Neoliberalizme karşı direnişin yılı

2010 yılı için dünyada söylenebilecek en geçerli ifade “neoliberalizme karşı direniş yılı” olsa gerek. 2010, dünyanın her yerinde küresel ekonomik krizin faturasını emekçi halk yığınlarına ödetmeye çalışan küresel kapitalizmin ekonomik-politik baskı aygıtlarına ve onların ülkelerdeki temsilcileri hükümetlere karşı baş kaldırışın yılı oldu.

İşinden atılan, çalışma koşulları zorlaştırılan, emeklilik hakları gasp edilen, ücretlerinden kesinti yapılan işçiler, krizin yükünü iki defa çekmek zorunda bırakılan kadınlar, eğitim reformu adı altında yapılan paralılaştırma politikalarıyla harçları kat be kat arttırılan öğrenciler, 2010 yılında neoliberalizme geçit vermeyeceklerini gösterdiler.

Yılın hemen başında başlayan grevler kısa sürede tüm Avrupa’yı sardı. Yunanistan’da nakliye işçilerinin hak gasplarına karşı başlattıkları eylemler, Fransa, İspanya, Almanya, Finlandiya, İngiltere, İtalya, Hollanda, Belçika, İrlanda, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Avusturya ve Macaristan’a yayıldı ve yıl boyunca Avrupa’da yüzlerce eylem, onlarca grev yapıldı.

Fransa’da Sarkozy hükümetinin emeklilik reformu adı altında çıkardığı yasaya karşı milyonlarca Fransalı emekçi sokaklara çıktı. Emeklilik yaşının 60’tan 62’ye, tam primli emeklilik yaşınınsa 67’ye çıkarılmasına karşı “Geleceğimizi karartmalarına izin vermeyiz” diyerek karşı çıkan öğrenciler de sokaklara inince 3,5 milyon kişinin katıldığı eylemlere tanık olduk. Fransa’da yapılan toplam 241 eylem ve grev yapıldı; her defasında hayat durdu.

İngiltere’de öğrenciler yıllar sonra sokaklara indi. Harçların %300 zamlanarak 9 bin Sterlin’e çıkarılmasına seyirci kalmayan öğrenciler İngiltere sokaklarını mesken belledi. On binlerce öğrenci sokaklara çıktı, “Öğreniyiz, yoksuluz, ödemiyoruz” dedi. İktidardaki Muhafazakâr Liberal Parti’nin binasını işgal eden, Prens Charles’ın yolunu kesen, polisle çatışan, “Eğitim hakkımız engellenemez” diyen öğrencilerin eylemleri 2011’de de devam edecek.

2010’da gençlik hareketinin en dinamik olduğu ülkelerden biri de Yunanistan oldu. Yıl boyunca yapılan tüm grevlerde, eylemlerde en ön saflarda yer alan Yunanistanlı öğrenciler neoliberal yıkım politikalarının ülkelerini daha fazla talan etmesine karşı olduklarını tüm dünyaya gösterdiler. Artan harçlara, IMF ve AB’yle yapılan anlaşmalar uyarınca uygulanmaya çalışılan kemer sıkma politikalarına karşı gözünü budaktan esirgemeyen gençler polisle çatıştı, hükümet binalarını kuşattı, okullarını işgal etti. Eylemlerine emekçi halka yönelik saldırılar sona erene kadar devam edeceklerini de sık sık dile getiriyorlar.

İtalya’da da Berlusconi hükümetinin kemer sıkma politikalarına karşı direnişte olan İtalyalı öğrenciler yıl boyunca sokaklardaydı. Eğitim Bakanı Gelmini’nin “Eğitim Reform Paketi”ne karşı hükümet binalarını, okulları, meydanları işgal eden öğrenciler “Krizin yükünü bize ödetmeye kalkanlar yok olana kadar savaşmaya devam edeceğiz” diyor ve sokakları sahipsiz bırakmıyorlar.

Bu ve buna benzer pek çok örnek yukarıda saydığımız tüm ülkelerde de yaşandı. Emekçiler, öğrenciler, işçiler, kısacası hakları gasp edilen, edilmeye çalışılan herkes 2010 yılını sokakta, kavgada, direnişte geçirdi. 2011 de neoliberal saldırılara karşı yeni direnişler, başkaldırılar, devrim sloganları, yumurtalar, ayakkabılar, taşlar, molotof kokteylleri ve bayrak sopalarıyla geçecek bir yıl olacak. Şimdiden kolay gelsin…



12 Ocak'taki depremden bu yana Haiti'de tam bir keşmekeş yaşanıyor


Dünya 2010 yılına Haiti’nin başkenti Port-Au-Prince’in 15 km batısında meydana gelen 7 büyüklüğündeki depremle başladı. 12 Ocak’ta meydana gelen depremde 100 binden fazla insan hayatını kaybetti. Venezüella ve Küba gibi ülkeler Haiti’ye karşılıksız sağlık, yiyecek, giyecek desteği verirken ABD ve Kanada gibi emperyalist ülkeler Haiti’ye askeri üs kurmanın peşine düştüler. Depremin getirdiği yıkıma neoliberal sömürünün de eklenmesiyle Haiti’de yaralar hala sarılamadı. Ülke 2010 yılı sona ererken 2500'den fazla kişinin hayatına mal olan kolera salgınıyla boğuşuyor.

Şubat’ta yıl boyunca sürecek olan grevlerin, hem hükümetler açısından, hem de emekçiler, öğrenciler açısından, temelleri atıldı. Fransa’da yıl boyunca süren ve milyonlarca emekçinin sokaklara dökülmesine neden olan emeklilik reformunun çalışmalarına başlanacağı duyuruldu. Yunanistan’da krizin ardından gelen neoliberal yıkım politikalarına karşı Yunanistan’da emekçiler sokağa indi. 2010 yılının en çok konuşulan gündem maddelerinden olan füze kalkanı projesinin ilk adımları Polonya’da atıldı. Rusya’nın sert muhalefetine rağmen Polonya’ya ABD menşeli Patriot füzeleri yerleştirildi.

Yıl boyunca özellikle Avrupa'da yapılan eylemler ve grevlerle neoliberal saldırı paketlerine karşı mücadele edildi


Kırgızistan’da 2005 yılında “Lale Devrimi” adı verilen bir ayaklanmayla iktidara gelen Kurmanbek Bakıvey, büyük bir halk isyanı sonucunda devrildi. 7 Nisan’da başlayan ayaklanma 24 saatini doldurmadan muhalifler devlet binalarını ele geçirdi. Bakıyev’in ülkeden kaçmasıyla Roza Otunbayeva öncülüğünde geçici hükümet kuruldu. Kırgızistan Orta Asya’daki enerji kaynakları ve Afganistan’a giden kritik yolların üzerinde bulunması nedeniyle emperyalist devletler için çok önemli bir konumda bulunuyor.

Kırgızistan'da devlet başkanını deviren halk günlerce polisle çatıştı


Tüm dünyada faaliyet gösteren ve uluslararası petrol tekellerinden biri olan BP’nin Meksika Körfezi’nde bulunan Deepwater Horizon isimli dev petrol platformunda meydana gelen patlama dünya gündeminden uzun süre düşmedi. Meydana gelen patlamada 11 işçi yaşamını yitirdi, 17 işçi de yaralandı. Kaza sırasında denizin dibindeki petrol çukurnu kapatacak olan kapağın çalışmaması üzerine Meksika Körfezi’ne 4 milyon varilden fazla petrol sızdı. Ancak eylül ayında durdurulabilen sızıntı körfezde bir çok canlı türünün yok olmasına neden oldu ve ekosisteme büyük bir darbe vurdu. Şu ana kadar BP’ye 80 binden fazla kişi tazminat davası açtı.

Deepwater Horizon'da meydana gelen patlama Meksika Körfezi'ndeki doğal yaşama büyük darbe vurdu


İsrail’in Gazze’ye yardım götüren gemilere yaptığı saldırı sadece Türkiye’de değil tüm dünyada uzun süre konuşuldu, tartışıldı. İnsani Yardım Vakfı’nın (İHH) topladığı yardımları Gazze’ye götüren Mavi Marmara gemisine İsrailli Şayetet 13 komandoları havadan ve denizden çıkarma yaptı. Baskın sonucunda gemide bulunan 9 kişi öldü, 54 kişi yaralandı. Baskının ardından Tayyip Erdoğan İsrail’e verdi veriştirdi, “İsrail özür dileyecek” dedi. Ancak iş İsrail’le ilişkileri tamamen koparmaya gelince “Bakkal yönetmiyoruz” demekten de kendini alamadı. Mavi Marmara’yla AKP’nin ikiyüzlü siyaseti bir kez daha gün yüzüne çıktı.

22 Mayıs'ta İstanbul'dan Gazze'ye doğru yola çıkan Mavi Marmara 31 Mayıs'ta İsrail ordusunun saldırısına uğradı. İsrail'deki Aşdod limanına çekilen gemi 27 Aralık'ta İstanbul'a geri döndü


Temmuz’un son günlerinde Pakistan’ı vuran sel felaketi ülkede hala devam eden büyük bir yıkıma yol açtı. 875 binden fazla evin yıkıldığı, tarım arazilerinin su altında kaldığı ülkede selden 20 milyon kişi etkilendi. ABD Afganistan’da savaşında emperyalistler için çok önemli bir konumda olan Pakistan’ın askeri harcamalarına 1 milyar dolar hibe ederken, sel felaketi için yapılan yardım birkaç milyon dolarla sınırlı kaldı. Ülkede büyük çadır fabrikaları bulunmasına rağmen halk çadır bulamıyor; çünkü çadırlar yurt dışına satılıyor, kapitalistlerin kârı korunuyor.

Pakistan'ı vuran sel bütün ülkede etkili oldu. Sel mağduru insanlar buldukları her kuru kara parçasına yerleşmeye çalıştı, çalışıyor...


Şili’nin Capiapo kenti yakınlarındaki San Jose madeninde meydana gelen patlama, tüm dünyanın yakından takip ettiği 69 günlük bir bekleyişi başlattı. Patlama sonucunda yerin 700 metre altındaki bir sığınakta mahsur kalan 33 işçi, 8 cm genişliğindeki bir tünelle 69 gün boyunca hayata tutundu. 69 gün sonunda özel kapsüllerle kurtarılan işçilerin ilk sözleri, 69 gün boyunca dramatik hikâyelerin arkasına gizlenmeye çalışılan suçluyu ortaya çıkardı: “Biz işçiyiz ve işçi olmaya devam edeceğiz. Bir an önce çalışma koşulları düzeltilmeli ve gereken önlemler alınmalı.”

Şili'de 69 gün boyunca yer altında kalan madenciler tüm dünyanın heyecanla beklediği bir operasyonla kurtarıldı. Hükümet madencileri yeraltında mahsur kalmasından kârlı çıkmaya çalışsa da madenciler yeryüzüne çıkar çıkmaz "şartlarımızı iyileştirin" diyerek yeraltında kalmalarının asıl sebebine işaret ettiler


Bolivarcı Latin Amerika ülkelerinden Ekvador’da 30 Eylül’de meydana gelen olaylar “Yeni bir ABD darbesi mi?” sorularını akıllara getirdi. Sivil kamu görevlilerinin ücretlerinde yapılan değişikliği bahane eden bir grup polis ve asker başkan Rafael Correa’yı başkent Quito’daki bir hastanede rehin aldı. Diğer Bolivarcı Latin Amerika ülkeleri hemen toplanarak Ekvador halkından başkanlarına sahip çıkmalarını istedi. Bir süre sonra bölgeye gelen Ekvador ordusu polisle çatışarak Correa’yı kurtardı. Darbenin püskürtülmesinden sonra, ABD’den darbe için destek aldığı düşünülen 40 kişi tutuklandı; halk ülkesine sahip çıktı.

Ekvador'daki tanıdık darbe senaryosu halkın darbecilere karşı direnişi nedeniyle tutmadı. Devlet Başkanı Rafael Correa'ya sahip çıkan Ekvador halkı darbecilere gereken cevabı verdi


19-20 Kasım’da Portekiz’in başkenti Lizbon’da yapılan NATO zirvesi, Reel sosyalizmin çökmesinden bu yana NATO’nun 3. kez yenilediği konseptini karar altına almasıyla sonuçlandı. Kurulduğu günden bu yana bir savunma örgütünden çok dünya halklarına karşı saldırı örgütü olarak var olan NATO yeni döneminde enerji kaynakları, su havzaları ve balistik füzeleri konseptine aldı. Daha önce konsept olarak belirlediği her alanda dünya halklarına karşı mücadeleye girişen NATO’nun önümüzdeki dönemde de halklara karşı kanlı bir savaş yürüteceği ise değişmeyecek bir gerçek olarak kaldı.

2001'de Afganistan'a giren NATO orduları 9 yıldır Afgan halkına karşı insanlık suçları işliyor. Bombaların, silahların tehdidi altında yaşayan Afganistan NATO'nun yeni stratejik konseptinde de önemli bir yere sahip


Halkın İstihbarat Ajansı, ya da bilinen adıyla Wikileaks, Kasım ayının sonunda yayınladığı gizli belgelerle dünya gündemini alt üst etti. Çoğunlukla ABD’nin tüm dünyadaki casusluk faaliyetlerinden elde edilen “orta seviyede gizli” belgelerin yayınlanmasının ardından, sitedeki hem mağdur durumdaki hem de suçlu durumundaki ülkelerden birer birer yalanlamalar geldi. Türkiye’yle ilgili olarak da hem iç siyaset hem de dış siyasetle ilgili belgeler sitede yer alınca Türkiye’den de adı geçen bürokrat, bakan, başbakan herkesten yalanlamalar geldi. Nihayetinde sitenin kurucusu Julian Assange bir taciz davasıyla hapse atıldı ancak daha sonra serbest bırakıldı. Belgelerse siteden yayınlanmaya devam ediyor.

Bu derleme Halkın Sesi gazetesinin 122. sayısında yayımlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder