ET PARADOKSUNA KEYFE GÖRE ÇÖZÜMLER
Marc Bekoff
Etolog
Milyarlarca fabrika çiftliği hayvanı ve diğer hayvanların damak tadımız uğruna acı çektiğine hiç şüphe yok, bu acıların çoğu gereksiz. Şimdi ise, yeni yapılan bir çalışma sonucunda insanlar hayvan yemeye devam edebilmek için işi kılıfına nasıl uydurduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. İngiltere’de Kent Üniversitesi’nden Steve Loughnan ve çalışma arkadaşları “’et paradoksundan’ yani hayvanlara zarar vermekten hoşlanmayıp et yemekten de vazgeçemeyen ve bundan kurtulmak isteyen insanlar bunu yedikleri hayvanın acı çekme kapasitesine sahip olmadığını söyleyerek yaptığını” ortaya koydu.
Hayvanların acı çektiğini öğrendiğinde bazı insanlar et yemekten vazgeçerken büyük çoğunluk ise bunu yapmıyor, yedikleri şeyin acı ve ızdırap barındırdığını bilmelerine rağmen etlerini yemeye devam ediyorlar. Bu insanlar sanki her şey son derece normalmiş gibi tabaklarında gelmiş bulunan hissetme yeteneğine sahip canlıların ahlaki statülerini reddediyorlar. Bu çok önemli, yapılan çalışma şunu gösteriyor, “tercih ettikleri düşünme biçimiyle tercih ettikleri davranış biçimleri arasında bir çelişki ortaya çıktığı zaman insanlar önce düşüncelerinden ve ahlaki standartlarından vazgeçiyorlar- davranışlarını değiştirmeyi tercih etmiyorlar. Ancak; çoğu insanın kendini et yeme zevkinden mahrum etme konusunda isteksiz olduğu, hayvanların aslında ahlaki hakları olduğu konusunda reddetmeye eğilimli olduğu ve yemeye devam etmekten yana olduklarından kuşku duyuyoruz.”
Vicdanları ne kadar rahat bilemiyorum. “The Animal Manifesto/Hayvan Manifestosu” adlı kitabımı yazarken bir çok insanla konuştum, bu insanlar bana sürekli “ evet hayvanların acı çektiğini biliyorum, ama bifteğimi de seviyorum” diyordu. Ayrıca “sebep olduğum acıları düşünsem bile et yemekten vazgeçemiyorum” gibi saçma sapan gerekçeler de öne sürüyorlardı. Elbette vazgeçebilirler. Bu öylesine kolay bir şey ki bu insanların hayvanların hissetme yeteneği olduğu gerçeğini reddetmekle kalmayıp “sahte et” gibi hayvan ürünü içermeyen alternatifleri bile denememesi çok gülünç. Ayrıca burada fabrika çiftliklerine giden ve orada öldürülene dek kalan ve amansızca işkencelere maruz bırakılan ineklerin, domuzların ve koyunların da evcil kedi ve köpeklere kıyasla daha az hissetme kabiliyetine sahip olduğunu söyleyemeyiz. Çoğu insan –neredeyse hiçkimse- evcil hayvanlarının bu bahtsız hayvanlarla yer değiştirmesini istemez.
Yılda milyarlarca hayvanın canı karşılığında hiç de gerekli olmayan öğünler uğruna rutin olarak ve keyfiyetle hissetme yeteneği bulunan canlıları katlederken, yemekte yediğimizin “ne” olduğunu değil, “kim” olduğunu her zaman aklımızda tutmalıyız. Elbette daha iyisini yapabiliriz , acı ve ızdırap tüketmeye son vermek çoğumuz için gerçekten kolay.
Marc Bekoff
Etolog
Milyarlarca fabrika çiftliği hayvanı ve diğer hayvanların damak tadımız uğruna acı çektiğine hiç şüphe yok, bu acıların çoğu gereksiz. Şimdi ise, yeni yapılan bir çalışma sonucunda insanlar hayvan yemeye devam edebilmek için işi kılıfına nasıl uydurduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. İngiltere’de Kent Üniversitesi’nden Steve Loughnan ve çalışma arkadaşları “’et paradoksundan’ yani hayvanlara zarar vermekten hoşlanmayıp et yemekten de vazgeçemeyen ve bundan kurtulmak isteyen insanlar bunu yedikleri hayvanın acı çekme kapasitesine sahip olmadığını söyleyerek yaptığını” ortaya koydu.
Hayvanların acı çektiğini öğrendiğinde bazı insanlar et yemekten vazgeçerken büyük çoğunluk ise bunu yapmıyor, yedikleri şeyin acı ve ızdırap barındırdığını bilmelerine rağmen etlerini yemeye devam ediyorlar. Bu insanlar sanki her şey son derece normalmiş gibi tabaklarında gelmiş bulunan hissetme yeteneğine sahip canlıların ahlaki statülerini reddediyorlar. Bu çok önemli, yapılan çalışma şunu gösteriyor, “tercih ettikleri düşünme biçimiyle tercih ettikleri davranış biçimleri arasında bir çelişki ortaya çıktığı zaman insanlar önce düşüncelerinden ve ahlaki standartlarından vazgeçiyorlar- davranışlarını değiştirmeyi tercih etmiyorlar. Ancak; çoğu insanın kendini et yeme zevkinden mahrum etme konusunda isteksiz olduğu, hayvanların aslında ahlaki hakları olduğu konusunda reddetmeye eğilimli olduğu ve yemeye devam etmekten yana olduklarından kuşku duyuyoruz.”
Vicdanları ne kadar rahat bilemiyorum. “The Animal Manifesto/Hayvan Manifestosu” adlı kitabımı yazarken bir çok insanla konuştum, bu insanlar bana sürekli “ evet hayvanların acı çektiğini biliyorum, ama bifteğimi de seviyorum” diyordu. Ayrıca “sebep olduğum acıları düşünsem bile et yemekten vazgeçemiyorum” gibi saçma sapan gerekçeler de öne sürüyorlardı. Elbette vazgeçebilirler. Bu öylesine kolay bir şey ki bu insanların hayvanların hissetme yeteneği olduğu gerçeğini reddetmekle kalmayıp “sahte et” gibi hayvan ürünü içermeyen alternatifleri bile denememesi çok gülünç. Ayrıca burada fabrika çiftliklerine giden ve orada öldürülene dek kalan ve amansızca işkencelere maruz bırakılan ineklerin, domuzların ve koyunların da evcil kedi ve köpeklere kıyasla daha az hissetme kabiliyetine sahip olduğunu söyleyemeyiz. Çoğu insan –neredeyse hiçkimse- evcil hayvanlarının bu bahtsız hayvanlarla yer değiştirmesini istemez.
Yılda milyarlarca hayvanın canı karşılığında hiç de gerekli olmayan öğünler uğruna rutin olarak ve keyfiyetle hissetme yeteneği bulunan canlıları katlederken, yemekte yediğimizin “ne” olduğunu değil, “kim” olduğunu her zaman aklımızda tutmalıyız. Elbette daha iyisini yapabiliriz , acı ve ızdırap tüketmeye son vermek çoğumuz için gerçekten kolay.
Çeviri: CemC
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder