Mustafa Kemal şöylediyordu: "Komünistliğin memleketimizde değil henüz Rusya'da bile kabiliyet-i tatbikiyesi hakkında sarih kanaatler hasıl olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber dahilden ve hariçten muhtelif maksatlarla bu cereyanın memleketimiz dahiline girmekte olduğu, vahdet vesükununu muhil ahvalin hulusu da daire-î imkânda görülmüştür. En makul ve tabiî tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan, Hükümetin malumatı tahtında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre müteallik bütün cereyanları bir muhassalaya rica etmek mümkün olabilir..."
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI TARİHİ - 1
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI TARİHİ - 2
Kurtuluş Savaşında Sosyalist Hareket 1919'da Anadolu'da başlatılan, 1923'de zafer ve Cumhuriyetin ilanıyla sonuçlanan Ulusal Kurtuluş Hareketi, 1908'de ilk önemli adımı atılan burjuva demokratik gelişme sürecinin yenibir aşamasıydı. Osmanlı toplumunun «kendine özgü yapısal özellikleri, ulusal burjuvazinin güçsüzlüğü, sanayi sermayesinin hemen hemen yokluğu, burjuva devriminin Batı'daki klasikörneklerden farklı bir yol izlemesine neden olmuş, yine aynı özellikler, yerli kapitalizmigeliştirme ve ulusal burjuvaziyi güçlendirme -hatta yaratma- niyetleriyle ortaya çıkan, bununyolunu da devlet kapitalizminde gören İttihat ve Terafefefnin amacına ulaşamamasına, sonunda Alman emperyalizmine teslim olmasına ve savaş yenilgisiyle iktidardan düşmesine yol açmıştı. Bu yönüyle ele alınırsa. 1919-1923 hareketi, İttihat ve Terakki'nm başaramadığım, II.Meşrutiyet'in tamamlayamadığını, yeni koşullarda ve daha radikal adımlarla başarma denemesiolarak da değerlendirilebilir.Mütareke'den Cumhuriyet'e kadar uzanan dönemde Türkiye'deki sınıf ve katmanların kaba birtablosu şöyledir:
Bir yanda nüfusun çoğunluğunu meydana getiren yoksul köylü yığınları;İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Eskişehir gibi kimi kentlerde ve maden bölgelerinde toplanmışgüçsüz işçi sınıfı; bir kolu küçük esnaf ve zanaatkarlardan diğer kolu orta ve küçük devletve şirket memurlarından oluşan orta sınıflar; asker ve sivil aydınlar; öte yanda Osmanlı bürokrasisi, büyük toprak sahipleri, Anadolu eşrafı, özellikle liman kentlerinin işbirlikçi ticaretburjuvazisi ve palazlanmaya çalışan güçsüz bir yerli burjuva kesimi...
Böyle bir toplumsalyapı, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda ve burjuva demokratik devrimi sürecinde öncülüğü, yerli(ulusal) burjuvazi adına, onun vurucu gücü olarak hareket eden asker ve sivil aydınkesimlerin almasına, burjuvazi adına hareket eden bu kadroların toplumda -devlet geleneğininde devamı olarak- görece bir bağımsızlık, adeta sınıflar üstü bir görünüm kazanmalarına yolaçmıştı. Gerek sayıca gerekse bilinç ve örgütlenme düzeyi bakımından güçsüz olan işçi sınıfı,Ulusal Kurtuluş Hareketi'ne ve Cumhuriyet'e ağırlığını koyamadığı gibi, Ulusal KurtuluşHareketi'nin ve Cumhuriyetin öncü güçlerinin toplumsal, siyasal ve ideolojik ağırlığından da kurtulamamıştı.Yine de, tüm kargaşaya rağmen -ve bir ölçüde de bu kargaşa yüzünden- toplumsal-smıfsal mücadeleler açısından, görece özgür bir dönem sayılabilecek 1919-1923 döneminde oldukçacanlı işçi hareketleri ve sol örgütlenmeler görüldü. Bu dönemde, Ekim Devrimi'ne ve Bolşevikliğe, gerek işçi ve halk yığınlarında gerekse Kurtuluş Savaşı kadroları ve aydınkesimlerde ilk bakışta tahmin edilebileceğinden daha büyük bir ilgi ve sempati vardı.1920'lerde Doğu Cephesi'nde pek yaygın olan "yoldaş" hitabı, kızıl kalpaklar, resmî görevlilerin dile getirdiği Bolşeviklik övgüleri, bir yönüyle bir moda gibi görülecek olsa da,bir yönüyle Ekim Devrimi'nin Türkiye'deki etkilerinin ifadesiydi.Bu dönemin düşünce akımları, siyasal çizgi ve örgütlenmeleri her biri kendi içinde de çeşitlikollara ayrılan üç ana öbekte toplanır: Hilafetçi-saltanatçı akım, ulusal kurtuluşçu-millîci akımve sol akım...
1919'dan 1923'e doğru yol alınırken, tüm bu akımlar tarih sahnesine çıktılar.Dayandıkları tarihsel-toplumsal köklere ve güçlere göre ağırlık kazanıp dönemin sonuna doğru,başlangıçtaki bulanıklıklardan, arayışlardan, belirsizliklerden kurtularak netleştiler.İşçi Sınıfının 1919-1923 Dönemi örgütlenmesi1908-1918 döneminin, 1919-1923 dönemine ciddi bir örgütlenme mirası bıraktığı söylenemez.Bunun başlıca nedeni, 1908-1918 arasında ilk adımlarını atan sınıfsal-siyasal örgütlenmelerin odönemde başta Selanik olmak üzere Rumeli kentlerinde yoğunlaşmış olması, buörgütlenmelerde Bulgar, Rum, Ermeni, Yahudi sosyalistlerinin etkinliği, 1918 sonrasında ise bukesimlerin Devletten ayrılması ve işçi sınıfının en ileri kesimlerinin, öncü kadrolarının Anadolu ve İstanbul işçilerinden kopmalarıdır. İstanbul, İzmir gibi kentlerdeki sosyalist klüpleren geç 1913'de kapatıldıktan sonra, kadrolarının dağıldığı anlaşılmaktadır. 1919-1923döneminde kurulan işçi sınıfı örgütlerinin, sosyalist örgütlenmelerinin 1908 örgütlenmeleriyleorganik bağı yoktur. Bunun tek istisnası sayılabilecek örneği olan Hüseyin Hilmi TürkiyeSosyalist Fırkası'nın bir önceki dönemle bağı ise yöneticisinin aynı kişi olmasından ibarettir.1919-1923 döneminde Türkiye işçi sınıfının sınıf temeline dayanan ekonomik ve siyasal örgütlenmesinin, ana çizgileriyle Kominfem'in etkisi altında geliştiğini söylemek yerinde olur.
1919-1923 döneminde, işçi sınıfının savaşımıyla onu vesayet altına almaya çalışan Cumhuriyet kadrolarının, yeni egemen sınıf ve katmanların çatışması, daha sonra, sınıfın görece teslimalındığı dönemlere oranla, daha yoğun ve serttir.Türkiye işçi sınıfının 1919-1923 dönemi ekonomik ve siyasal örgütlenme tablosunu ana çizgileriyle üç büyük öbekte toplamak olanaklıdır:
l- Ekonomik savaşımı öne alan II.Enternasyonal paralelinde görünen örgütlenmeler: Sosyal Demokrat Fırkası, Türkiye SosyalistFırkası, TSFden ayrılan Müstakil Sosyalist Fırkası, Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası ve buna bağlıişçi dernekleri, sendikalar, birlikler...
2- Millîci güçlerin (burjuvazinin) işçi hareketini denetimaltına almak -üzere kurdurduğu örgütlenmeler: Osmanlı Mesaî Fırkası, (Resmî) Türkiye KomünistFırkası, Amele Siyanet Cemiyeti, İstanbul Umum Amele Birliği, çeşitli işyeri, demek ve birlikleri
3- Komintern ve Profintern çizgisindeki örgütler: Türkiye Komünist Partisi', Halk İştirakiyunFırkası, Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası, bunların denetimindeki işçi birlikleri, sendikalar,dernekler...
Bu örgütlenmeler arasında, zaman içinde çeşitli içice geçmeler, birleşmeler.ayrılmalar oldu; kimilerinin ömrü birkaç yılla sınırla kaldı. 1923 ve daha sonraki dönemdeise, büyük ölçüde denetim altına alman, Cumhuriyet kadroları ve burjuvaziyle eklemleştirilen,"imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış kitle" teorileriyle varlığı yadsınan işçi sınıfının öncü kesimleri 've sosyalizmi benimsemiş aydınlar, toplumda marjinal bir güç olarak, daha çok TKP çizgisi etrafında varlık gösterdiler. II. Enternasyonalce Yakın ÖrgütlenmelerMondros Mütarekesinden sonra kurulan ilk sol, hatta sosyalizm iddialı parti Sosyal Demokrat Fırkrası'dır. 1911'de İttihat ve Terazi'den istifa etmiş ve daha o zamanlar II. Enternasyonaliz bağ kurmaya çalışmış, hatta bir parti kurma girişiminde bulunmuş ama kuruluş izni alamamış olan Dr. Hasan Rıza'nm, 1918'in son günlerinde kurduğu SDF, hümanizmle sosyalizmi karıştıran, programında işçi sınıfına çeşitli vaadlerde bulunan, kurucularının çoğu eski Osmanlı bürokratları olan ve kendini II. Enternasyonali bağlı sayan bir örgüttü. Hasan Rıza ve kadrosu, işçi sınıfıyla ciddi bağlar kuramayarak, 1922 ortalarından sonra dağıldı.1919-1923 döneminin, kısa ömürlü ama İstanbul'da işçiler arasında gerçek bir etkinliğe sahip olmayı becerebilmiş örgütlenmesi Hüseyin Hilmi'nin başkanlığındaki Türkiye Sosyalist Fırkasidır.Mütareke'den sonra sürgünden dönen Hüseyin Hilmi'nin kurduğu TSFde, Osmanlı Sosyalist Fırkası kadrolarının, Hüseyin Hilmi hariç tümü değişmişti. Bu yeni dönemde, savaş yıllarında Avrupa'da eğitini görmekte olan kimi gençlerin yurda dönerek Hüseyin Hilmi'nin etrafında toplanmaları, TSFnin programının OSFye göre daha ileri nitelikte olmasına yol açtı. TSF,İstanbul'la sınırlı ve İstanbul çevresini ancak son dönemlerinde Eskişehir ve belki de Edirne şubeleriyle aşabilen, Anadolu'daki ulusal kurtuluşçu harekete yabancı kalmış bir örgüttü. Kuruluşundan itibaren II. Enternasyonal ile ilişkiye geçmiş Paris Şubesi'ni yöneten Dr RefikNevzat, bu ilişkilerde başrolü oynamıştı. TSF delgeleri, Şubat 1919'da II. EnternasyonalcinBern Kongresi'rıe, Ağustos 1919'da Amsterdam Kongresi'ne ve 1920'de Cenevre Kongresi'ne katıldılar.1919 yazından 1921 ortalarına kadar uzanan dönem, TSFnin, İstanbul işçi hareketi üzerindeciddi etkilerin bulunduğu parlak dönemiydi. Belki Hüseyin Hilmi'nin kişiliğinin de etkisiyle, ilk dönemlerde partiyi desteklemiş olan kimi aydınlar, daha ilk yıl Parti'yi terk etmeye başladılar, bunların bir bölümü 1920'de Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkasına geçtiler.İşgal altındaki İstanbul'da Fransız sermayesine karşı İngiliz işgal Komutanlığının desteğine de dayanan Hüseyin Hilmi, kişisel becerisi ve ataklığı ile, her aracı kullanarak 1920 grevlerini başanya götürmüş, bir siyasal partiden çok bir sendika görünümü olan TSFye, 1920'de hergün yüzlerce işçi kaydolmaya başlamış, Hüseyin Hilmi 1921 ortalarına kadar İstanbul işçilerinin tartışmasız lideri sayılmıştı. TSFnin programında, belgelerinde, liderinin konuşmalarında sosyalizmden sıkça söz edilmeklebirlikte, Parti, "trade-union"cu politika güden bir örgüttü TSF kısa ömrü boyunca işçi birliklerive sendikalar örgütlemeye yöneldi, bizzat kendisi bir sendika niteliği kazandı, Fırka'nmşubeleri birer sendika şubesi, hatta kimi zaman işyeri sendikası niteliğinde oldular.TSF, komünist kadrolann etkin olduğu Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkrası'nın işçi hareketini birleştirme çabalarına hep karşı çıktı. Bu tutum Hüseyin Hilmi'nin kişiliğiyle olduğu kadar,1919-1923 Türkiyesi'nin özel koşullarının, II. ve III. Enternasyonal çizgilerinin çalışmasıyla da açıklanabilir. TSFnin İstanbul'da önemli güç haline geldiği '92' ortalarından itibaren işgal kuvvetleri arasındaki çelişkilerin yumuşaması, daha da önemlisi TSFnin etkinliğinin ve eylemlerinin yabancı şirketlerce ciddiye alınması gereken boyutlara ulaşması, TSFnin sonunu yaklaştırdı.Şirketler, ilk adımda hareketi içinden bölmek için Amele Siyaset Cemiyeti adlı bir dernek kurdurdular. Tramvay işçileri, Tramvay Şirketi'nin büyük malî yardım yaptığı bu derneğe üye olmaya zorlandılar. 1922 tramvay grevi bozgunundan sonra TSF büsbütün çöktü. Bu sırada Hüseyin Hilmi tutuklandı. Ekim 1921'de Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası, Haziran 1922'de Müstakil Sosyalist Fırkası TSFnin enkazı üzerine kuruldularsa da hiçbir varlık gösteremediler, Hüseyin Hilmi'nin TSFsinin yükselişi ve çöküşü Türkiye işçi sınıfının 1919 sonrasında yaşadığı önemli deneyimdi. TSFnin çöküşünü izleyen dağınıklık; onun yerine kurulan ve TSFgeleneğine uygun olarak birer sendika şubesinden başka bir şey olmayan yeni "anarka'ların güdük ve etkisiz kalışları; işçilerin önemli bölümünün bu deneyimin etkisi altında geriçekilişleri TSFnin olumsuz etkileri arasında sayılır. Buna karşılık, aynı yıllarda, İstanbul'daki komünist çevreler henüz İstanbul'daki işçilere ulaşamadılar, kitleselleşmediler. İşçi sınıfıyla sosyalizm daha ilk adımlarda birbirinden ayrı kaldı.III. Enternasyonal Çizgisi ve TKP'nin Doğuşu Türkiye Komünist Partisi'nin doğuşunu ve gelişmesini, dışarda Sovyet Devrimi ve III.Enternasyonal, içerde ulusal kurtuluş mücadelesi koşullan dışında ele almak ve kavramak olanaklı değildir. Kuruluş tarihinden biçimlenişine ve ideolojik-politik hattına kadar tüm yönleriyle bu olağanüstü özel dönemin damgasını taşıyan TKP'nin, üstünlükleri gibizaafları da kuruluş ve kuruluşu izleyen ilk beş yılın gelgitlerle dolu fırtınalı ortamının doğrudanürünleridir.TKP'nin oluşması, üç farklı ortamın ürünü olan üç çevrenin, Parti'nin 1920'deki kuruluşusırasında resmen, 1923'e kadar geçen süre içinde de Komintem hakemliğinde fiilenbirleşmeleriyle gerçekleşti. Bu üç kol: 1917 Devrimi'nin içinden gelen Türk Bolşevikleri (Mustafa Suphi ve diğerleri); Mütareke'den sonra Avrupa'dan, özellikle de Almanya'dan dönen aydın ve gençlerin İstanbul'daki küçük komünist çevreler ve aydınlarla ilişkiye geçerek oluşturdukları İstanbul TKP (Şefik Hüsnü liderliğindeki Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası veAydınlık çevresi); Millî Mücadele ve ilk Meclis içindeki bazı sol eğilimli çevrelerin Anadolu'da'17 Devrimi'ne ilgi ve yakınlık duyan komünizan unsurlarla oluşturdukları Anadolu veya Ankara TKP'dir.Bir karışıklığa meydan vermemek üzere, 1920'de, Ekim Devrimi'nin ve komünist fikirlerinAnadolu'da millîci kadrolar üzerindeki büyüyen etki ve prestijini gemlemek, komünist örgütlenmeleri denetim altına almak için. Mustafa Kemal'in Ekim 1920'de kurdurduğu resmînitelikli Türkiye Komünist Fırkası'ndan öncelikle söz etmek gerekir. Mustafa Kemal'in bir Komünist Partisi kurdurma gereğini duyduğu 1920'de, Anadolu'da, hatta Büyük Millet Meclisi'nde, Ekim Devrimi'nin etkisiyle "Daha ne bekliyoruz? Neden komünizm ilan edip de halkımıza yeni bir ruh, yeni bir heyecan aşılamıyoruz?" diyenlerin sayısı küçümsenmeyecek kadardı. Kızıl renk ve "yoldaş" hitabı adeta moda haline gelmiş; Anadolu'da, özellikle Ankara-Eskişehir çevresinde ilk komünist örgütlenmeler boy vermeye başlamış, 1920 ilkbaharında TKP adını taşıyan bir kuruluş yarı resmî örgütlenmeye girişmiş, tüzük bile bastırmıştı. Yine Mayıs 1920'de kurulan Yeşil Ordu Cemiyeti bir çeşit islâm sosyalizminden yana görünüyor, Büyük Millet Meclisi'nde Halk Zümresi adım alan güçlü bir Meclis grubuna dayanıyordu. Mustafa Kemalcilerle çatışmasının yakın olduğu sezilen Çerkeş Etherrı, Ağustos başlarında Yeşil Ordu Cemtyeti'ne katılmış, bu katılım Yeşil Ordu'ya askerî güç sağlamış, Çerkeş Ethem, Eskişehir'de Seyyare-i Yeni Dünya adlı bir gazete çıkarmaya da başlamıştı. Gazetenin başlığının altında İslâm Bolşevik Gazetesi yazısı vardı.İstanbul'dan gelen haberler işçi hareketinin güç kazanmakta olduğu yolundaydı. En önemliside, Eylül 1920'de Baku'da Türkiye Komünist Partisi'nin kuruluş kongresi yapılmış, Anadolu veİstanbul'daki dağınık komünist çevrelerin birleştirilmesine doğru ilk adım atılmıştı. Mustafa Suphi'nin Anadolu'ya geçme hazırlıkları içinde olduğu biliniyor ve Mustafa Kemal, Mustafa Suphi ve TKP Merkez Komitesi'nin, Sovyetler'in ve Komintem'in tüm desteğine sahip olarak Anadolu'ya gelmelerinin, inisiyatifin kendi elinden çıkması sonucunu doğura bileceği kuşkusunu duyuyordu. O günlerde, Ali Fuat Paşa'ya çektiği şifreli bir telgrafta Mustafa Kemal şöylediyordu: "Komünistliğin memleketimizde değil henüz Rusya'da bile kabiliyet-i tatbikiyesi hakkında sarih kanaatler hasıl olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber dahilden ve hariçten muhtelif maksatlarla bu cereyanın memleketimiz dahiline girmekte olduğu, vahdet vesükununu muhil ahvalin hulusu da daire-î imkânda görülmüştür. En makul ve tabiî tedbir olarak aklı başında arkadaşlardan, Hükümetin malumatı tahtında bir Türkiye Komünist Fırkası teşkil ettirmek olacağı düşünüldü. Bu takdirde memlekette bu fikre müteallik bütün cereyanları bir muhassalaya rica etmek mümkün olabilir..." Bu alıntıda açıkça ifade edilen amaçlarla, Mustafa Kemal'in kendisine yakın kadrolara kurdurduğu IKFde uzun ömürlü olmadı. 1920 sonu 1921 başlarında Çerkeş Ethem'in isyanı bahanesiyle girişilen solu bastırmahareketi sırasında, artık gereği ve işlevi kalmadığı düşüncesiyle kendi haline bırakıldı.Resmî TKF ile karıştırılmaması gereken Türkiye Komünist Partm'nin 10 Eylül 1920'de Baku'dayapılan kuruluş kongresiyle resmen kurulmuş sayıldığı dönemde, gerek İstanbul gerekseAnadolu kesimlerinde komünist çevreler dağınık ve güçsüzdü. Mustafa Suphi ve kuruluşkongresinde oluşan ilk Merkez Komitesi'nin Türkiye'ye dönme kararında, bu dağınıklığıtoparlama amacı da rol oynamış olmalıdır. Dağınıklık kuruluş öncesinden geliyor, İstanbul veAnadolu ayrımı, millî mücadele Türkiyesi'nin özel koşullan, bu dağınıklığı adeta tam birkopukluk haline getiriyordu. Böylece Mustafa Suphi ve arkadaşlarının III. Enternasyonal e bağlı Türkiye Komünist Partisi'ni Baku'da kurarkenki ilk amaçlan, dağınık komünist çevreleri aynı örgüt çatısı altında toplamaktı.TKP'nin kuruluşunda, hareketin "yurtdışı" kanadının ağırlığı belirleyici oldu. İstanbul TKP çevresinin lider kadrolarının önemli bölümünün de, komünist fikir ve eylemlerle karşılaşmalarının, komünizmi öğrenip benimsemelerinin 1919 başlarına kadar bulundukları Almanya, Fransa, Macaristan gibi ülkelerde gerçekleştiği düşünülecek olursa, bu ağırlığın anlamı daha da belirgin ortaya çıkar."Yurtdışı"nm bir -ve en önemli- kolu, Devrim Rusyası'ndaki Türk komünistleriydi. O yıllarda,Rusya'da, kirni Karadeniz bölgesinde iş bulmak için Rusya'ya göç etmiş, kimi ise savaşta esirdüştükten sonra devrimci fikirlerle temasa gelmiş ve Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi'ne üyeolmuş çok sayıda Türk vardı. Bunlardan biri»- olan Mustafa Suphi, Devrim'i izleyen günlerdeRusya'nın çeşitli bölgelerine dağılmış Türk komünistlerinin örgütlenmesine önayak oldu. 1919 boyunca, bir yandan Anadolu'ya öte yandan İstanbul'a yayın ve örgütçüler gönderme yoluyla hareketin buralarda da oluşması ve toparlanması için çaba gösterdi. Eldeki oldukça yetersizama yine de ipuçları veren belgeler, daha 1918 sonlarından itibaren Sovyetler'den Türkiye'yedeniz yoluyla çeşitli yayınlar ve örgütçü militanlar geldiğim gösteriyor.Aynı dönemlerde, İstanbul ve Anadolu'da komünist çevreler oluşturmaya ve komünistleri örgütlemeye yönelik çabaların sadece Mustafa Suphi ve çevresiyle sınırlı kalmadığı; devrim yıllarında Rusya'da bulunan ve komünist fikirleri benimseyen başka kişilerin de aynı doğrultuda çabalara giriştikleri, işçilerin yoğun olduğu bölgelerde küçük komünist gruplarkurdukları, zaman zaman da Mustafa Suphi ile temas aradıkları anlaşılıyor.Yurtdışındaki veya yurtdışından gelen komünist kadrolann bir başka bölümü, 1919 öncesindeçeşitli Avrupa ülkelerinde bulunan ve buralardan komünist fikirlerle dönen aydınlardı. Bunlar arasında, Şefik Hüsnü gibi o dönemlerde Fransa'da Jaures'nin damgasını bastığı harekettenesinlenenlerin yaraşıra, 1919 Macar Devrimi'ne katılmış olanlar da vardı. I. Dünya Savaşı sırasında öğrenim, staj ve ustalık eğitimi için Almanya'da bulunan Türk öğrenci ve işçilerinden oluşan Almanya, özellikle de Berlin çevresinin önde gelen adları, örneğin Ethem Nejat, önce İstanbul TKP'nin daha sonra Cumhuriyet sonrasında TKP'nin de liderleri arasında yeraldılar. l Mayıs 1919'da Berlin'de, Kurtuluş adlı, sadece tek sayı çıkabilmiş bir dergi de yayınlayan bu çevre, Mayıs 1919'da Mustafa Kemal'in Samsun'a çıktığı gün Haydarpaşa limanına yanaşan bir vapurla yurda döndü.İstanbul'da Sosyalist Çevreler ve TİÇSF Eldeki oldukça yetersiz kaynaklar İstanbul'da, daha sonra TKP İstanbul kanadının oluşumunada katılacak ilk komünist çevrelerin 1918 sonbaharında kurulmaya başladığını gösteriyor.Halkalı Ziraat Mektebi'nde, Kumkapı, Kadırga, Galata, Haliç, Kasımpaşa gibi semtlerde, dahaçok Rusya'dan dönen veya gönderilen komünistlerin toparlamaya çalıştığı bu çevrelerle Şefik Hüsnü ve onun etrafında toplanmaya başlayan Berlin grubunun zaman zaman dirsek temasları olduğu sanılıyor.İstanbul'da komünistlerin yayın ve örgütlenme faaliyetleri 1919 yazından itibaren hızlandı.Berlin'den gelenlerin Dr. Şefik Hüsnü ile ilişkiye geçmeleri ve Şefik Hüsnü'nün dağınık küçükkomünist gruplarla kurulmuş gevşek ilişkileri bir ölçüde toparlamasından sonra, "Sosyalizmden bahseder İlim ve Sanat Mecmuası" Kurtuluş dergisinin ilk sayısı 20 Eylül'de yayınlandı. 22Eylül 1919'da uzun süre bekletilen başvurusu kabul edilen Türkiye İşçi ve Çiftçi SosyalistFırkası resmen kuruldu. Eldeki verilere göre TİÇSF nin kurucuları Şefik Hüsnü, Mehmet Vehbi,Namık İsmail, Ethem Nejat. Naif Atuf (Kansu)'ydu. İlerdeki yıllarda İstanbul TKP'nin ve Aydınlık çevresinin önde gelen adlan arasına girecek Sadrettin Celal (Antel) TİÇSF nin kuruluşu sırasında Hüseyin Hilmi'nin Türkiye Sosyalist Fırkası üyesiydi ve Ekim 1919 seçimlerine TSF adayı olarak katılmıştı.TİÇSFnin ana kaygısı ve hedefi, kuruluşundan hemen sonraki çalışmalarına ve yayınlarındadile getirilen düşüncelere bakılacak olursa, işçi kesimleriyle bağlar kurmak, İşçi Birliklerine girebilmek ve buralarda etkin olmaktı. Karşısında ise, o dönemde İstanbul işçi hareketinihemen hemen tümüyle denetim altına almış görünen Hüseyin Hilmi'nin TSFsı vardı. Buengeli aşabilmek ve İstanbul işçi hareketini toparlayabilmek için TİÇSF, özellikle de EthemNejat, diğer sol parti ve kuruluşlarla bir ortak cephe oluşturmaya çabaladı. 24 Ekim 1919'da,TİÇSFnin, denetimindeki İstanbul İşçi Derneği ile birlikte İstanbul'da Ferah tiyatrosunda düzenlediği ve 2 bine yakın işçinin katıldığı toplana, ortak cephe çalışmalarının bir adımı oldu. İstanbul'da oldukça yankı yaptığı anlaşılan bu toplantıdan, 26 Ekim tarihli İkdamgazetesinde şöyle sözediliyordu: "İstanbul'da amele hareketi başlıyor. Amele sınıfı kendi hukuk ve menfaatine yarar kanunlann vaz'ını temin etmek üzere Meclise kendi mümessillerini göndermeğe ve reylerini doğrudan doğruya vermek usulünün ihtiyar ve kabul olunmasını talep ve idda etmektedirler... Bu içtimada diğer bir mühim nokta da amelenin bir sosyalist grubun rehberliğinde hareket etmesidir."Aralık 1919'da yapılacak genel seçimlerde işçi kesiminin sesini duyurmak için toplandığıaçıklanan işçi kongresinin esas amacı, çeşitli işçi örgütlerinin ve İstanbul'daki solun birliğini sağlamak olduğu halde, toplantıya TSF katılmadı. Ancak daha sonra TİÇSFye geçecek olan, ozaman TSF saflarında bulunan Sadrettin Celal ve Ziynetullah Nuşirevan gibi birlik yanlılarıtoplantıyı destekledi.Şehzadebaşı Ferah Tiyatrosu toplantısı sırasında, TİÇSFnin, özellikle Ethem Nejat'ın temsilettiği birlikçi kanadının durumu nasıl değerlendirdiğini, Türkiye komünist örgütlenmesinin ilk dönemlerinin önemli adlarından Ziynetullah Nuşirevan şöyle anlatıyordu: "TİÇSF Ethem Nejat yoldaşa göre de bir münevverler teşkilatı olduğundan, daha ziyade halk kütleleri teşkilatı olan Sosyal Demokrat ve Sosyalist Fırkaları ile uyuşmak, birleşmek lazımdı. Benim kanaatime görede böyle bir ittihat vücuda gelmediği takdirde kütleyi yeni fırkaya çekmek zor olacağı gibi,ötekiler dahilinde de sırf onların rehberleri arasındaki o yarı burjuva ekseriyetleriyle amele menafime pek büyük bir iş görmek mümkün olmayacaktır. İşte Ethem Nejat Yoldaş'ın her üçfırkada hüküm süren "başkayımcılık" (separatizm) temayülatma rağmen, bu üç fırkanın birleşmesine bütün samimiyetle çalışması, onun gayet amelî ve musip bir nokta-i nazaramalik olduğunu gösteriyor. Fakat çok yazık ki taa o günden itibaren İstanbul amelesi arasında bir cephe birliği vücuda getirecek olan bu teşebbüsümüzde biz muvaffak olamadık. Hüseyin Hilmi'nin o günlerde yıkılmayan diktatörlüğü, Sosyal Demokrat Merkez-i Umumisinde kahır ekseriyetin küçük burjuvalar elinde olması, genç mahfil H eki bazı arkadaşlann fazla sinirliliği, umumi sosyalist konferansı akdine vaziyet-i siya buhranların ve hareketin geçliğinin müsaade etmemesi, bu lazım teşebbüsü neticesiz bıraktı..."Aralık 1919'dan sonra, İstanbul'daki seçimlerde basarı kazanılamaması ve umulan tek cepheninde gerçekleşememesi üzerine TİÇSFden kimi yöneticiler Anadolu'ya geçtiler. Anadolu hareketinin desteklenmesi eğilimi ağırlık kazandı. İşçi hareketinin daha canlı ve işçilerin dahayoğun olduğu İstanbul'dan ayrılmak istemeyen, savaşımı burada sürdürmeye kararlı olan Şefik Hüsnü ve bazı TİÇSF larsa 1919 sonlarından 1921 ortalarına kadar geçen sürede, bir yandan işçi bağlan kurma ve İstanbul işçilerini bir birlikte örgütleme çabalarını sürdürürlerken, biryandan da Balkan partileri, örneğin Bulgaristan partisi aracılığıyla Enternasyonalle ilişkiye geçerek varlıklarını kabul ettirmeye çalıştılar.İstanbul'da bir komünist örgütlenme oluşturmaya çalışıldığı bu dönemde, çoğunluğu gayrı müslim işçilerden oluşan Beynelmilel İşçi İttihadı ve Ermeni Hınçak örgütüyle ilişkiler kuruldu. Umum Türkiye İşçiler Derneği adlı bir örgütlenmeye de TİÇSF önayak oldu. 16 Mart 1920'de İngilizlerin İstanbul'u işgalinden sonra bu çevrenin çalışmaları durdu, Kurtuluş sansür tarafından yasaklandı.
DEVAM EDECEK...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder