Türk sinemasının doruk noktası kabul edilen Yılmaz Güney, 74 yıl önce bugün doğdu. Hayatı yasaklarla, sürgünlerle geçen Güney'in yaşamından anekdotlar ve önemli filmleri...
Derleyen: HASAN CÖMERT
Meksika'da bir adam hayatı hakkında ne yapacağına karar vermemişken, bir gün bir film izler ve yönetmen olmaya karar verir. O adam 'Amores Perros/ Paramparça, Aşklar ve Köpekler', '21 Gram' ve 'Babel' gibi filmlerin yönetmeni Alejandro González Iñárritu, izlediği film ise 'Yol'.
Bugün Türkiye'de yetişmiş en büyük isimlerden Yılmaz Güney'in doğumgünü. Hayatının önemli yıllarını cezaevinde ve sürgünde geçirmesine rağmen üretmeye devam eden Güney, Paris'te yaşama veda etmişti.
Güney, dünyanın önemli eleştirmenlerine, sinemacılarına Türk sinemasını tanıtan isim olmasına rağmen yıllarca ülkesinde yasaklı bir isim olarak kalmıştı. Usta sinemacı ülkesini çok özlediğini ve her zaman daha güzel bir ülke görmek istediğini dile getirse de Türkiye'ye geri dönemedi.
''Ben de kalmaya gelmedim buraya. Bir gün mutlaka döneceğim. Sen de dön. Bil ki ülkende çekeceğin en kötü film, burada yapacağın başyapıta yeğdir. Güle güle...'' (Güney'in Paris'te karşılaştığı Yavuzer Çetinkaya ile konuşmasından, Agah Özgüç, Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney)
Beyazperdenin Çirkin Kral'ı aventür filmlerle başladığı kariyerini Türkiye sinemasının en önemli yönetmenlerinden biri olarak tamamladı. Kimi çevrelerce görmezden gelinen Güney, siyasi görüşleriyle nedeniyle yasaklansa da, senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmlerle dünyanın tanıdığı bir isim oldu.
Özellikle senaryosunu yazdığı 'Sürü', 'Yol', 'Düşman' ve yönettiği 'Arkadaş', 'Umut', 'Ağıt', 'Acı' gibi filmlerle Türk sinemasına damgasını vuran Güney, yetiştirdiği sinemacıların yanında birçok yönetmeni de derinden etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor.
''Kar fikri yerini gerçekliğe bıraktığı gün başarı mümkün olur. Sinema, olayı bir fotoğraf makinesi gibi aktardığı, abartmaya kaymadığı zaman etkisini kabul ettirebilir...'' (Şakir Özbek ve Ahmet Akyıldız'ın 'Yılmaz Güney'le Cezaevinde Konuştuk' başlıklı söyleşisinden)
Wim Wenders 'Chambre666/ 666 Numaralı Oda' adlı kısa filminde Yılmaz Güney'in de içinde olduğu Jean-Luc Godard, R.W. Fassbinder, Steven Spielberg gibi dünyaca ünlü yönetmenlere şu soruyu sorar: Sinema giderek ölü bir dil, şimdiden düşüşe geçmiş bir sanat haline mi geliyor? Güney şu cevabı verir: ''(...) Genç bie sinemacı, kapitalist yapımcılarla çalışmaya başladığı anda bağımsızlığı elinden alınır. Ona belli parametreler verilir ve umut vaad etmeyi sürdürmek yerine, sinemanın düşüşünün bir parçası haline gelir. Trajedi işte buradadır; sanatçının ve sinemanın trajedisi.''
1959 yılında Atıf Yılmaz'ın yanında başladığı sinema kariyerini Türk sinemasının doruklarından sayılan 'Yol'la Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye alarak zirveye taşıdı. Türkiye'nin en büyük başarılarından sayılan bu ödülün ardından Güney 1983 yılında vatandaşlıktan çıkarıldı. 1984'te 'vatansız Yılmaz Güney' mide kanserinden hayatını kaybetti.
''Öylesine sancılı, sıkıntılı günler yaşıyorum ki, kimi zaman düşüncelerim kaygı verici boyutlara ulaşıyor. Bir yandan senaryonun hazırlanması bir yandan pratik sorunlar, diğer yandan faşistlerin yeni şikayet dilekçeleri sonucu adaya yeniden müfettişlerin gelişi, film arefesinin telaşı... Ah... yaratıcı yeteneğimi bir kez olsun bu denli kısıtlayıcı ve kahredici olayların dışında kullanabilseydim... Hiç kullanamadım... Hep eksikliklerimizle yetinmek, eksikliklerimize boyun eğmek zorunda kaldık...'' (Nihat Behram, Yılmaz Güney'le Yasaklı Yıllar)
Avrupa ve Amerikan sinemasının önemli isimlerinin tanıdığı usta yönetmeninin başyapıtlarından 'Yol' kendi ülkesinde ancak 1998 yılında gösterime girebildi.
''Güney'in yapıtlarına bakıldığında onun bir 'Auteur-sinemacı' olduğu görülür. Her zaman 'auteur sineması' yapmıştır. Bu da aslında ülkesi için harika bir vitrindir. Tabii sanat bir ülkenin yalnızca iyi yönlerini göstermez, herşeyi söyleyebilmelidir. Bir ülke ancak böyle sevilir. (...) Biz doğu ülkeleri, eskiden ülkemizi şiir ve şarkıyla anlattık. Bu görüntü çağında, o da bunu filmleriyle yaptı.'' (Costa Gavras, Express, s. 17)
Milliyet Sanat dergisi geçtiğimiz yıl 'Aziz Değil Sanatçı Yılmaz Güney' başlığıyla usta santçıyı kapağa taşımış ve Yılmaz Güney'in 1969 yılında Muş'ta askerliğini yaparken, o zamanlar henüz evlenmediği Fatoş Güney'e yazdığı mektubu ve Fatoş Güney'in 25 yılın ardından eşine yazdığı mektuba yer vermişti.
''(...) Sen güzel şeyler düşünüyorsun. Biliyorum. Ben çok şeyler düşünüyorum. Ama ilk bakışta güzel değil, sonra güzelleşiyorlar. Ev düşünüyorum, büyük bir iş düşünüyorum, dünya çapında büyük filmler yapmayı düşünüyorum, çareler düşünüyorum, seni düşünüyorum. Bunların hepsini terhisten sonraki beş yıl içerisinde gerçekleştireceğim. Senin payın büyük olacak muhakkak. Herşeyimi sen yöneteceksin, beni bile...'' (Yılmaz Güney'in mektubundan)
''(...) Evet alçakgönüllü olmak gereksiz. Sen bir dehaydın. Pek çok kimse bunu bilmez, pek de önemsemez. Kimilerinin gündemlerinde kin kusan kalmeleri, sansasyonel haberleri, reytingli programları vardır. Oysa senin, o dönemin tekniğiyle ilkel koşullarda binbir yokluk, zorluk ve sansür engeline karşın gerçekleştirdiğin o başyapıtların hepsi mucizedir.
(...) Bugün yaşasaydın ülke sorunlarının hepsinde söz sahibi olurdun. Belki kimseyi dinlemezlerdi birçokları ama seni dinlerlerdi. Sen, özgürlüklerin , barışın, doğruluğun yanında olurdun. Hep olduğun gibi. Sen 'Umut'un çaresiz faytoncusu Cabbar... Sen yüreği bir çocuk kadar yufka, bir çocuk kadar saf ve temizdin. Hiç kirlenmedin. (...)'' (Fatoş Güney'in mektubundan)
Güney de sık sık törpülenmeye, yumuşatılmaya, farklı şekillerde tanımlanmaya çalışılıyor. Ama neyse ki filmleri var ve gücünden hiçbir şey kaybetmeyen bu filmler onu anlamak için belki de en iyi yol...
FİLMLERİ:
UMUT
Türk Sinemasının zirvelerinden biri olarak kabul edilen ‘Umut’ aynı zamanda dünya sinemasında da yer etmiş bir yapım. Eleştirmenlerin ‘İtalyan Yeni Gerçekçilik’ akımına yakın gördüğü film daha sonrasında Güney’in yöneteceği siyasal filmlerin de öncüsü sayılıyor.
Senaristliğini, yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrol oyunculuğunu Yılmaz Güney’in yaptığı filmin diğer oyuncuları arasında Tuncel Kurtiz, Osman Alyanak ve Enver Dönmez yer alıyor. 2. Adana Altın Koza Film Festivai’nden En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleri de dahil beş ödülle dönen film uluslararası arenada da başarı sağladı.
AĞIT
1971 yapımı ‘Ağıt’ Yılmaz Güney’in hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği filmlerinden. Adana Film Festivali’nden dört ödülle dönen film aynı zamanda ‘Acı’ ve ‘Umutsuzlar’la beraber bir üçlemenin parçası. Venedik Film Festivali’nde ön elemeyi kazanıp 10 film arasına giren ‘Ağıt’ zamanında Günay’in çoğu filmi gibi sansüre uğramıştı.
AÇ KURTLAR
Köyünde öğretmenlik yapan Serçe Memed’in karısının eşkıyalar tarafından kaçırılıp, öldürülmesinden sonra bir kanun kaçağına dönüşmesini anlatan filmde Yılmaz Güney yönetmenliği ile olduğu kadar oyunculuğuyla beğenilmişti. Film aynı zamanda Güney’in yönetmen olarak sinemasını olgunlaştırmaya başladığı ilk yıllara ait olmasıyla da önem kazanıyor.
ZAVALLILAR
Güney’in başlayıp Atıf Yılmaz’ın bitirdiği ‘Zavallılar’ hayatı hapishanede geçen üç mahkumun hikayesini anlatır. 1975 yapımı film 12. Antalya Film Festivali’nde ‘En İyi 3. Film’ ödülünü kazandı.
ARKADAŞ
Yılmaz Güney’in en bilinen filmlerinden ‘Arkadaş’ öğrencilik yıllarından tanışan iki arkadaşın yıllar sonra karşılaşmasını anlatıyor. Cemil (Kerim Afşar) zengin olmuş bir kıyı kentinde bir kadınla evlenmiştir. Azem (Yılmaz Güney) ise arkadaşının çarpık yaşantısını anlatmaya çalışır. Bu sırada Cemil’in eşinin kardeşi Melike (Melike Demirağ) Azem’e aşık olur. Filmin sonunda Cemil gerçekle yüzleşmek zorunda kalır.
‘Arkadaş’ı bazı çevreler fazla didaktik bularak’ eleştirse de filmi ‘toplumsal yanı çok güçlü olan başarılı bir dram’ olarak görenler de oldu. ‘Arkadaş’ Antalya Film Festivali’nde ‘En İyi 2. Film’ ödülünü almış, Sinametek tarafından da yılın en başarılı filmi seçilmişti.
''Her insan bu filmde kendini görecek ve ürkecek. İnsanı anlatan insanı tedirgin edecek sert yapıyı oluşturacak 'Arkadaş'. Bizi var edecek olan bugüne dek yaptıklarımız değil, bundan sonra yapacaklarımızdır.'' (Y.Güney)
SÜRÜ
Güney’in senaryosunu yazdığı ama cezaevinde olduğu için yönetmenliğini Zeki Ökten’in yaptığı film ‘Türk Sineması’nın En İyileri’ listelerinin gediklisi olduğu gibi Türkiye’yi en iyi anlatan yapıtlardan biri olarak da görülüyor.
Bir sürünün Anadolu’nun doğusundan batısına trenle taşınması ön plana alınarak, Anadolu’nun yoksulluğu, çaresizliği ve o günlerin siyasal çelişkileri ve çatışmaları, geleneklerin, kadının toplumdaki yerinin anlatıldığı ‘Sürü’ ayrıca uluslararası festivallerde en fazla ödül kazanan Türk filmlerinin başında geliyor.
YOL
Kimi kaynaklara göre Türk Sineması’nın en iyi filmi olarak görülen ‘Yol’ dünyanın en büyük festivali kabul edilen Cannes Film Festivali’nde ‘Altın Palmiye’ kazanan tek film olma özelliğini de koruyor.
Yılmaz Güney tarafından yazılan, ilk önce ‘Bayram’ adıyla Erden Kıral tarafından çekilmeye başlanan ‘Yol’da, Güney’in daha sonra Erden Kıral’dan alıp Şerif Gören’e vermesiyle hikayede de ufak değişikliklere gidilmişti. 12 karakterin 5’e indirilerek yeni bir ekiple çekilen filmin ham görüntüleri yurtdışına kaçırılarak Yılmaz Güney’in de başında bulunduğu bir ekip tarafından kurgulanmıştı.
Film Türkiye’de yasaklı olduğu için ancak 18 yıl sonra gösterilebilmişti.
DUVAR
1976’da Ankara Kapalı Cezaevinde, Güney’in de tanıklık ettiği, çocuklar koğuşunda çıkan ve tüm cezaevine yayılan bir isyan konu edilmiştir. Bu olaydan derinden etkilenen Yılmaz Güney, isyanın arkasından gönderildiği Kayseri Cezaevinde ‘Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz’ ismiyle bir roman yazmış ve film yurt dışına çıkışında Fransa’da bu roman üzerinde kurulu senaryo ile çekilmişti.
Tuncel Kurtiz ve Ayşe Emel Mesci dışındaki tüm oyuncular hayatlarında ilk kez kamera karşısına çıkmışlardır. Film Fransa’da oldukça zor şartlar altında çekilmiştir. Ayrıca filmin ilgi çekici bir diğer özelliği ise Zazaca’nın sinema da ilk kez kullanıldığı film olması.
‘Duvar’ dünya basınında yer bulmuş, önemli eleştirmenler tarafından ‘sert ve gerçekçiliğin doruklarında bir film’ olarak yorumlanmıştı. ‘Duvar’ aynı zamanda Güney’in son filmi.
Derleyen: HASAN CÖMERT
ntvmsnbc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder