2011 yılı ‘ertelenmez bir gıda krizinin’ dünyanın kapısına dayandığı değil, eşiği geçip içeriye girdiği bir yıl olacak.
Küresel tarım ve gıda üretimi sayıları 6 ila 8 arası değişen şirketin egemenliği altındayken BM Gıda Örgütü, gıda fiyatlarının tarihin en yüksek rakamına ulaştığını duyurdu.Bu tehlikeli fiyat artışının nedeni olarak iklim koşulları gösterilse de dünya üzerinde üretilecek bütün tarımsal ürünlerinin 2013 yılına kadar küresel tekeller tarafından kapatıldığından bahsedilmedi.
Son otuz yılda tarım ve gıda ürünlerinde dışa bağımlı hale getirilen yoksul ve gelişmekte olan ülkeler, bu tekellerin biçtiği fiyatı veremezlerse aç kalacaklar…
Ayrıca 2010 yılında buğday %84, mısır %63 ve şekerde %55 oranındaki şok artışlar spekülatif finansın emtia piyasalarına yuvalanıp muazzam karlarını pusuda beklediğini gösteriyor…
Aylardır bu piyasaların yatırımcısına neler kazandıracağının yazılıp çizildiği türev piyasaların da nasıl coştuğu sır değil…
2008 yılında Tunus ve Mısır’ın da dahil olduğu Afrika ve Asya ülkelerinde ‘gıda fiyatlarında’ artışla baş gösteren ayaklanmalar ‘finansal krizin’ patlamasıyla gölgede kalmıştı.
Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen, Ürdün hattında yoğunlaşan kitlesel hareketlerde ’sokağı kim yönetiyor’ sorusunun tek doğru cevabı ‘açlık’ olsa gerek…
Küreselleşmenin sürdürülemez ‘insani boyutu’ bütün siyasi analizlerin ötesinde ‘gıda egemenliğini’ kaybetmiş ülkelerde eşzamanlı isyanlarla önümüzdeki aylarda daha da derinleşecek.
1980 sonrası IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü’nün yönetişimiyle çevre ülkelerin ‘yerel tarımı’, ‘özelleştirilerek’ ABD ve AB’den çokuluslu şirketlerin tarım endüstrisine dahil edildiler.
On milyonlarca küçük çiftçi topraklarını terk ederek kent varoşlarına sığınırken, bu ülkelerin gıda ithalat kotası düşürülerek, yeni ihracat pazarlarını oluşturdular.
Binlerce yıllık tarım geleneği tüm ekolojik sistemiyle yıkılırken, çiftçilere devlet sübvansiyonu kesilerek arazileri çoktan küresel endüstriyel tarıma devredilmişti ve hükümetler bu şirketleşmiş GDO’lu tarıma finansman akıtıyordu…
Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın geçmişte kendi yiyeceklerini yetiştiren ülkeleri, küresel kapitalistlerin dayattığı ‘tarım ürünlerini’ ya da biyoyakıt üretimine zorlandılar.
Bu arada ABD ve Fransa başta olmak üzere gelişmiş ülkeler, kendi tarım sektörlerine verdikleri teşvik, sübvansiyon ve korumacılıkla dünyanın sayılı ihracatçıları oldular.
ABD, dünya mısır ihracatının yüzde 50 küsurunu tek başına yapıyor. ABD, Fransa, Kanada ve Avustralya’nın dünya buğday ihracatındaki payı yüzde 60′ın üzerinde…
Halen dünya tahıl ticaretinin yüzde 85′i 6 şirket, kakao ticaretinin yüzde 83′ü 3 şirket, muz ticaretinin yüzde 80′i 3 şirkette toplanıyorsa gıda üretim, dağıtım, satışının nasıl kapitalist tekellerinin eline geçtiği anlaşılır.
Yükselen piyasa ekonomileri Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye, yoksul ülkelerle birlikte ABD ve diğer gelişmiş ülkelerin çaresiz ‘gıda müşterileri’ konumundalar.
Ayrıca hummalı biçimde küresel çapta toprak satışı sürüyor. Zengin devletler, şirketler, yatırımcılar Afrika başta olmak üzere çeşitli ülkelerde 20 milyon hektardan fazla toprak satın alarak ‘gıda rezervleri!’oluşturuyorlar.
Türkiye ise neredeyse cezalandırdığı küçük üreticisi, desteklemediği ürün fiyatları, yüksek faizli tarımsal kredileriyle milyonlarca köylüsünü de onun yetiştirdiği ürünü de topraklarından kökünden söküp attı. Gıda ithalatına bağımlı ve artık kendi gıdasını üretemeyen Türkiye hala yabancılara tarım arazisi satacak ya da kiralayacak yasal değişiklik peşinde…
Kaynak: Akşam – 22 Şubat 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder