Burada yemek yeriz, Şurada da uyuruz- Gündüz Vassaf

''Kontes: Ama niye bu kadar içiyor ?
Antonio: Bizi yabani hayvanlardan ayıran şey budur Madam;susamadığımız zaman içmek ve canımız istediği zaman sevişmek."
Beaumarchais
I
Yüzyılımızın klasik ev/apartman birimi çeşitli bölümlere ayrılmıştır. Her alan, bedenin belirli bir fonksiyonuna göre ayarlanmıştır. Böylece, oturmak için bir oturma odası, yemek için yemek odası, uyumak için yatak odası, yıkanmak ve bağırsakları boşaltmak için banyo dairesi, yemek pişirmek için de bir mutfak vardır.
Çağdaş mimarinin buna tepkisi, hiç olmazsa duvarları açmak, daha doğrusu onları yıkmak oldu; böylece mekânlar arasında mümkün olduğu kadar insani temas kurulması sağlanacaktı. Ama, mekânın kullanımı hâlâ totaliterdir. Nerede, ne yapılması, hatta nasıl yapılması gerektiği emredilmektedir. Bedenin çeşitli fonksiyonlarına uymak suretiyle, çağdaş yaşama mekânı bizi bölmekte ve yönetmektedir; oysa, insan bir bütündür ve çok fonksiyonlu bir organizmadır.


II
Mekânın en etkili biçimde kullanıldığı uzmanlaşmış apartman modeli, totaliter bir düzenlemeyi yansıtır. Bu plan, milyonlarca insanın tıpatıp aynı hareketleri yapıp, tıpatıp aynı çevreye tabi olarak yaşaması sonucunu doğurur. Mekânın bu uzmanlaşmış düzenlemesi, neyin nerede yapılacağını dikte ettiğinden, aynı çatı altında yaşayanların birlikteliğinin de ortadan kalkmasına yol açar. Mekânın kullanımını yeniden düzenleme amacıyla yapılacak herhangi bir yaratıcılık faaliyetini engeller. Herşeyin yerinin belli olmasıyla, çevrede bir düzen duygusu yaratarak, yalancı bir gerçeklik örneği koyar ortaya. Özetle, bir asker için kışla neyse, vatandaş için de apartman dairesi odur. Kışla, kayıtsız, şartsız bir disiplini aşılamaya yarayan üniformanın bir uzantısıdır. Aynı şey, şimdi içinde yaşadığımız mekânlar için de geçerli. Bizler, içinde yaşadığımız yüzyılda apartman kışlalarında oturan sivil askerler haline geldik. Özellikle, mekânın her köşesinden azami yarar sağlanan yeni tip apartmanlar, yaşama mekânı totalitarizminin en aşırı örnekleri. Dışarıdan içeriye göz atıldığında, bütün TV aygıtlarının, bütün apartman dairelerinde aynı yerde olduğu göze çarpar çoğu zaman. Televizyon seyretmek için oturulan kanepe de hep aynı yerdedir. Tıpatıp aynı yerlerde, yemek yer bağırsaklarımızı boşaltır, cinsel ilişkide bulunuruz. Bir yabancının elini kolunu sallaya sallaya bir apartman dairesine girip, sanki yıllardır orada oturuyormuşçasına her şeyi yerli yerinde bulması işten bile değildir. Günümüz yaşama mekânları, sakinlerinin ne bireysel ne de kültürel farklılıklarını yansıtıyor artık. Bu totaliter yaşama mekânları aracılığıyla, insanın çevresini düzenleme bağlamındaki tüm yaratıcılığı köreltilmiş, yok edilmiştir.

III
Yirminci yüzyılın totaliter evleri, mekânı fonksiyonel biçimde düzenlemenin yanı sıra, en özgür mekânlardan da yoksundurlar. Eskiden hemen hemen tüm evlerin, tavanarası ve-bazen de- kiler ya da bodrum gibi "gizli" yerleri vardı. Pek çok insan için tavanarası bir yığın zengin, çılgın, nostaljik, gizemli, renkli çağrışım uyandırır hâlâ. Tavanarası onlar için yalnızca müthiş bir düzensizlik ortamı değil, aynı zamanda bir kuşaktan ötekine uzanan tarihsel sürekliliğe işaret eden bir yerdi de. Bir zamanlar yaşamış olanlardan arta kalan bir yığın eşya, gazeteler, mektuplar, fotoğraflar: Hepsi de, her şeyin bir zamanlar nasıl olduğunu gösteren tanıklar. Tavanaraları, tarihi çabucak hayata, günümüze getirebilirler. Bu da insanları, içinde yaşadıkları anın gereksinimlerine göre biçimlendirmeyi amaçlayan totaliter devlete karşı bir tehdit oluşturur. Tavanarasının tahrip edilmesi, evin içinde barınan tarihin silinip atılması demektir: Nineden kalma oyuncak ayının tek başına yatak odasına yerleştirilmesi ya da eski bir fotoğraf albümünün saklanması, bu tarihin saptırılmasından, bir anakronizmadan başka bir şey değildir.

IV
Başımızı dinleyecek köşemiz yoktur, baskıdan kaçarsınız bu kez de kaçtığınız tek işlevli mekânın tutsağı olursunuz.

İşbölümüne göre uyarlanmış, uzmanlaşmış bu evler, içinde yaşayan aileyi ya da insanları birbirinden ayırır. Aynı mekânın çok fonksiyonlu kullanımı ise aileyi bir arada tutar. Geleneksel İsveç mutfaklarında, babanın rahatça piposunu tüttürmesi, sonra da şekerleme yapması için bir tahta sıra vardır. Bu arada, anne ve çocuklar da bulaşık yıkarlar. Burada önemli olan şekerleme yapan kişinin cinsiyeti değil, insanların bir arada bulunması olgusudur. Yirminci yüzyılın yararlı mutfağında böyle bir sıraya yer yoktur. Bu, yirminci yüzyılın, kadın bulaşıkları yıkarken erkeğin uyumasına karşı olduğu anlamına gelmez. Bu, sadece mekânın, işlevin etkinliğine göre düzenlenmiş olmasındandır.

Sürat, işlevsellik ve beceri, evde öylesine önem kazandı ki, artık insan mühendisleri, etkili yaşama mekânları tasarlarken, zaman ve hareket araştırmaları yapıyorlar; tıpkı denizaltı ya da uçaklar için pilot mahalli tasarlar gibi. Bütçeleri elverdiği takdirde, modern karıkocalar için ayrı banyo daireleri bile tasarlanıyor. Bir zamanlar, bir başka yaşam düzeninde, aile bireyleri birbirlerini sabunlayıp yıkar ve çoğunlukla bunu, kahkahalar, neşe, sevecenlik içinde özenle yapardı.

Mahremiyet bile, bize, düzenin ölçülerinde ve o ölçülerin mekânlarında yaşanacak biçimde empoze edilmiştir. Biz, kişisel mahremiyetlerimizi yaşayacak kişisel mekânlardan yoksunuzdur. Örneğin, çocuklar ana babaların yattıkları mekândan özellikle uzak tutulur. Çekirdek aile, böyle konuları konuşmaktan bile çekinir, işi uzmanlara havale eder. Böylece, kapalı kapı politikası güden bu tür toplumlar, cinsel eğitim diye adlandırdıkları bir alana da girmesi için devlete kapılarını açmış olurlar. Devlet gözetimi altındaki cinsel eğitimin ise sevgiyle hiçbir ilişkisi olmadığı açık.

V
Odalar, sadece içlerinde ne yapacağımızı belirlemekle kalmaz, aynı zamanda, hem hislerimizi hem de başkalarıyla olan ilişki tarzımızı etkiler. Gün ortasında çalışma odasında oturuyorsanız, düşündüğünüz ya da felsefe yaptığınız kabul edilecektir. Oysa, aynı şeyi yatak odasında yapsanız, bu davranış, istirahate çekildiğiniz yâ da düpedüz tembellik ettiğiniz anlamına gelebilecektir. Her odayla bağlantılı duygular ve koşullandırma örnekleri vardır. Böyle bir koşullandırma, herhangi bir konuda derinlemesine düşünmekten ya da başkalarıyla daha derin ilişkilere girmekten alıkoyar insanı. İşlevlere göre ayrılmış çeşitli odalar, tüm düşünceleri, konuşmaları, duyguları ve ilişkileri, gözetilen işleve mümkün olduğu kadar yakın tutar. Odadan odaya geçmek, zihni düzeneğimizi değiştirir. Bir ülkeden ya da bir kültürden bir başkasına geçmek gibi bir şeydir bu. Her odada başka bir işlevimiz vardır. Buna uygun olarak, yaşama mekânının totaliter yapısı tarafından bölünür ve yönetiliriz. Bunun karşıtı olarak önceden tanımlanmamış bir mekânda belirli bir süre kalmak, dikkatimizi toplama yeteneğimizin, rahatlık ve iç huzurumuzun artmasını da beraberinde getirir. Bu durum, kendini gözleme fırsatını verir insana. İnsan, mekâna egemen olabilir. Kişi, mekândan büyüktür. Aynı mekândan çeşitli şekillerde yararlanmayı öğrendikçe insanın yaratıcılığına ve yeteneklerine fırsat tanınmış olur. İşlevlere ayrılmış mekânların kişiye hükmetmesi yerine; sonunda kişi aynı mekândan sonsuz yararlanma biçimleri yaratır.

Yaşama mekânının düzenlenmesi, duygularımıza da hükmeder. Başka bir eve gittiğinizde, yatak odasına kabul edilirseniz, hisleriniz, oturma odasında karşılandığınız zamankinden farklı olacaktır. Aynı şekilde, mutfakta karşılandığınızda da bambaşka duygular içinde olacaksınızdır. Buna uygun olarak sohbet konusu, mahremiyetin sınırları, kendimizden çok, mekân tarafından belirlenmiş olacaktır. Aynı şey, yemek odası için de geçerlidir. Yemek odasında uygunsuz sayılan bazı sohbetler, oturma odasında pekâlâ eğlenceli sayılabilir. Yatak odaları oyun bozanlık yapar; herkesin kendi yatağı vardır. Birkaç dakika önce, oturma ya da yemek odasında, birbirine çok yakın oturan, samimi olan, konuşma sırasında birbirine değen kişiler, şimdi duvarlarla^birbirinden ayrılmak zorundadır. Çünkü yatak, mahrem bir şeyi ima eder. Seksi ima eder. Böylece, birbirine tümüyle yabancı olan kişiler yine kendilerine tümüyle yabancı olan kişilerle, diskolarda ya da balo salonlarında çok samimi bir şekilde dans edebildikleri halde, kendi evlerinin belirli bölümlerinde üstelik kendi dostlarıyla böyle samimi, hatta yakın bile olamazlar. Yoksa yanlış anlaşılır!

VI
Davranışlarımızın çoğu konusunda, türümüzün yok olmasını sağlayacak bir yol izlediğimiz söylenebilir. Çağımızın standart apartman dairesi birimi bunun bir örneğidir. İçgüdüsel davranışların sonucu olan bir kuş yuvası bile, dünyanın dört bir yanında inşa edilen blok apartmanlara kıyasla daha çok çeşitlilik ve doğal çevreden yararlanma örneği gösteriyor.

Günümüzün yaşama birimleri, bize belirli eylem kalıpları ve onlara eşlik eden tekdüze zihin düzenekleri empoze ediyor. Değişim ve çeşitlilik göstermeyen bir çevre, yalnızca bireyi köreltmekle kalmaz, aynı zamanda türümüzün gelişimini de olumsuz yönde etkiler. Yaşama mekânımızdaki totalitarizm, yalnızca saptanmış standartlara olan tutsaklığımızın bir simgesi
olmakla kalmayıp, türümüzün varlığına bir tehdit de oluşturuyor olabilir.

Aynı mekânda yenilen, içilen, müzik dinlenen, dans edilen ve kanepelere uzanılıp felsefe tartışılan son Grek sempozyumlarından bu yana 2000 küsur yıl geçti.

6 Kasım 1986, Marburg

Cehenneme Övgü- Gündüz Vassaf s 62.67 Ayrıntı Yay.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder