Orhan Veli Yaşasaydı Ne Derdi? -KARBON PİYASASI

Bedava yasiyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yagmur camur bedava;
Otomobillerin disi,
Sinamalarin kapisi,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek degil ama
Aci su bedava;
Kelle fiyatina hurriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yasiyoruz, bedava.
                                                Orhan Veli
           Toprağımızı kentsel dönüşümle daha yaşanabilir kent için suyumuzu-derelerimizi HES'lerle enerji için şimdi de havamızı sera gazına karşı ''temiz hava'' için piyaşalaştırıyorlar.  Doğanın metalaştırılmasına karşı ve insanın emeğin yeniden üretimini  sağlamak için mücadele şimdi daha güçlü ve kararlı verilmelidir.
Kurak alanlarda su miktarının azalması, şimdiden su sıkıntısı çeken bir milyar insanın temiz suya ulaşmasının imkansızlaşması,suyun piyasalaşması, dünya üzerinde salgın hastalıkların artması, tarımsal verimliliğin düşmesi, türlerin yok olması, deniz seviyesine yakın yerlerde insanların yerlerinden olması ve daha insanlığı bekleyen birçok ciddi sıkıntı… Tüm dünya iklim değişikliğinin şimdiden baş gösteren korkunç etkilerini tartışırken bu tartışmalar arasından milyar dolarlık bir sektör yükseliyor: Karbon Ticareti. 


16 Şubat 2005’te yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’yle beraber 157’den fazla ülke küresel iklim değişikliğiyle savaşmak için işbirliği yaptı. Protokolü imzalayan 32 tane gelişmiş ülke, 2008-2012 yılları arasında karbon salım seviyelerini 1990’lardaki seviyelerinden %5.2 oranında azaltmak için bir takım önlemler ve politikalar geliştirmeyi kararlaştırmıştı. Bu bağlayıcı sözleşmeye uymak için, gelişmiş ülkelerin salınımlarını bir miktar azaltmaları ya da çeşitli mekanizmalar sayesinde gelişmekte olan ülkelerden emisyon azaltımı satın almaları gerekiyor.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi bağlamında 186 ülke Kyoto Protokolü’nde yer aldı. Sözleşmeye göre, iklim değişikliğine sebep olan salınımların büyük kısmının sorumlusu olan gelişmiş ülkelerin temiz enerji tüketimi, temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve sürdürülebilir toprak yönetimi uygulamaları konusunda öncülük etmeleri kararlaştırıldı. Sözleşme, katılımcıları taahütlerine göre 3 gruba ayırıyor: Türkiye’nin de dahil olduğu Ek 1 ülkeleri 1992’de OECD üyesi olan gelişmiş ülkelerin yanı sıra geçiş ekonomisine sahip (EIT) Rusya Federasyon, Baltık Devletleri ve bazı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsıyor. Ek 1’e dahil olan OECD ülkeleri, aynı zamanda Ek 2’ye de üyeler. Her iki eke de dahil olmayan üyeler genelde gelişmekte olan ülkelerden oluşuyor.

Karbon finansı ise karbon salınımı azaltımını satın almak için geliştirilen projelere sağlanan kaynaklar anlamına geliyor. 10 yıldan daha kısa süre önce başlayan ilk karbon alımlarından sonra karbon alımı için yapılan karbon finansı sözleşmeleri hızla çoğalmaya başladı. 2005’te sera gazı azaltımının küresel piyasada değeri 10 milyar doların üzerine çıktı. Dünya Bankası’nın yeni yayımladığı “Karbon Piyasası’nın Durumu ve Trendleri 2008” isimli raporuna göre 2004 yılında 0.7 milyar dolar değerinde olan karbon piyasasının hacmi, 2008’de 126 milyar dolara ulaştı.

Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Dünya Bankası, T.C Çevre ve Orman Bakanlığı ve Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı 17 Haziran’da Swiss Otel’de ortaklaşa bir çalıştay düzenledi. Çalıştayda Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve devlette yetkili konuşmacıların sunumlarına yer verilirken, kamu yetkilileri ve olası karbon ticareti projesi sahipleri katılımcılar arasındaydı.

“Karbon Ticaretinde Fırsatlar” başlıklı çalıştayda, Kyoto Protokolü ve karbon ticareti, karbon finansının önemi, karbon ticareti için proje geliştirme ve proje döngüsü konularına geniş yer verilirken bu alanda daha önce yapılan projeler de anlatıldı. Dünya Bankası Karbon Finansı Takım Lideri Venkata Putti, açılış konuşmasında Dünya Bankası’nın Türkiye’de birçok kurumla beraber çalıştığını ve bu anlamda Türkiye’nin önemini, karbon ticaretinin potansiyelini ve bu çalıştayın karbon finans projelerinin nasıl geliştirileceğini paylaşmak amacıyla toplandığını anlattı. Daha sonra Hazine Müsteşarlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Özgür Pehlivan, 2008-2012 arasında Türkiye’nin sera gazı azaltımıyla ilgili taahütünün olmadığını ancak Aralık ayında yapılacak olan Kopenhag İklim Değişikliği toplantısından sonra Türkiye’nin de 2012 yılından sonraki iklim değişikliği stratejilerini belirleyeceğini söyledi. Son 15 yılda Türkiye’deki karbon salınım oranının %95 seviyesine ulaştığına dikkat çeken Pehlivan, bu seviyeye ulaşılmasında çok büyük oranda enerji sektörünün sorumlu olduğunu ve bu nedenle enerji verimliliği ve temiz enerjinin önemini belirtti.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın Çevre Programı yöneticisi Katalin Zaim ise iklim değişikliğinin hem küresel ekoloji hem de küresel ekonomi için bir ‘felaket’ olduğunu ve en çok az gelişmiş ülkelerdeki yoksul insanları etkilediğini anlattı. Ayrıca ekonomik krizin tüm dünyanın karşı karşıya olduğu büyük bir sorun olduğuna dikkat çeken Zaim, temiz enerji yatırımlarının hem çevre hem de bu ekonomik kriz için çok önemli olduğunu vurguladı.

Açılış konuşmalarından sonra sunumlarını yapan Dünya Bankası Karbon Finansı Takım Lideri Venkata Putti, Kyoto Protokolü ve Karbon Piyasası başlıklı sunumunda iklim değişikliğinin %90’dan daha fazla bir oranla insan aktiviteleri sonucu olduğunu söylerken, 2 derecelik bir sıcaklık artışının ne kadar önemli olabileceğine dikkat çekti. Kyoto Protokolü’nün detayları hakkında bilgi veren Putti, yaşanan ekonomik krizde karbon piyasasını değerlendirdi. Putti ikinci sunumunda ise karbon finansının projelere nasıl entegre edileceği hakkında katılımcılara kapsamlı bilgiler sundu.

Ayrıca Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan Anna Kaplina, Kyoto sonrası politikaları, karbon ticaretinin olası sonuçları ve Kyoto Protokolü’nde Türkiye’nin durumunu değerlendirirken yine Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’ndan Dimitry Goloubovsky, Atanmış Ulusal Otoritelerin (DNA) işlevleri ve yapıları hakkında bilgi verdi. Dünya Bankası’ndan Antonio Lim, karbon finansı projelerinin döngülerini ve bu döngülerde DNA’lerin, proje sahibinin ve Dünya Bankası’nın rollerine değindi.

Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan Orman Genel Müdür Yardımcısı İsmail Belen ise temiz enerji için Türkiye’deki biokütle aktivitelerinden örnekler verdi. Bunların yanı sıra Dünya Bankası Karbon Finansı Birimi’nden Monali Ranade ise biokarbon fonları hakkında detaylı bilgiler sunarken, atıklar ve biokütleden karbon varlıklarının nasıl geliştirilebileceğini anlattı. Son olarak Ranade karbon ortaklık yapısı, yapının amaçları, üyeleri ve fiyatlandırma yaklaşımının prensiplerini açıkladı.
Çin
GSYH’da birim başına karbon salımını 2020′ye kadar 2005′e göre % 40-45 azaltmaya yönelik ‘bağlayıcı hedefler’ belirledi.
Zengin ülkelerin salımlarını 2020′ye kadar 1990 seviyesinden % 40 azaltmasını istiyor.
Zenginlerin GSYH’larının yüzde 1′ini uyum için diğer ülkelere yardım olarak vermesi gerektiğini savunuyor.
Batı’nın düşük karbon teknolojisi sağlamasını istiyor.

ABD

Kongre onayına bağlı olarak salımlarını 2020′ye kadar 2005 seviyesinden yüzde 17 aşağı çekecek – Bu, 1990 seviyesine göre % 4′e yakın.

Çin, Hindistan, G. Afrika ve Brezilya’nın karbon salımlarının artış hızını yavaşlatmayı kabul etmesini istiyor.
İklim yasası Senato’da takıldı.

Rusya

Gayri resmi olarak salımlarını 2020′ye kadar 1990 düzeyinden % 20-25 azaltma sözü verdi.
1990′larda yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle karbon salımlarını 2005 seviyesine göre üçte bir oranında artırsa bile bu hedefi yakalaması mümkün.

Hindistan

Karbon salımlarını sınırlamaya razı ama bağlayıcı hedefler istemiyor.
İklim değişikliğinden zengin ülkeleri sorumlu tutuyor ve kişi başına salımlardaki büyük uçuruma dikkat çekiyor.
Zengin ülkelerin salımlarda büyük indirime gitmesini, sağlam mali yardım taahhüdünde bulunmasını ve teknoloji transferi yapmasını istiyor.
Gelişmekte olan ülkeler için Kyoto tarzı hukuki bağlayıcılık isitiyor.

Japonya

Diğer ülkeler de benzer bir tutum sergilerse salımlarını 2020′ye kadar 1990 seviyesinden yüzde 25 aşağı çekeceğini söylüyor.
Bu on yılda % 30 kesinti anlamına geliyor. Sanayi sektörü bu planlara karşı çıkıyor.
‘Hatoyama İnisiyatifi’ gelişmekte olan ülkelere mali ve teknik yardımı artıracak.
Her ülkenin kendi hedeflerini belirlemesine yönelik önerileri destekliyor.

Almanya

Almanya 2020′den önce karbon salımlarını yüzde 40 azaltma ya da AB’nin taahhüt ettiği kesintiden iki kat fazla indirime gitme sözü verdi.
“Sekiz maddeli plan” 2020′ye kadar AB’nin karbon hedeflerinin yüzde 20 ötesine geçmeyi öngörüyor.
Bu plan, santralların modernleştirilmesinden yenilenebilir kaynaklardan enerji üretiminin yüzde 27 artırılmasına kadar 8 adım içeriyor.

Kanada

İklim değişikliği yasası 2008′de yürürlüğe girdi. Buna göre 2050′ye kadar 1990 seviyesinden yüzde 80 kesintiye gidilecek. Orta vadeli hedef olarak 2020′ye kadar yüzde 34′lik kesinti öngörülüyor.
Karbon salımlarında 10 yıl direttikten sonra, hükümet sera gazlarını 2006 seviyesinden yüzde 20 azaltma taahhüdünde bulundu. Bu 1990 seviyesine göre % 3 indirim demek.
Bu hedef eleştiriliyor ve yetersiz bulunuyor.

İngiltere

İklim değişikliği yasası 2008′de yürürlüğe girdi. Buna göre 2050′ye kadar 1990 seviyesinden yüzde 80 kesintiye gidilecek. Orta vadeli hedef olarak 2020′ye kadar yüzde 34′lik kesinti öngörülüyor.
Kimilerine göre, bu hedefler gerçekçi değil ve 2100′e kadar tutturulamayacak.
Makina Mühendisleri Odası’na göre, İngiltere enerji talebini yüzde 50 azaltsa bile bu hedefi tutturmak için 2030′a kadar 16 ilave nükleer santrala ve 27 bin rüzgar türbinine ihtiyacı olacak.

Güney Kore

Sera gazlarını 2020′ye kadar yüzde 4 azaltma sözü verdi. Bu 2020 için öngörülen rakamın yüzde 30 aşaı çekilmesi anlamına geliyor. Kopenhag’da uluslararası bir anlaşma olmazsa bile bu hedefe bağlı kalacak.
Her yıl GSYH’sının yüzde 2′sini yeşil teknolojilere ayırma taahhüdünde bulundu.

İtalya

Gaz salımlarını azaltma konusunda AB’nin en kötü performans sergileyen ülkelerinden biri oldu.
2001-2006 arasında GSYH’ya göre salımlar hızla arttı.
Avrupa Komisyonu’nun 2007 yıllık raporuna göre, İtalya’nın karbon salımları 550 milyon tona ulaştı. Bu, 1990′a göre yüzde 7 artış demek.

Avustralya

Hala tartışılan yasa tasarısına göre, 2020′ye kadar salımlar 2000 seviyesinden yüzde 5-15 azaltılacak.
Hükümet yeni önlemleri senatodan geçirmeye çalışıyor. Ancak muhalefet bunu engelliyor.

Meksika

Gönüllü bir hedef belirledi: 2050′ye kadar salımları 2002 seviyesinin yarısına düşürecek.
Küresel Yeşil Fon’dan yana. Bu fon kapsamında yeşil projeler için zengin ülkelerin tümünden yardım alacak.
Ulusal seviyede bir karbon ticareti programı planlıyor. Sistem muhtemelen ABD’deki programa bağlanacak. Petrol rafineresi ve çimento fabrikalarında emisyon azaltılacak.

Güney Afrika

Birçok gelişmekte olan ülkenin aksine Güney Afrika karbon salımlarını gönüllü olarak sınırlama ve yenilenebilir kaynaklardan enerji üretimini artırma sözü verdi.
2050′ye kadar salımların yüzde 30 azaltılması gerektiğini kabul ediyor.
Güney Afrika, Kopenhag’dan salımlar konusunda bağlayıcı hedefler içeren bir anlaşma çıkmasını bekliyor. Ama gelişmekte olan ülkelerin adım atabilmesi için zenginlerin daha fazla sorumluluk üstlenmesini istiyor.

Suudi Arabistan

Karbon salımları indirimine direndiği için birçok ülke tarafından eleştiriliyor.
OPEC’le birlikte eğer yeni anlaşma fosil yakıtlarda kesinti öngörürse petrol üreticilerinin tazmin edilmesini istiyor.
Karbon depolama projelerinin ilerletilmesinden yana.
2007′de OPEC üyeleri iklim değişikliği araştırmalarına 750 milyon dolar yardım sözü verdi.

Fransa

Gelecek yıldan itibaren petrol, gaz ve kömür kullanımı için karbon vergisi konulacak.
Uygulama aşamalı olarak hayata geçecek ve evlerle işyerlerini kapsayacak ama ağır sanayi ile AB’nin karbon ticareti programında yer alan enerji şirketlerini kapsamayacak.
Fransız seçmenler yüksek faturalarla karşı karşı kalacakları endişesiyle yeni vergiye karşı çıkıyor.

Brezilya

Çin ve Hindistan’la aynı çizgide duruyor ve önce zengin ülkelerin salımlarını ciddi oranda azaltması gerektiğini savunuyor.
Ancak Cumhurbaşkanı Lula, karbon salımlarını 2020 için öngörülen rakamın yüzde 36 altına çekebileceklerini açıkladı. Lula, bunun yüzde 80′inin ormansızlaşmanın önüne geçerek ve kömür yerine odun kömürü kullanılarak sağlanacağını söylüyor.

Endonezya

2020′ye kadar karbon salımlarını 2005 seviyesinin yüzde 26 altına indirme sözü verdi.
Karbon salımlarını, ormansızlaşmayı, turbalıklardaki bozunmayı ve enerji tüketimini azaltarak aşağı çekebileceğini söylüyor.
Ulusal İklim Değişikliği Konseyi’ne göre, salımları yüzde 40 azaltmak Endonezya’ya yaklaşık 32 milyar dolara mal olacak. Bu paranın zengin ülkelerce karşılanması isteniyor.

Türkiye

Kyoto Protokolü’nü Şubat 2009′a kadar imzalamadı.
Bazı gözlemciler, Türkiye’nin anlaşmaya sonradan taraf olarak Kyoto Protokolü’nün öngördüğü mali yardımlardan faydalanamadığını söylüyor.

Arjantin

G-77 müzakere grubunun üyesi olarak sanayileşmiş ülkelerin büyük indirimlere gitme ve teknoloji transferi konusundaki gönülsüzlüğüne tepki duyuyor.

AB

Kopenhag’da öncü rol oynamak istiyor.
Karbon salımlarını, 2020′ye kadar 1990 seviyesine göre yüzde 20, ya da atmosfere büyük miktarda sera gazı salan ülkeler de benzer bir tutum içine girerse yüzde 30 oranında azaltacak.
Yoksul ülkelerin salımlarını artırma hızını yavaşlatmasını istiyor.
AB gelişmekte olan ülkelere iklim değişikliğine adaptasyon için 7-22 milyar dolar vereceğini söylüyor. Yoksul ülkelerin 2020 yılına kadar bu alandaki yıllık ihtiyacının 150 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder