Hiç bardakta mısır yediniz mi?

“Gıda kaynaklarını kontrol eden, insanları kontrol eder.”                             
-Henry Kissinger
“Gıda güçtür! Biz bunu davranışları kontrol etmek için kullanırız. Bazıları buna rüşvetçilik diyebilir. Özür dilemiyoruz.”
-Catherine Bertini(ABD eski Tarım Bakanı Yardımcısı, BM Gıda Programı eski yöneticisi)
 Komedi dizisi Seinfeld’in “The Mango” bölümünde Jerry Seinfeld şöyle diyor: “Bilim adamları çekirdeksiz karpuz yapmış. Çekirdeği tükürme sıkıntısı ne kadar büyük bir sorundu ki vakitlerini ve enerjilerini buna harcamışlar?” Seinfeld’in saf bir yaklaşımla anlayamadığı şu ki, o bilim adamlarının derdi bizi çekirdeği tükürme zahmetinden kurtarmak değil. Gıdanın genetiğiyle oynanması fikri, daha fazla tohum satarak para kazanmaktan çok çok öteye uzanıyor. Hayatın yazılımı olan DNA’yı ticari mal haline getirmekten tutun, insanları birer robot-köleye çevirmeye kadar geniş spektrumlu bir planın bir parçası.
Modern hayatta etrafımızda gördüğümüz her nesnenin bir tanımı, hayli uzun bir özellikler listesi var. Alınıp satılan her şey kitaplar dolusu yasa, yönetmelik ve standarda tabi. Bu durumu bir gereklilik gibi algıladık, olağan karşıladık. Bize satılan şeylerin çok ciddi ve sözüm ona mühim standartlarla tanımlanıyor olması gelişmişliğin bir göstergesiydi. Bu “tanımlama” deliliği sonunda canlı varlıklara da ulaştı. Bütün gıdamız canlı organizmalardan oluşur. Gıdanın tanımlanmasının ne anlama geldiğini hiç düşündünüz mü? Bitkilerin, hayvanların… hatta insanların!anımlama için kullanılacak ölçüt organizmanın “barkod”u olan DNA. Demek ki patentini, telif hakkını (ya da üretim hakkını, adına ne derseniz deyin) almak istediğiniz organizmanın DNA’sını yazabilmelisiniz. Genetik mühendisliği bunun için ortaya çıktı. Dev şirketler canlıların DNA’sını çözüp hayatın patentini alsınlar diye. Aldılar da.

Bugün Hindistan’da yüzlerce çiftçi intihar ediyor.  Nedeni genetiği değiştirilmiş(GD) tohum satan şirketlere borçlarını ödeyememeleri. Ödeyememe nedeni tohumların şirketlerin vaat ettiği verimi vermemesi ve daha fazla tohum almak zorunda kalmaları. Masrafların bu kadar artmasının bir diğer nedeni GD tohumlarla kullanılabilecek olan ilacı sadece tohumu satan şirketin üretiyor olması. Çiftçilerin GD tohumlara yönelmesinin nedeni de dönüm başına daha fazla ürün almak. Ölmek istemeyen çiftçinin diğer seçenekleri böbreğini satarak iflasını biraz daha ertelemek ya da tarlasını satarak aç kalmak.
Genetiği değiştirilmiş organizma(GDO) sektörünün önde gelen şirketi Monsanto’nun Hindistan’daki kolu Mahyco’nun sattığı Bollgard marka pamuk tohumları vaat edilen verimi vermiyor. Birlikte kullanılan tarım ilacı Round-up, Bollgard dışında toprağın üstünde ve altında ne varsa öldürüyor. Bollgard’ı Round-up olmadan kullanamıyorsunuz. Tohumun satış sözleşmesinde tohumların tamamının satın alındığı yıl ekilmesi, saklanmaması, diğer çiftçilerle paylaşılmaması mecbur tutuluyor. Zararlılara karşı şirketin iddia ettiği korunmanın da sağlanamadığı bir çok gazete haberine konu oldu. Tohumun zararları bununla da bitmiyor. Rüzgar, yağmur ve diğer doğal yöntemlerle çevredeki tarlalara taşınıyor. Taşınan GD tohumlar çapraz tozlaşma ile hakiki tohumların da soyunu bozuyor. Berkeley Üniversitesi GD ürünlerin ekiminin yasak olduğu Meksika’nın hakiki mısırına GD mısır genleri karıştığını belgeledi. Paraguay soyasına komşu ülke Brezilya’nın soyası(GD) karıştığı için Paraguay’da GDO’lar serbest bırakılmak zorunda kaldı.
Hakiki tohum eken çiftçilerin çevreden gelen hibrit ve GD tohumları ayıklamak ve tarlasını temiz tutmak gibi bir zorunluluğu ortaya çıkıyor. Yakın tarlalardan rüzgar yoluyla gelen tohumlar yüzünden organik tarım sertifikasını kaybeden çiftçiler var! Yetmiyor, şirket komşu tarlada kendi tohumuna rastladığı zaman “tohumumu çaldı” diyerek zaten mağdur olan çiftçiyi mahkemeye veriyor. Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor. Dürüst çiftçilerin bu saldırıdan kurtulması için ne kadar çok çaba harcanması gerektiği aşikar.
GD tohumların üretiliş biçimi basitçe bitkide bir çeşit kanser yaratma üzerine kurulu. Hedef hücrenin DNA’sı, kaynak hücrenin DNA’sı ile doğal yollarla çaprazlanmayacağı için taşıyıcı olarak bakteri ve virüsler kullanılıyor. Kaynak genleri taşıyan bakteri ve virüsler hedef virüsleri “işgal” edip genleri aktarıyor. Bu hikayenin korkutucu tarafı şu ki, siz bu GD organizmaları yediğiniz zaman bu başkalaşmış genler midenizde ve bağırsaklarınızda çalışmaya devam ediyor. Bağırsaklarınızda bulunan sindirim bakterilerinin de genlerinin değişmeyeceğini, hatta vücudunuza bir kez girmiş bulunan DNA’nın diğer hücrelerinizi etkilemeyeceğini kimse garanti edemiyor. Bu da işin sağlık açısından tehlikesini oluşturuyor. Bildiğiniz gibi kansere neden olan ya da zemin hazırlayan etkenler uzun yıllar sonra, vücutta birikim yaptıktan sonra harekete geçebiliyor ve bir çok kanserojen etken 20.yy’da sanayi ürünlerine uzun süre maruz kalan insanların hastalanması üzerine keşfedilebildi. GDO’ların da birer sanayi ürünü olarak benzer süreçten geçtikten sonra kanserojen ilan edilmesi olası. Tabi o güne kadar satın alınmamış laboratuar, üniversite, bürokrat, bakan kalırsa!
Son yıllarda GD olmayan, doğal tohum genleri de patentlenmeye başladı. Türkiye’de doğal tavuk türlerini üzerine patentleyen şirketler var. Bunun ne anlama geldiğini bir düşünün. Her an arka bahçenizden bir bitkinizi götürüp üretim hakkını üzerlerine alabilir, sizi kendilerine köle yapabilirler. Tarlasına isteği dışında GD tohumlar bulaşan çiftçinin ürününün tohumu patentleyen şirketin malı olduğuna hüküm veren mahkeme kararları var. Yakın gelecekte insan genlerini patentleyebilirler. Genetik köle pazarları bilim-kurgu olmaktan çıkabilir. Hayatın patentlenmesini normal bulanlar, çocuklarının, torunlarının şirketlerin malı olarak alınıp satılmasına kendini hazırlamalı.
Şu anda ülkemize GD tohumların ithali yasak. Ancak hükümet bunu serbest bırakacak. AKP’li bürokratların, milletvekillerinin Monsanto ile yaptığı görüşmeler kartel basınında yer bulmuyor. Şuna emin olun; GD tohumların serbest bırakıldığı gün, tarlalarımızın ateşe verildiği gündür. GDO, tarımda son duraktır. Teslim olduğumuz anda başka seçeneğimiz kalmayacak, çünkü elimizde gerçek gıdalar yetiştirmek için hakiki tohumlar olmayacak. Genetik çeşitlilik yok olacağı için bitkilerin zor şartlara dayanıklılığı tamamen ortadan kalkacak.
Transgen gıda hakkında yazılıp çizilen yalanların bini bir para. Örneğin GD tohum ekiminin iddia edildiği gibi daha az değil, eninde sonunda daha fazla zirai ilaçlama gerektirdiği biliniyor. En çok tekrarlanan bahane dünya nüfusunun doyurulması için gen teknolojisine muhtaç olduğumuzdur. Oysa bu gerçeğin tam tersi. Başta Monsanto olmak üzere biyoteknoloji şirketleri belki de geleceğin en büyük açlık sebebi olacak biyoetanol ve biyodizel tuzağını bizzat hazırladılar. Biyoyakıt ekinlerinin üretiminde, elde edilenden fazla enerji harcanıyor. Ama bu gerçekler yazılmıyor.
Bu konuyu açık açık yazıp çizmeye cesaret edenleri baskı, zorlama, tehdit ve mahkeme koridorları bekliyor. Şirketler öyle zengin ki, girdikleri her yerde kiralayabilecek akademisyenler bulabiliyorlar. Aralarında Bilim ve Teknik’in de bulunduğu bilimsel yayınlar genetik mühendisliğini geleceğin bilim dalı, insanlığın ortak umudu gibi sunmaya çalışıyor, allayıp pulluyorlar. Bu coğrafyada kamuoyunu GDO’lara hazırlamayı kendine görev edinmiş sözde bilim insanları dernekler  bile kurmuşlar.

“Monsanto biyoteknolojik gıdanın güvenliğini garantilemek zorunda değil. Biz mümkün olduğu kadar fazla satış yapmakla ilgileniyoruz.”

-Phil Angell(Monsanto İletişim Sorumlusu, NYTimes, 25.10.1998)
Monsanto ABD merkezli, tarım ilacı, tohum, yapay aroma, yapay gübre, yapay tatlandırıcı, sentetik kimyasal hammadde, plastik, ilaç gibi alanlarda faaliyet gösteren bir şirket. 1995-2005 arasında dünyanın dört bir yanında 50 tohum şirketini bünyesine katmış, 11000 çeşit tohumun patentini almış. Şirket aynı zamanda Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan nükleer bombalarının üretimi için çalışmış olan Manhattan Projesi’nin bir parçası idi. Akademik raporlarda, kamu araştırmalarında, ürün prospektüslerinde, reklamlarda hileye başvurduğu yönünde ABD mahkemeleri tarafından verilmiş kararlar var. Şirketin yönetim kurulunda silah ve madencilik şirketlerinin yöneticileri de bulunuyor. Asgrow, Dekalb, Deltapine, Seminis, Roundup gibi markalarla Türkiye’de de faaliyet gösteriyor.
Şu anda Monsanto tarafından yapılan, bütün dünyanın gıda kaynaklarını, ekimi, hasadı, hatta arka bahçenizde, saksınızda yaptığınız üretimi kontrol altında tutan devlet-ötesi, yasa-üstü bir örgütün aleni provası. Mağdur çiftçilere açılan davalar, çiftçilerin iflası için harcanan kasıtlı ve programlı bir çaba, lobi yapmak ve hükümetleri satın almak için harcanan milyar dolarlar bunun işaretleri. GDO hareketi, bizim ne zaman yaşayıp ne zaman öleceğimize karar verme hakkını almaya çalışıyor.  Biz bu konuyu tartışırken,  bu şirketler yaşadığımız coğrafyada yeni yatırımlara başlıyor, olaydan habersiz yüzlerce çiftçi daha GDO tuzağına düşüyor, ölüm tohumları bu topraklarda yayılmaya devam ediyor. Giden geri gelmiyor. Vaktimiz daralıyor.
Şirketin sorumlu olduğu ürünlerden bir kaç örnek:
-Sığır büyüme hormonu ( rBGH, ticari adı Posilac. Sığırları hasta ettiği için antibiyotikle birlikte verilmek zorunda. Üretilen et ve sütte hormon ve antibiyotik kalıntıları bulunuyor. AB ve Kanada’da kullanımı yasaklanmıştır. Türkiye’de serbesttir. )
-PCB ( 1980′lerde yasaklanan sanayi tipi zehirli soğutucu gaz )
-DDT ( Önceleri tarım ilacı, daha sonra böcek zehri ve kimyasal silah. Toprakta, su havzalarında ve nitekim deniz balıklarının bünyesinde biriktiği kanıtlanmıştır. İddia edilenin aksine uzun yıllar varlığını sürdürdüğü şüpheleri vardır. )
-Aspartam ( Eksitotoksin, yani zehir olduğu bilinen yapay tatlandırıcı. ABD ilaç ve yiyecek idaresi FDA’dan bir kaç denemeden sonra türlü ayak oyunlarıyla onay alabilmiş, ama kalıcı zararları bir çok farklı kaynak tarafından kanıtlanmıştır. Sağlığa zararlı olmadığı şekline bugün hakkında en çok yalan söylenen maddelerden biridir. )
-Sakarin ( Kanserojen yapay tatlandırıcı. )
-Agent orange ( Önceleri tarım ilacı, daha sonra kimyasal silah. )
-V-Gurt ( İkinci nesli olmayan, hasadın bir kısmını tohumluk olarak ayıramadığınız kısır tohum teknolojisi. Namı diğer terminator tohum. )
-Copper 7 ( Sağlığa zararlı olduğu için yasaklanan rahim içi doğum kontrol cihazı. )
-Biyoetanol ve biyodizel ( GD mısır ve soya kökenli )
-Roundup( Ülkemizde de kullanılan tarım ilacı. Kansere neden olduğunu gösteren araştırmalar var. )
-GD mısır ( Hiç bardakta mısır yediniz mi? )
-GD soya
-GD tahıl
-GD pamuk
-GD domates
-GD patates
-GD ağaç
-GD çim
by anticopyrighttr



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder