Kazi Toure
“Igniting a Revolution” kitabından çeviridir.Bu konu geniş ve derin bir konu ama, bazı aleni şeyleri belirtmeye çalışacağım, ne yapılması gerektiği konusunda da topu size atacağım. Bugünlerde bazı şeyleri nasıl dile getirdiğimize dikkat etmemiz gerek, çünkü gelişigüzel düşüncelerden dolayı bir takım işler çevirdiğinize dair suçlamalarla karşılaşabilirsiniz.
Senelerdir insan türünün herkesin hayatını “daha iyi” bir hale getirmek ve geliştirmek için türlü türlü şeyler icat etmeye yeteneği olduğunu biliyoruz… ya da bu retorik böyle ifade ediliyor. Ancak görünüşe göre, bu icatların büyük çoğunluğu hem bizim hem de gezegenimizin sağlığı için son derece tehlikeli.
Bitki ve sebzelere sıkılan pestisid ve herbisitlerden, inek ve tavuklardaki hormon enjeksiyonlarına, ormanlardaki erozyonlardan sularımızın kirletilmesine, küresel ısınmaya sebep olan gaz emisyonlarına dek emperyalizmle yayılan hırsın sosyal ve çevre sorunlarımızın kökünde yer aldığını biliyoruz. Ben her şeyin birbiriyle bağlantı halinde olduğunu düşünüyorum-herşeyin. Dünyanın bir yerinde olup biten şeyler dünyanın başka bir yerindeki insanları etkiliyor. Atık İdaresi ya da Dow Chemical yoksul insanların ya da başka toplulukların yaşadığı çevrelere toksik solüsyonları boşalttığı zaman o suyu içen insanlar etkilenirler. Bu ülkede en çok kirlenen alanlar ya Kızılderili/yerli yerleşim bölgelerinde, ya da yoksulları ve başka ırktan insanların yaşadığı yerlerde. En iğrenç ve artık terk edilmiş fabrikalar Yerli yerleşim bölgelerinde ya da ekonomik olarak depresif bir halde bulunan insan topluluklarının yaşadığı yerlerde bulunur. En yıkıcı ve çevresel olarak en sorunlu yerler Mississippi ve New Orleans’ta, bu yerler son zamanlarda büyük kasırgalardan payını alan yerler- burada da ABD devletinin ırkçı ve umursamaz tavrına şahit olmuş olduk.
Bu ülkenin Amerikan hayat tarzını diğer ülkelere nasıl ihraç ediyor bilmek ister misiniz? Çoğunlukla çöp sahaları dolduğu zaman ABD çöpleri gemilere doldurup üçüncü dünya ülkelerine yolluyor, bu çöpü almaları için bu ülkelere para ödeniyor. Neden? ABD dünya kaynaklarının %25-40 oranında bir bölümünü tüketiyor ve ABD nüfusu dünya nüfusunun sadece %4’ünden ibaret. Bunun sonucunda bütün yarımkürede üretilen çöpün neredeyse %80’i ABD’den. Yoksul uluslar ihtiyaçları olan parayı almamakla vatandaşlarını kirletmek arasında seçim yapmaya zorlanıyor. Buna ırkçılık değil de ne diyebiliriz?
Başka bir gelişigüzel düşünce: haberleri, spor olaylarını, film ya da herhangi bir programı izlemek için TV’yi açtığımızda depresyonun sebepleri ve semptomlarını önümüze seren reklam bombardımanı altında kalıyoruz, bu arada bu reklamlar sorunun çözümü için uyuşturucu şeyler öneriyor hepimize. Bu semptom ve sebep listesi öylesine uzun ki ABD nüfusunun %90’ında semptomların çoğu var. Toplumsal tartışmalarda ve reklamlarda görünmeyen şey ise; depresyonun ayrıca yoksulluk, baskı, ve kıran kırana yarışmaya inanan bir toplumdan da kaynaklandığı.
Geçmişte olduğu gibi şu anda da insanlar doğal kaynakları –su,toprak, hava ,ağaçlar- ve dünyayı yok etmeye kendini adamış büyük çokuluslu şirketlere karşı kendilerini organize etmeye başlayınca, suçlu yerine konuluyor , ya tutuklanıyor ya da öldürülüyorlar, bu da ne kadar iyi organize olduklarına göre değişir. Hapse atılanlar ABD emperyalizmi ve sömürüye karşı bilinçli ve organize eylemler düzenlemeye karar vermiş yapılanmalarda bulundukları için siyasi tutuklular olarak biliniyorlar.
Son on yirmi yılda genç ve çoğunlukla beyaz anti-emperyalistler birkaç yapılanma kurdular, ALF ve ELF gibi, bunlar FBI tarafından hedef alınarak “eko-terörist” olarak nitelendirildiler. Radikal toplumsal hareket, cepheye katılan ve bazıları otuz seneden fazladır içerde bulunan diğer siyasi tutukluların acılarını paylaşan bu yoldaşları selamlıyor. 11 Eylül 2001’den beri FBI ve ona benzer diğer kolluk kuvvetleri devletin ülke içi ya da uluslararası politikalarına karşı gelen her yapılanmayı terörist grup ya da terörizm yandaşı olarak etiketledi. FBI’ya göre, terörizm; iki ya da daha fazla kişiden oluşan bir grup tarafından devleti, sivil nüfusu ya da bunların bir kısmını politik ve toplumsal hedefleri ilerletmek için tehdit etmek ya da bir şeyler yapmaya zorlamak amacıyla kişilere ya da mülke karşı işlenen yasa dışı güç ya da şiddet kullanımıdır.
Bu geniş ve belirsiz tanıma göre Martin Luther King, Jr. da teröristtir. United Farm Workers’tan Cesar Chavez ve MOVE’dan John Afrika da teröristtir, Boston limanına çay döken bütün o insanlar da teröristtir. Belki bu en sondaki grup çayı yüklemedikleri için değil de Kızılderililer gibi giyinip suçu Amerikan Yerlilerine atmaya çalıştıkları için terörist olarak nitelenmeliydi. Sömürgecilerin İngiliz devletinden kopmak istemesi iyi bir şeydi ama bugün insanların ABD tiranlığından kopmak istemesine iyi gözüyle bakılmıyor. Damgalamayı kimin yaptığına bakarak, “hükümeti , sivil nüfusu ya da bir kısmını…tehdit etmek , zorlamak” gibi isimlendirmeler ABD hükümetine de uygulanabilir çok kolay bir şekilde. Tekrar ediyorum, damgalamayı kimin yaptığına göre değişir.
John Afrika’nın MOVE hareketini, Cesar Chavez’i ve onlardan önce gelen bütün insanların mücadelelerini devam ettiren bu genç insanlar öncelikle takdir edilmeli ve sonra da onlara katılarak destek verilmeli. Hepimizin mücadelesinin düşmanı aynı. Düşmanımız bizi ayırmaya çalıştıkça mücadelelerimizi birleştirmemiz son derece anlamlı; ABD’nin emperyalizm canavarıyla hep beraber başa çıkmalıyız.
Benim için gelişigüzel düşünceler anlamına gelen bu sözlerim belki sizler için bazı şeyleri daha net bir hale getirmiştir- yani ABD’de ırkçılığın hem canlı hem de son derece sağlıklı bir halde olduğu gerçeğini. Ve bu insanların para için dünyayı, hayatın ana kaynağını yok edecekleri gerçeğini.
Peki ne yapmalı? Bunu kendiniz bulmalısınız. Ama içiniz rahat olsun; eğer hiçbir şey yapmazsanız hayatınız daha iyi olmayacak.
Durum böyle. Birisinin özgürlük savaşçısı dediğine diğeri terörist diyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder