Cezayir Bağımsızlık Savaşı hakkında...BELGESEL (YENİDEN)
Cezayir ve Tunus'da oluşan isyan dalgası nedeniyle geçmişte yayınlaığımız (Cezayir Bağımsızlık Savaşı hakkında...) yazımızı ve belgeselimizi tekrar yayınlıyoruz iyi seyirler...
II. Dünya Savaşından önemli hasarla fakat galibiyetle ayrılan Fransa savaştan sonra iç politika istikrarsızlıklarının yanında, dışarıda ilk olarak Hindiçin (Vietnam) meselesiyle karşı karşıya kalmıştır. Fransa Hindiçin meselesini bu topraklardan çekilmek suretiyle 1954 yılında halletti. Fakat esas sorun şimdi Cezayir’de başlayacaktı.
Fransa Osmanlı toprağı sayılan Cezayir eyaletini 1830 yılında fiilen işgal etmiş ve burada tam bir sömürge sistemi kurmuştu. Fas ve Tunus’tan farklı olarak Cezayir’e ayrı bir önem atfeden Fransa bu topraklarla kendini bütünleşmiş sayıyordu. Bu nedenle Fas ve Tunus’a 1956 yılında bağımsızlık vermesine rağmen Cezayir meselesinde böyle davranmamıştır.
Cezayir Bağımsızlık Savaşının ilk meşalesini yakan 1931 yılında kurulan Abdülhamid bin Badis tarafından kurulan Cemiyetu'l-Ulemai'l-Muslimin ile 1936 yılında Messali Hac tarafından kurulan Cezayir Halk Partisi idi. Bunlardan ilki İslami ikincisi milliyetçi eğilimleri temsil ediyordu. Her iki örgüt de Cezayir halkının bağımsızlığını ve Avrupalılarla eşit haklara kavuşturulmasını amaçlıyordu.
II. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan hava Cezayir halkındaki bağımsızlık ruhunun daha da canlanmasına sebep oldu. II. Dünya Savaşı'nın bitmesinden sonra 5 Ağustos 1945'te Setif'te gerçekleştirilen kutlama törenine katılanların Cezayir bayrağı açmaları üzerine güvenlik güçleri ateş açınca ilk anda 40 kişi öldü. Güvenlik güçlerinin kargaşa esnasında rastgele ateş etmeye devam etmesi üzerine binlerce insan hayatını yitirdi. Olaylardan sonra bağımsızlık yanlısı liderlerden Messali Hac başta olmak üzere pek çok kişi de tutuklandı. Siyasi teşkilatların da tümü kapatıldı. İşte bu gelişmeler Cezayir halkındaki tepkinin daha da artmasına sebep oldu. Bu tepki ülkede gizli bir bağımsızlık yanlısı örgütlenmenin oluşmasına da yol açtı. Yani henüz fiili direnişe geçmeyen bir milli hareket ortaya çıktı. Bu durumu gören Fransa 1947'de bazı iyileştirmeler yaptıysa da bu çok fazla bir değişiklik getirmedi.
1946 yılında Demokratik Hürriyetlerin Zaferi Hareketi (MTLD) adını alan Cezayir Halk Partisi Cezayir’de yerleşen Avrupalı göçmenlerle Müslüman yerli halk arasındaki gerginlikler neticesinde Fransız yönetimine karşı eylemlere başladı (1950). Bu süreçte silahlı eyleme girişilmedi. Siyasal propaganda ve dayanak sağlama girişimleri yapıldı. 9 yıl önce 28 Müslüman aydınla beraber yayınladığı bir manifesto nedeniyle yargılanan Ferhat Abbas’ın davası yönetimi hedef alan bir propaganda aracına dönüştü (1952). MTLD ve Cemiyet’ül Ulema yöneticileri de Arap devletlerinden destek sağlama çabalarını yoğunlaştırdı.
Bu dönemde MTLD içinde bulunan gruplar arasındaki fikir ayrılıkları açığa çıkmaya başlamıştı. Messali Hac'ın önderliğinden hoşnut olmayan bir grup Ahmed Ben Bella liderliğinde MTLD’ den ayrılarak Milli Kurtuluş Cephesi'ni (FLN; Front de Libération Nationale) kurdu (Ağustos 1954). Hemen ardından Fransız idaresi MTLD’ yi feshetme kararı aldı. FLN direnişe devam etme iradesi göstererek Betna ve Aures'te ayaklandı (31 Ekim 1954). Ertesi gün yayımlanan bir bildiriyle halk silahlı ayaklanmaya davet edildi. Bu çağrıya başta kırsal kesimlerdekiler olmak üzere yerli halkın desteği gecikmedi. FLN milisleri garnizonlar, polis merkezleri, kamu binaları, depolar ve haberleşme tesisatlarına karşı saldırılarda bulunmaya başladı. Ancak başlatılan ayaklanma yoğun bir tutuklama kampanyasına yol açtı. Başbakan Pierre Mendès liderliğindeki Fransız Hükümeti de Cezayir’le Fransa’nın ayrılamaz bir bütün olduğunu, savaşmaktan başka çare kalmadığını açıkladı. Kasım ayında taraflar arasında silahlı mücadele başladı. Messali Hac da mücadeleye devam etmek için Cezayir Ulusal Hareketi (MNA) adlı milliyetçi partiyi kurdu (Aralık 1954). Hareketi bölen Milli Kurtuluş Cephesi önderleriyle çatışmaya giren Mesali Hac, Cezayir ve Fransa'daki yandaşlarını MNA içinde bir araya getirdi. Fransa'ya karşı eylemi FLN ile ortak bir zeminde örgütlemeyi amaçladı, ancak kısa süre sonra Cezayir Ulusal Hareketi ile Milli Kurtuluş Cephesi üyeleri arasında Cezayir'de (Meluza katliamı, Mayıs 1957) olduğu kadar Fransa'da da bir çarpışma başladı. Savaş sırasında Milli Kurtuluş Cephesinin askeri kolu olan ALN (Armée de Libération Nationale) tarafından MNA'ya bağlı daha küçük silahlı gruplar etkisiz hale getirildi.
1955 yılında Ayn Abid'de ve El-Alia madenlerinde patlak veren ayaklanma, Avrupalılara yönelik bir kıyım hareketine dönüştü, iç kesimlerde iskân edilen Avrupalı yerleşimciler başkent Cezayir’e sığınmaya ve yönetimi sert tedbirler alması konusunda zorlamaya başladılar. Bu arada yerleşimci Avrupalılar da aralarında oluşturdukları milis birimleriyle Müslüman halk içindeki FLN ile ilgili olduğundan şüphelendiklerine karşı öldürmeye kadar varabilen kanun dışı hareketlerde bulunmaya başlamıştı. Aynı yılın Ağustos ayında meydana gelen “Phillippeville Olayı” Cezayir Bağımsızlık Savaşında bir dönüm noktası oldu. Bu zamana kadar yalnızca hükümete ve askeri hedeflere yönelik saldırılarda bulunan FLN milisleri Phillippeville yakınlarında göçmen sivillere yönelik bir katliam yaptı. Olaylarda kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere toplam 123 kişi öldürüldü. Bu olay Fransız idaresinde tam bir şok yarattı. Fansız Genel Valisi olağanüstü hal ilan etti (28 Ağustos 1955). Ardından gerillalara karşı askeri harekât başlatıldı. Girişilen harekâtta hükümete göre 1.273, FLN’ ye göre ise 12.000 kişi hayatını kaybetti. Bütün Cezayir genelinde topyekûn savaş başladı.
1956'da Fransa'da iktidara gelen hükümetin valiliğe atadığı Robert Lacoste, direnişi zorla bastırma politikasına yöneldi. Bağımsızlığına yeni kavuşan Fas ve Tunus'un Cezayir sorununa bir çözüm bulmak amacıyla görüşmeye çağırdığı Cezayirli önderler (Muhammed Khider, Mustafa Lacheraf, Hocine Ayt Ahmed, Muhammed Boudiaf ve Ahmed Ben Bela) yakalanarak hapse atıldı. Lacoste’un bu tavrı ayaklanmanın daha da genişlemesine neden oldu. Daha önce silahlı mücadeleye karşı çıkan milliyetçi önderlerin çoğu FLN'ye katılmaya başladılar. Bütün bu gelişmeler neticesinde de Cezayir’in iç kesimlerinde giderek etkinliğini artıran FLN' nin gücünü kırmak amacıyla anavatandan yeni askeri birlikler gönderilmeye başlandı. Bu süreçte Cezayir’de 170.000’i yerli kökenli 400.000 kişilik bir Ordu toplanmıştı. FLN ile olan iç mücadelede yenilgiye uğrayan MNA ise hızla güç kaybetmeye ve direnişin öncülüğünü FLN’ ye bırakmaya başladı. FLN Aurès, Kabiliye, Konstantin, Cezayir’in güneyi ve Oran’da basit ama etkili askeri metotlarla vergi, gıda ve gönüllü milis toplama faaliyetlerine girişti. Bu girişimler milislere adı geçen sahalarda kalıcı üstünlük sağlamamakla birlikte buralarda adeta bir yeraltı ağı oluşturmaları sonucunu doğurdu.
1957 yılında direnişçiler askeri tesislere yönelik vur-kaç eylemlerinde başarı sağlarken Avrupalı göçmenlere ait fabrika ve çiftliklere de saldırmaya başladılar. Bu saldırılardan yerleşimcilerle işbirliği yaptığı düşünülen rejim görevlisi yerli Müslümanlar da nasibini aldı. Fransa Hükümeti bunun üzerine bir dizi önlem almaya başladı. Öncelikle Hindiçin’deki çatışmalarda büyük tecrübe edinen paraşütçü birlikleri Cezayir'e sevk edildi. Bu savaşta önemli bir ün yapan Fransız paraşütçü birlikleri direnişçilerin şiddet eylemlerini işkence metotlarını da kullanarak azaltmaya başladı. İkinci olarak ülkedeki Fransız Ordusunun Komutanı General Raoul Salan yılsonuna doğru “quadrillage” adı verilen bir sistem kurdu. Buna göre ülke her biri kendisine verilen bölgedeki ayaklanmaları bastırmaktan sorumlu yerleşik askeri birliklere sahip çeşitli bölgelere ayrıldı. Büyük miktarda askeri birlikleri sabit olarak savunmada tutan Salan ayrıca Tunus ve Fas’tan gelen sızmalara karşı da yoğun devriyelerle korunan bir bariyer sistemi oluşturdu. Aynı zamanda milislere yardım ettiğinden şüphelenilen köyler kara ve hava araçlarıyla acımasızca bombalanmaya ve "regroupement" adı verilen zorlayıcı iskân sistemi uygulanmaya başlandı. 1960’a kadar üç yıl uygulanan bu sistemde milislere yardım etme olasılığı taşıyan köyler boşaltılarak ahalileri askeri denetim altında tutulan merkezlere toplandı. Cezayir İdaresi bu önlemle köylülerin FLN mezaliminden korunmasının amaçlandığını açıkladıysa da bunların pek çoğu alıştıkları ekonomik ve sosyal konumlarını bu sistemde yeniden kuramadı. Bu durum ülkenin orta vadede karşılaşacağı önemli sosyal sorunlara yol açacaktı. Öte yandan alınan bütün bu önlemler neticesinde ülkedeki çatışmalar önemli ölçüde azalmıştır.
Nisan 1958'de Tanca'da toplanan Mağrip Birliği Kongresi'nde alınan bir kararla FLN tarafından Kahire'de Cezayir Cumhuriyeti Geçici Hükümeti (GPRA) oluşturuldu (Bu hükümet Türkiye de dâhil birçok ülke tarafından tanınmamıştır). Bu sırada Avrupalı Cezayirlilerin Fransa ile birleşme amacıyla yürüttüğü mücadele de kızıştı. Aynı yıl içinde Fransız kamuoyunda savaşa dair umutsuzluk havası yaygınlaştı. Fransız halkı arasında Hindiçin’de olduğu gibi Cezayir’de de hükümetin çekilme kararı alacağı kanısı egemen olmaya başladı. Hükümetin bu dönemde FLN ile anlaşma zemini yoklaması General Salan önderliğindeki Cezayirli subaylar tarafından büyük tepkiyle karşılandı. Bu güç ve karışık durumda köşesine çekilmiş bulunan II. Dünya Savaşı kahramanı General Charles de Gaulle işbaşına çağrıldı. Cezayirli Müslümanların da sempati duyduğu De Gaulle 1958’ de yeni bir anayasa (V. Cumhuriyet Anayasası) ile "yarı başkanlık" şeklinde tanımlanabilecek bir sistem kurdu ve Fransız parlamentosu tarafından da cumhurbaşkanlığına seçildi.
Aynı yıl Cezayir’deki Fransız Ordu Komutanlığını Salan'dan devralan General Maurice Challe isyanları büyük ölçüde bastırmış bir konuma geçti. 1958- 59 yıllarında Fransız ordusu Cezayir’in denetimini büyük ölçüde ele geçirmişti. Ancak politik gelişmeler ordunun başarısıyla ters yönde gelişme gösterdi. Anavatandaki Fransız kamuoyu Cezayir’de süre giden savaşa karşı çıkmaya başladı. Uluslararası baskılar da Fransa’nın Cezayir’e bağımsızlık vermesi istikametindeydi. 1959 Eylül’ünde De Gaulle tavrını bütünüyle değiştirerek "self-determinasyon"dan söz etti. De Gaulle’ün soruna siyasal çözüm getirme arayışlarının dozunun yükselerek Mayıs 1961’de GPRA ile resmi düzeyde müzakerelere başlanması kolonyel Cezayirlileri aktif olarak harekete geçirdi. Fransız asıllı Cezayirliler, cephede savaşan askerlerin de bir bölümünün desteğini alarak OAS Örgütünü (Organisation Armée Secrète) kurdular (1961). OAS iki yıl boyunca sivil halka yönelik acımasız şiddet eylemlerine girişerek Cezayir’in bağımsızlığını engellemeye çalıştı.
Taraflar arasında 6 aylık aranın ardından yeniden başlayan görüşmelere etkinliği iyice azalmış olan MNA katılmadı. Müzakereler 18 Mart 1962'de anlaşmayla sonuçlandı. Geçici bir hükümetin gözetiminde yapılacak bir referandumda onaylanmak koşuluyla, Cezayir'in bağımsızlığı tanındı. Ayrıca bağımsızlıktan sonra Fransa ile ilişkilerin sürdürülmesi ve Avrupalıların uyruk belirlemede serbest bırakılması öngörüldü. 1 Temmuz 1962'de yapılan referandumda 6 milyon kişi bağımsızlık lehinde, 16 bin kişi aleyhte oy kullandı. 4 gün sonra Cezayir’in bağımsızlığı resmen ilan edildi (5 Temmuz 1962).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder