisidir. Marco ise Alicia isimli sevgilisi bir boğa yarışında ağır yara almış ona destek olmak için hastanede bulunmaktadır. Hemen hemen aynı dramatik anları yaşayan Marco ve Benigno kısa sürede derin bir dostluk kurar. Beningo, Marco’ya komada yatan sevgilisiyle konuşmasını söyler. Çaresizlik içinde bu yolu da deneyecek olan Marco, içindeki mucize olabileceği inancını hiç kaybeden konuşmaya başlar. Usta film yönetmeni İspanyol Pablo Almodovar’dan senelerce unutulmayacak bir başyapıt filmi. 4 farklı hayatın nasıl aynı çizgide yürüyebileceği çok değişik ve mükemmele yakın bir senaryoyla aktarmayı başaran bu yapım her yönüyle övgüyü hakeden bir eser. Sanatsal anlamda da çok şeyler ifade eden ve Drama türünün şimdiye kadarki en başarılı yapımlarından birisi olarak gösterilen “Konuş Onunla (Talk To Her)” , 2003′te en iyi senaryo dalında Oscar ödülü almış ve yönetmeni (Pedro Almodóvar) en iyi yönetmen dalında 1.liğe aday gösterilmiş; aynı zamanda da çeşitli film festivallerinden toplamda 32 birincilik ödülü almayı başarmış bir film. Bu türü sevenler ve ilginç, sürükleyici, düşündürücü, hüzünlendiren bir film izlemek isteyenler için kesinlikle ilk sırada tavsiye edeceğimiz bir filmdir. iyi seyirler diyoruz.

Çingeneler Zamanı - İZLE

Hayalleri olmayan bir Çingene ne işe yarar?
Bir Hıdrellez günü açıp içindeki ışıkları, yüreğini aşka bağlamıştı Perhan. Tanrı bile yeryüzüne indiğinde Çingeneleri görünce, ilk uçakla geri dönmemiş miydi? Sevgilerini, aşklarını tabutlara yerleştirip ateşler içinde yanan sulara bıraktılar...
Üstüne gölge düşen bir halkın türküsüydü "Çingeneler Zamanı". Palmiyeleri, altınları, kanları, canları, ödülleri, festivalleri geçiniz, hepsinin ötesinde sinemanın sanattan çok, büyü olduğunu haykırır gibiydi. Kızkardeşini yürütebilmek için bir çetenin elemanlığına soyunan, emeksiz kazandığı paranın hayallerini körleştirip onu bozacağı bir serüvenin kadersiz yolculuğuna soyunmuştur Perhan. Görüntü yönetmeni Vladi Flac'ın eşsiz Hıdrellez görüntüleri eşliğinde, bir ara Perhan'ın babaannesine yönelen Kusturica kamerası ve o ince gözyaşları nasıl bir zamana tanıklık ettiğimizi anlatacaktır. Bu, Çingeneler Zamanı'dır...
Emir Kusturica, alttan alta Tito Yugoslavya'sının eriyişini, bundan duyduğu derin hüznü Perhan'ın kişiliğinde yansıtır. Bunun ötesinde, derin şiirsellik filmin her karesine yüzyılın önemli çağdaş ozanlarından Goran Bregovic'in müziğiyle yansıyacaktır. Kusturica, daha sonraları "Arizona Dream"de de sık sık kullanacağı ruhun bedenden yükselişini, gelinlik metaforuyla "Çingeneler Zamanı" için ölümsüz kılacaktır.
Anlatılan, horlanan, kabul görmez bir halkın hikayesidir de, Kusturica öyle anlatır ki, günahıyla sevabıyla kimsenin kimsede hakkı kalmaz. Anlatılan bu kederli zaman Çingeneler'e çalar ama bir ırkı anlatmanın insanı anlatmaktan geçtiği çok iyi bilinir. Emir Kusturica, daha sonraları Bosna'ya saldırıların arttığı bir dönemde Amerika'da film çekme hayalini gerçekleştirecek, çocukluğunun kahramanı Jerry Lewis ile çalışma imkanı bulacak ama pek çokları tarafından da, bu nedenle eleştirilecektir. Fellini'nin de dediği gibi "herkes hayatında ancak bir film çekecekse", Kusturica'nınki "Çingeneler Zamanı"dır...

Irkım insanlık, dinim doğa -Arto Tunçboyaciyan ( Seçkiler) - DİNLE

Ben ne kadar çok seviniyorum. Beni tanıdığınız, bildiğiniz için. Ben yine diyorum; Ben Sivas'ta doğmadım, Sivas bende doğdu. Benimle doğdu. Ben olmazsam Sivas diye bir şey olmaz. Ben öyle yaşıyorum hayatı, hislerimle yaşıyorum, beynimle yaşarsam, beynimde olmayan şeyler; his yok, renk yok, lezzet yok.
Birileri yalan söylüyor, bunu anlatmak lazım
'Endüstriyal merkez doğuyu kontolü altına almak istiyordu. Kim kalmış orda; Ermeniler. Ee nasıl çıkaracağız Ermenileri buradan. Kürtler var en yakın. Kürtlerin de istediği bir şey var. Ve Kürtlere diyorlar ki: 'Biz size bunları veririz, bunları yaparsanız.' Kürtler de bunu yapıyorlar. Ve bunlar, Kürtlere verdikleri sözü tutmuyorlar.
Şimdi yavaş yavaş Kürtler de bilinçlenmeye başladı. Bilinçlenmeye başladı çünkü, kendi kafalarına da çekiç yediler. Şimdi, Ermenilerin şahidi Kürtler. Çünkü anlatıyorlar, biz böyle yaptık, burada böyle oldu, şöyle oldu diye.
Şurada Osmanlı bu kadar sene, bin sene dayandı. Sonra Türkiye diye bir isim oldu. Ondan evvel başka bir isim vardı, bin sene sonra da başka bir isim olacak. Bunu bile bile sonra değişecek bir şeyin üstüne canlar, kanlar dökülüyor. Bu sadece burada değil, bütün dünyada öyle. Onun için bizler, önemliyiz. Niye önemliyiz; büyük gücün korktuğu şey nedir biliyor musun, insanların bir araya gelmesi, birleşmesi. Onun için, Kürtleri kırıyorlar, Ermeni'yi kırıyorlar, onu da kırıyorlar, ötekini de kırıyorlar. Ama, sen de görürsün ki ben de görürüm; Kürtler de kendi yerlerini alacaklar. Türkler de anlayacaklar, dökülecek kanlara, canlara değmezmiş. Çünkü insanlık, huzur normal yerine varmadığı zaman, ne toprak, ne altın, ne para sana hiçbir huzur getirmez.

Patch Adams - İZLE

Yapım: 1998 ~ ABD
Tür: Biyografi, Dram, Komedi, Tarih
Yönetmen: Tom Shadyac
Oyuncular: Robin Williams, Philip Seymour Hoffman, Monica Potter, Bob Gunton, Peter Coyote, Michael Jeter, Daniel London, Harold Gould, Alfred Salley, Andrew Clement, Bonnie Johnson, Bruce Bohne, Daniella Kuhn, Don Rizzo, Frances Lee Mccain, Harve Presnell, Irma P. Hall, James Greene, Josef Sommer, Michael Stanton Kennedy, Renee Rogers, Shanon Orrock, Thom Mcıntyre, Vilma Vitanza
Senaryo: Steve Oedekerk, Hunter Doherty Adams, Maureen Mylander 
Senaryo (Kitap): Patch Adams, Maureen Mylander
Yapımcı: Marvin Minoff, Charles Newirth, Mike Farrell, Barry Kemp
Görüntü Yönetmeni: Phedon Papamichael
Müzik: Marc Shaiman
.Süre: 1 saat 55 dk
Ödülleri: 1 kez Oscar'a Aday Gösterildi. 2 kez başka ödüller için aday gösterildi.
Yaşanmış bir hayat hikayesinden alınmıştır. İntihar eğilimli biri olarak girdiği akıl hastanesinde gördüklerinden sonra Hunter 'Patch' Adams (Robin Williams), çıktıktan sonra tıp fakültesine öğrenci olarak girer. Okulda başarılı bir öğrenci olmasına karşın, ideallerinden dolayı hocalarından tepki görür. Amacı 'hayata renk katarak' mizah yoluyla tedaviye katkıda bulunmaktır. Daha sonra yoksul hastalar için kendi parası ve bağışlarla özel bir klinik açmaya kadar girişimlerini sürdüren Adams, film sürecinde sevgilisi Carin Fisher'in (Monica Potter) öldürülmesiyle ve lisanssız klinik açmakla darbeler yese de, tedavi hizmetlerinde yaptıklarıyla ünü ülke çapına yayılır ve bir anlamda amacına ulaşır. Keyifli seyirler dilerim...

Kadın Cinayetlerinde Yeni Eğilimler Üzerine

kadin-cinayetleri-erdal-gezikNamus kavramı Türkiye’de kadın odaklı şiddetin açıklamasında sihirli bir formül olarak kullanılmaktadır. Son dönemlerde bu yönde tanık olduğumuz şiddet haberleri bu sihirli kavramın geçerliliğini sorgulamamız için ilginç veriler sunuyor. Gazetelere yansıdığı kadarıyla haberdar olduğumuz şiddetin aldığı biçimler, kadın cinayetleri içerisinde geleneksel namus cinayetlerinin giderek azaldığına işaret ediyor. Bu ön tespiti sınamak için iki döneme (2005 ve 2011 yılları) ait toplam 32 cinayetin karşılaştırması yapıldı. Bu verilerden çıkarak şu sonuçları şimdiden formüle edebiliriz:
- Kadına yönelik şiddet uygulamalarında geleneksel namus cinayetlerinin oranı dikkate değer bir ölçüde düşmektedir.
- Kadına yönelik şiddet (artık), geleneksel namus cinayetlerinde olduğu gibi belirli bölgelerle veya belirli bölgelerden gelen insanlarla sınırlı olmayıp, tüm Türkiye’yi kapsamaktadır.
- Namus cinayetlerinde şahit olduğumuz sosyal çevrenin meşrulaştırıcı rolüne, günümüz cinayetlerinde olduça az oranda rastlanmaktadır.
- Kadınlara yönelik artarak devam eden eş ve sevgili cinayetlerini ‘namus cinayetleri’ yerine ‘crime passion’ (tutku cinayeti) olarak nitelendirmek daha gerçekçi olacaktır.
Bu sonuçlara nasıl varıldığının detaylarına girmeden önce geleneksel namus cinayetlerinin kısa bir izahını vermek gerekmektedir.

Kurtuluş Teolojisi Marksizmi - Michael Löwy

İlk olarak kurtuluş teolojisi, 1971’den itibaren Gustavo Gutiérrez (Peru), Rubem Alves, Hugo Assman, Carlos Mesters, Leonardo ve Clodovis Boff (Brezilya), Jon Sobrino ve Ignacio Ellacuría (El Salvador), Segundo Galilea ve Ronaldo Muñoz (Chile), Pablo Richard (Şili ve Kasta Rika), José Miguel Bonino ve Juan Carlos Scannone (Arjantin), Enrique Dussel (Arjantin ve Meksika) ile Juan-Luis Segundo (Uruguay) gibi isimlerce kaleme alınmış yazılar kümesinden oluşur.
Ama bu külliyat, yeni teoloji çalışmalarından çok önce, altmışların başında ortaya çıkan büyük bir toplumsal hareketin somut ifadeleridir. Bu hareket, kilisenin önde gelen kesimlerini (rahipler, dinî tarikatlar ve piskoposlar), kilisedışı dinî hareketleri (Katolik Eylem, Hristiyan öğrenci hareketi ve Hristiyan genç işçiler), halk desteğine sahip piskopos komitelerini, emek, toprak ve şehirle ilgili piskopos komitelerini ve kilise cemaatlerini içerir. Kurtuluş Hristiyanlığı olarak anılabilecek bu toplumsal hareket olmaksızın, Orta Amerika’daki devrimin yükselişi (Nikaragua ve El Salvador) ya da Brezilya’daki yeni doğan işçi ve köylü hareketleri (İşçi Partisi, Topraksız Köylüler Hareketi vb.) gibi, Latin Amerika’da son otuz yıl boyunca yaşanan toplumsal ve tarihsel olguların önemini anlamak imkânsızdır.[1]
İlerici Hristiyanların ve kurtuluş teolojisinin marksizmi keşfi, tek başına entelektüel ya da akademik bir süreç değildir. Çıkış noktası, Latin Amerika’daki kitlesel ve şiddetli gerçekliğe ait o kaçınılmaz toplumsal olgudur: sefalet. Bir avuç mümin marksizme meyleder, zira marksizm onlara sefaletin sebepleri ile ilgili en sistematik, en tutarlı ve kapsamlı izahı vermekte, sefaleti ortadan kaldırmak için gerekli radikal bir öneri sunmaktadır. Sefalete karşı etkin bir biçimde mücadele edebilmek için onun sebeplerini anlamak şarttır. Brezilyalı kardinal Dom Helder Câmara, bu yönelimi şu şekilde özetler: