TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI TARİHİ (18.yy-19.yy) - 2

İlk Siyasal Örgütlenmeler
1908-1913 arasında geçen beş yıl, Osmanlı topraklan üzerindeki işçilerin ve sol (sosyalist) aydınlann ilk siyasal örgütlenme adımlanm attıklan dönemdir. Örgütlenme çabalanmri en yoğun olduğu bölgeler Selanik, Manastır, Drama, Kavala gibi Rumeli kentleriyle İstanbul ve İzmir'di. Örgütlenme adımlarına büyük ölçüde Bulgar, Rum, Ermeni, Yahudi sosyalistleri önayak olurken, İstanbul'da Osmanlı aydınlan arasında ilk "solcu" veya kendilerini "sosyalist" olarak adlandıran çevreler de bu beş yıllık dönemde ortaya çıktı. Bu ilk dönemin özelliği ekonomik-sendikal amaçlı örgütlerin sosyalist çevreler ve örgütlerle sıkı dirsek teması ve özellikle Rumeli kesiminde içice geçmişliğidir. Büyük işyerlerinde, örneğin demiryolları, liman işletmeleri, Tramvay Şirketi, Reji Tütün fabrikaları ve benzerlerinde daha 1908 öncesinde kurulmuş yardım sandığı, dayanışma derneği türünden örgütler, 1908'de birer işyeri sendikası görünümünde ortaya çıktılar, varlık vem yasallıklannın tanınması için mücadele verdiler. Örneğin Anadolu-Bağdat Demiryolları Memurin ve Müstahdemin Cemiyet-i Uhuvvetkârisi, Rumeli Demiryolları, Tramvay Şirketi, bazı maden işletmelerinde kurulmuş benzeri birlikler, Aydın Demiryolları İşletmesi'ndeki İleri Demeği, Selanik Tütün İşçileri Sendikası, ekonomik mücadele amaçlı, sendika yapısındaki örgütlenmelerin en önemlilerindendi. Tatil-i Eşgal yasasının tüm engelleyici maddelerine rağmen, sendikal örgütlenmenin, hızından fazla biışey kaybetmeden 1908'i izleyen yıllarda da farklı adlar ve biçimler altında sürmesi, üzerinde dikkatle durulması gereken bir olgudur.

1909 ve 1910'da Tatil-i Eşgal yasasının etkisiyle işçi eylemleri ve grev hareketlerinde belirgin bir gerileme görülürken, örgütlenme adımlan canlandı. Bulgar sosyalistlerinin etkinliklerini duyurduktan Rumeli kesiminde olduğu kadar İstanbul ve İzmir'de, kömür ve diğer maden işletmelerinin bulunduğu bölgelerde, işçilerin yoğun olduğu tüm kentlerde sendikalaşma çalışmaları .hızlandı. 1910 ortalarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda ekonomik ve sendikal mücadele amaçlı işçi örgütlerinin dökümünü, 1908'lerde Selanik'te sosyalist örgütlenmelere önayak olan Yahudi sosyalisti Abraham Benoraya şöyle vermektedir: Sendikalarda örgütlenmiş işçiler: İstanbul'da; Marangozlar, terziler, Anadolu Demiryollan memur ve müstahdemleri; Selanik'de; Tütün işçileri, Osmanlı Tütün Rejisi'nin erkek ve kadın işçileri; pamuk ipliği bükümcüleri, hamallar, yükleme işçileri, Selanik-Manastır Demiryolu memur ve müstahdemleri;İzmir'de; Yükleme ve boşaltma işçileri, demiryolları işçi ve müstahdemleri. Zonguldak'da; Maden kömürü işçileri; Drama, Kavala-İskeçe, Gümülcine ve Gevgeli tütün işçileriydi. Aynı kaynağa göre bu dönemde sendikalarda örgütlenmiş işçilerin sayısı 125-150 bin civarındadır Sendikalarda örgütlenmemiş ama "Birlik" veya benzeri örgütlere sahip işçi kesimlerinin başlıcalan ise: İstanbul'da fınncılar, tramvay işçileri, pamuk bükümcüleri, İmalat-ı Harbiye Fabrikası işçileri, Tütün Rejisi işçileri. Sigara Kâğıdı Fabrikası işçileri, matbaa işçileri, garsonlar; Adakapı'da metal işçileri; Selanik'de marangozlar, jüt bükümcüleri, Şark Demiryollan Şirketi memur ve müstahdemleri, garsonlar, ayakkabıcılar, sigara kâğıdı fabrikası işçileri, terziler; İzmir'de Tütün Rejisi işçileri, hamallar, terziler, ayakkabıcılar, Vodina, Karaferia ve çeşitli Rumeli merkezlerinde erkek ve kadın pamuk ipliği bükümcüleridir.
Temmuz 1910'da İstanbul Tütün Rejisi işçilerinin dernekleşmeleri sırasında daha ilk günden 800 işçi demeğe üye oldu; bu örgütlenme coşkusunu engellemek amacıyla, Reji müdürü imama başvurarak Müslüman işçiler üzerindeki nüfuzunu kullanmasını istedi, ancak işçiler bu tutumu tepkiyle karşıladılar ve örgütlenmeye hız verdiler. Eylül 1911'de Aydın Demiryollan'nda yemden başlayan grevin gerekçelerinden biri de işçilerin İleri adlı örgütlerinin şirket tarafından resmen tanınması talepleriydi. 1912'de görece elverişli bir siyasal ortamda işçilerin örgütlenme girişimleri yeniden hızlandı. Terziler, döşemeciler, mücellitler, değirmenciler, berberler, Bira Fabrikası işçileri, ecza işçileri, Cibali Fabrikası işçileri işyeri sendikalan kurdular. İstanbul Matbaa İşçileri Sendifeosı'nm, Bulgar, Rum, Türk, Ermeni, Fransız işçilerinin ayn örgütlenmelerini birleştiren bir yapısı vardı ve sosyalistlerin etkisi altındaydı. Yine İstanbul'da aynı dönemde kurulmuş İstanbul Makinistler Cemiyeti, işyeri örgütü olmakla yetinmeyip işkolu sendikası olmaya yönelen bir yapıya sahipti.
1908-1918 döneminde işçilerin örgütlenme girişimleri sadece ekonomik amaçlı örgütler, sendikalar, benzeri "cemiyetler'le de sınırlı kalmadı. İşçilere sınıf bilinci ve ideolojisi götürmeyi amaçlayan sosyalist kulüpler, demekler, siyasal örgütlenmeler ve sosyalist çevreler de kuruldu.İşçi örgütlenmesi ve bu örgütlenme çabalannda sosyalist çevrelerin oynadıkları rol açısından genel olarak Rumeli, özel olarak da işçi hareketiyle sol örgütlenmelerin merkezi durumunda olan Selanik, hükümetin dikkatini çekmekte gecikmedi. Kasım 1911'de Selanik Valiliği'nden Dahiliye Nezareti'ne yazılan bir yazıda, kaygılar şöyle dile getiriliyordu: "Selanik'te bilcümle amelenin sendikalar teşkili, gittikçe tevessü ettiğinden... Tedricen sosyalizm fikri ve hayatının inkişafıyla ticaret-i mahaTüyenin mahvolacağı... bu itibarla ruhsat ilmühaberi itasında tereddüt edildiği... ve nihayet ruhsatname verilmiş olan sendikalann men'i için bir Meclis-i Vükela kararı alınması lüzumu"...
Bulgar Sosyal Demokrat Parfisi'nin hem "Geniş Sosyalistler" kanadı hem de "Sol Sosyalist" kanadı, Selanik'te etkin çalışmalara girişmiş, Selanik'te bir Sol Federasyon'un kurulması için çalışılmış, 1909 baharında Yahudi Sosyalistlerden Benoraya, Selanik Sosyalist Federasyonu'nu kurmuş, Bulgarca, Rumca, Türkçe, Yahudice basılan bir yayın çıkartmaya başlamıştı. 1908 sonlarında Manastır'da kurulan Sınıf Bilinci adlı örgüt, 1909 başında Üsküp'de kurulan bir diğer sosyal demokrat çizgideki örgüt 1912'de Selanik'te kurulduğu ileri sürülen Türkiye Sosyalist Federasyonu bunlardan bazılarıdır. Ocak 1911'de Selanik'de, Selanik Sosyalist Federasyonu'ndan, Bulgar Sosyalist Merfeezi'nclen, İstanbul Sosyalist Merkezfnden ve Üsküp Sosyalist Merfeezi'nden delegelerin katılımıyla! bir toplantı, bir çeşit sosyalist kongre yapıldığı kimi kaynaklarca belirtildiğine göre, aynı yıllarda İstanbul'da da bir (veya birkaç) sosyalist merkez olmalıdır. Çoğu 1908-1909'lann ürünü olan benzeri örgüt ve çevreler, 1910'da, yeni Cemiyetler Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden sonra bir yolu bulunarak kapatıldılarsa da, 1912'de. Yeniden faaliyete geçtiler. Ancak 1913'de Mahmut Şevket Paşa suikastını izleyen baskı döneminde çalışmalarım durdurmak zorunda kaldılar, süreklilik kazanamadılar.
İlk Fırkalaşma Denemeleri ve Osmanlı Sosyalist Fırkası 1911 başlarında İttihatçılardan ayrılan Dr. Hasan Rıza Bey'-in 1912'de kurmak istediği Osmanlı İşçi ve Çiftçi Fırkası'na ise izin verilmemiştir. Bu hayata geçmeyen teşebbüs, Hasan Rıza Bey'in II. Enternasyonaliz ilişki kurması, üyelik başvurusunda bulunması açısından ilgi çekicidir. Aynı dönemde bir partileşme çabasını içermese. de, II. Meşrutiyet'in Meclis-i Mebusan'ında 1910-191 l'de, Rumeli'den seçilen Bulgar sosyalisti Vlahov'un sosyalist eğilimli Ermeni, Rum, Bulgar mebuslan çevresinde toplayarak oluşturduğu küçük sol grup ve bu grubun Meclis'te sürdürmeye çalıştığı sol muhalefet de anılmaya değer. II. Meşrutiyet'in ilk yıllarında, kısa süren (çok partili siyasal hayata ilk adımlar atıldığı sırada kurulan veya kurulmaya çalışılan fırkalar (partiler) arasında, Hüseyin Hilmi çevresinin Eylül 1910'un ilk günlerinde kurduğu Osmanlı Sosyalist Fırkası, sosyalizm anlayışı, yayınlan ve Mütareke sonrasında yeniden kurularak özellikle İstanbul'da kısa bir süre işçi hareketi üzerinde önemli bir- etkinliğe sahip oluşuyla özel bir yere sahiptir. "İştirakçi Hilmi" veya "Sosyalist Hilmi" adıyla anılan renkli bir kişilik olan Hüseyin Hilmi ve küçük çevresi, Osmanlı solculuğu'nun ilk ve oldukça tipik temsilciîerfdir. Daha çok pratiğe dönük, örgütçü, teorik sorunlara pek kafa yormayan Hüseyin Hilmi ile çevrenin ideologu sayılabilecek materyalist görüşlü ve anarşist eğilimli Baha Tevfik yayınlarında oldukça kaba bir sosyalizm anlayışını propaganda etmeye çalışırken bir yandan da İttihat ve Terakki istibdadına karşı gözünü budaktan sakınmayan etkili bir muhalefet yapmışlardır. Daha sonra Ormanlı Sosyalist Fırkası'na dönüşecek bu çevre, sesini ilk kez Şubat 1910 sonunda yayınlanan İştirak adlı haftalık bir dergi ile duyurdu. İştirak, gazeteci Ahmet Samim'in öldürülmesi üzerine yaptığı yayınlar yüzünden, dönemin sıkıyönetim mahkemesi "Divan-ı Harb-i Örfî" tarafından kapatıldı; yerine İnsaniyet çıkarılmaya başlandı. Bir süre sonra yeniden- yayın izni verilen İştirak, 15 Eylül 1910 tarihli sayısında Osmanlı Sosyalist Fırfcast'nm kuruluşu haberini, Fırka'nın tüzük ve programımı yayınladı ve yeniden kapatıldı. Yerine çıkarılan Sosyalist gazetesi ise ancak iki sayı çıkabildi. O da sıkıyönetim tarafından yasaklanınca İnsaniyet yayına sokuldu. İnsaniyetin yasaklanmasından sonra Medeniyet onun yerini aldı. Böylece çevre, yayın faaliyetini tüm engellemelere rağmen kararlı şekilde sürdürdü. Şubat 1912'de, Paris'te bulunan ve orada sosyalist fikirler edinmeye başlayan Dr. Refik Nevzat,Paris'te bir Osmanlı Sosyalist Fırkası kurdu: Daha sonra Hüseyin Hilmi'nin Osmanlı Sosyalist Fırkası ile kurulan ilişkiler sonucunda Dr. Refik Nevzat'ın Fırkası Osmanlı Sosyalist Fırfeosı'nmParis şubesine dönüştü.
Osmanlı Sosyalist Fırfeası'nm bu ilk dönemi için yapılması gereken tesbit, İttihat ve Terafefei'ye karşı genel özgürlükçü bir muhalefetle ve esas olarak bu doğrultuda bir yayın faaliyetiyle sınırlı kaldığı, işçi sınıfı içinde örneğin Rumeli sosyalistlerinin kurmuş oldukları bağlan kuramadığı, etkinlik kazanamadığıdır. Böyle bir gelişmeye fırsat da kalmadan 1913'den sonra tüm muhalefete ve sosyalist örgütlenmelere indirilen İttihat ve Terakki darbesi sonucunda Osmanlı Sosyalist Fırkası da kapatıldı. Osmanlı toprakları üzerinde sosyalist fikirlerin filizlenmeye başladığı, ilk sol örgütlenmelerin ve işçi örgütlenmelerinin görüldüğü, işçi hareketinin kendiliğinden bir kabarışla yükseldiği bu beş yıllık kısa dönemi değerlendirirken, birkaç ana belirleme, hareketin gelecekteki gelişme çizgisine ışık tutması bakımından önemlidir.
1908 grevleri ve daha sonraki yıllarda görülen işçi hareketleri, uzun baskı dönemleri sonucunda, işçilerin, emekçilerin kötü ücret ve çalışma koşullarının yol açtığı kendiliğinden patlamalardır. Ancak, bu kendiliğinden hareketlerin daha bilinçli eylemlere ve örgütlenmelere dönüşmesinde Rumeli'de Bulgar sosyalistlerinin, genel olarak da Bulgar, Ermeni, Rum, Yahudi sosyalistlerinin belirleyici etkisi olmuştu .
Osmanlı işçi sınıfının çok uluslu, kozmopolit niteliği, Müslüman işçilerle diğerleri arasında bağların kopuk kalmasına, işçi sınıfının birliğinin sağlanmasının güçleşmesine yol açmıştı . İşçilerin yoğun oldukları büyük işyerlerinin çok önemli bölümünün yabancı sermayeye ait olması ve işverene yönelen her savaşım ve istemin, bilinçsiz bir anü-emperyalist öz, ama çoğunlukla "Gâvur"a karşı savaşım görünümü kazanması Müslüman-Türk işçilerin sınıf bilinci kazanmaları sürecini güçleştirmişti . Kısa süren özgürlük ortamının ardından gelen baskı henüz oluşum halindeki gelişmeleri daha baştan durdurmuş ve geriletmişti .
Kurtuluş Savaşı Solu
Kurtuluş Savaşı Anadolusu'ndaki devrimci durum, 1923 Cumhuriyeti ve 1923 Lozan Barışı'ndan farklı bir sonuç doğurabilecek süreçlerin unsurlarını da bağrında taşıyordu. Kemalist kadroların üzerinde yükseldiği Anadolu'yu saırsan hareket, antiemperyalist mücadele ve Osmanlı Devleti'nin tasfiyesi sorunlarına farklı ve daha radikal bir çözümü gündeme getirebilecek nesnellikler barındırıyordu. İç ve dış koşullar, Anadolu'daki siyasal otorite boşluğu ve Ekim Devrimi'nin etkileri, böyle bir çözümü öne süren çizgiyi hızla geliştirebilecek nitelikteydi. Olanakların varlığı, doğal «olarak böyle bir misyonu üstlenebilecek unsurların da ortaya çıkmasına yol açtı. Kuvayı Seyyare milisleri, Meclis'teki Halk Zümresi, İştirafeiyuncular ve TKP militanları Anadolu ihtilalinin ortaya koyduğu sorunlara radikal çözümler getirme, devrimi mümkün olan en ileri noktaya kadar derinleştirme görevinin değişik boyutlarına talip oldular. Ancak bu unsurların iktidar mücadelesinde bir üçüncü saf oluşturacak bütünselliğe ve netliğe kavuşmaları söz konusu olmadı. Böyle bir olanak, gelişmelerin akışı içinde yavaş yavaş şekillenmesine karşın, somut ifadesini bulamadan yok edildi; Kurtuluş Savaşı sürecini belirleyen temel eksen haline gelemedi.
Anadolu ihtilalini halkçı bir çizgide derinleştirmeye aday güçler üç ana kol oluşturuyordu: 1) Mustafa Suphi ve yoldaşları, TKP; 2) Büyük Millet Mteclisi'ndeki Halk Zümresi, Yeşil Ordu Cemiyeti, >hafi (gizli) TKP, bunlardan doğan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF); 3. Kuvayı Milliye çeteleri, sonraları Çerkeş Ethem'in komutasındaki, aralarında bir de Bolşevik taburu bulunan Kuvayı Seyyare silahlı birlikleri.1920 Anadolusu'nda, saltanat ve İstanbul hükümetinim karşısında, Kemalist Ankara'dan ayrışmış bir "üçüncü safı" oluşturmak için bütünleşemeyen örgütlerin, eğilimlerin kaderi, 1920'den 1921'e dönülürken, Kemalistlerin çizmesi altında.

1920-21 Kışı
1920'nin son, 1921'in ilk aylarında olayların son derece dar bir zaman aralığına sıkışması, herkesin görebileceği bir açıklıkla bir dönemeç noktasından geçildiğini ortaya koyar. 1920'nin son aylarında Çerkeş Ethem ve Kuvayı Seyyare milisleri ile Ankara arasındaki ilişkiler son derece gerginleşti. Özellikle 24 Ekim 1920 Gediz yenilgisinden sonra, Ankara'da düzenli Yunan ordusuna karşı çete savaşının başarılı olamayacağı düşüncesi egemen oldu. Çerkeş Ethem ve Kuvayı Seyyare, Erkan-ı Harbiye Umumiye'nin hazırladığı yeni orduya katılmayı kabul etmediler. Çerkeş Ethem, yeni komutan İsmet Paşa'nın emirlerine uymayınca ipler koptu. 29 Aralık'ta, düzenli ordu birlikleri Mustafa Kemal'in emriyle Kuvoîyı Seyyare'nin üzerine yumdu. Çerkeş Ethem'in kuvvetleri düzenli orduyla bir çatışmaya girmekten kaçınarak 5 Ocak'ta geri çekilerek dağıldı.
Bu arada, resmi Türkiye Komünist Fırfeası'nm yayın organı Yeni Dünya, gazetesi de, hükümete karşı cephe, alarak, Çerkeş Ethem'in üzerine asker sevicini durdurmak amacıyla demiryolu işçilerini greve çağırdı. Bu sayısından sonra, 2 Ocak'ta, gazete hükümet yanlılarının saldırısına uğradı ve tahrip edildi; Yeni Dünya yöneticileri tutuklandı. Bu tarihten sonra resmi Türkiye Komünist Fırfeası'nm hiçbir faaliyeti görülmedi.Gene Ocak »ayı içinde, Türkiye Halk İştirakiyim Fırkası üyeleri de ayaklanmayı destekledikleri gerekçesiyle tutuklandılar. Türkiye Halk İştirakiyim Fırkası'mn medisdeki kurucu milletvekillerine karşı da suçlama kampanyasına gidildi. Türkiye Halk İştirakiyim Fırfeası'mn medisdeki temsilcileri l Şubat'ta partiyi tatil ederek sıranın kendilerine gelmesini önlemeye çalıştılar. Ankara İstiklal Mahkemesi, Çerkeş Ethemle Nazım Bey arasında ilişki bulunduğu iddiasını kabul ederek üç milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep etti. Büyük Millet Meclisi bu talebe uydu. "Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ni devirerek milletin arzusu hilafına bir hükümet tesisine" çalışmak suçundan yargılanan Türkiye Halk İştirakiyim Fırkası ileri gelenleri 9 Mayıs 1921'de ağır cezalara çarptırıldılar.Anadolu ihtilalinin "üçüncü safını" oluşturmakta belirleyici olabilecek Mustafa Suphi ve yoldaşları 28 Aralık 1920'de Kars'a ulaşdıktan sonra Ankara'ya ulaşma çabaları bir dizi provokasyonla engellendi. Onbeşler geri dönmek zorunda bırakıldı ve 28-29 Ocak 1921'de Sürmene açıklarında öldürüldü. Bu dönemde İstanbul hükümetiyle dirsek teması içinde emperyalizmle uzlaşma çabaları hız kazandı. 1921 Şubat sonunda Londra konferansı ile başlayan ilişki yıl boyunca devam etti. Fransızların ve İtalyanların Ankara hükümetine yanaşmaya çalıştıkları bu dönemde, Batı için büyük endişe kaynağı olan Bolşevik tehlikesinin giderilmesi uzlaşma girişimi açısından büyük önem taşıdı.Kurtuluş Savaşı'nda burjuvazinin perspektifinin taşıyıcıları olan Kemalistler, 13 Eylül 192ö'de Halkçılık Programı adı verilen metinle, radikal unsurların keskinliklerini törpüleyerek kendilerine bağlamaya çalıştılar. Tasfiyeler, tutuklamalar ve onbeşlerin katledilmesiyle yaratılan tedhiş ortamında, sonuna kadar mücadele etme azmi olmayan radikallerin Kemalist çizgiye eklemlenmesi büyük ölçüde tamamlandı. Bu dönemden sonra, Kemalist iktidara muhalefet olarak yalnız şekilsiz ve daha sağ eğilimli İkinci Grup çıkacaktı. Büyük Millet Meclisi 20 Ocak 1921'de Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun "Esas Maddelerf'ni kabul etti. İstanbul-Ankara çatışması çerçevesinde düşünüldüğünde kesin bir kopuş berrak bir dille ifade edildi. Bununla birlikte Teşkilatı Esasiye Kanunu, iki ay önce yayınlanan Büyük Millet Meclisi Beyannamesi'nin "...Türkiye halkını emperyalizm ve kapitalizmin tahakküm ve zulmünden kurtararak irade ve hakimiyetinin sahibi kılmak..." gibi ibarelerinde yansıyan radikalliğinden uzaktı. Solunu özümseyen Kemalizm kendini daha güvenli ifade etmeye ve burjuva perspektifini daha net biçimde ortaya koymaya başladı.Durumu bütünüyle denetieyemedikleri günlerde "gerekirse bolşevizmi de biz uygularız" gibi bir muğlaklıkla davranan Kemalistler, 1920'nin son, 1921'in ilk aylarındaki süreç içinde Anadolu'ya bütünüyle egemen olmalarına koşut bir netleşme yaşadılar. Kemalizmin burjuva karakterinin ihtilal süreci içinde billurlaşması, burjuvazinin tarihsel çıkarları doğrultusundaki canalıcı önemde üçlü hizmetiyle doruğuna ulaştı. Kuvayı Seyyarenin tasfiyesi ile silahsız, Mustafa Suphi'lerin katli ve komünist örgütlenmelerin dağıtılması ile öndersiz bırakılan ihtilalin sol kanadı kesin bir yol ayrımına sürüklendi ve Kemalist çizgi içinde eridi. Kurtuluş Savaşı'nın ve Türkiye'nin siyasal geleceğinin ana hatları çizilmiş; düğüm burjuvazi açısından çözülmüş oldu.
( devam edecek)
TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI TARİHİ (18.yy-19.yy) -1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder