Yeniden-Üretim ve Sermaye Birikimi
Üretimden sözettiğimiz zaman, maddi malların yaratılması sürecini anlıyoruz. Bu, kapitalist rejimde, işletmecinin pazardan üretim araçları ve emek-gücü satın aldığı ve insanların, maddi malların yaratılmasıyla sonuçlanan üretici faaliyeti anlamına gelir. Üretim süreci tamamlanmıştır. Bu, maddi malların üretimini devam ettirmenin gereksizliği anlamına mı gelir? Kuşkusuz hayır. Maddi mallar üretimini durdurarak yokolma tehlikesini göze almayan toplum, üretim yapmadan edemez. Bunun içindir ki, maddi malların üretim süreci devam ettirilmelidir, yani aynı aşamalar tekrar tekrar aşılmalıdır. Maddi malların bu üretim sürecine, kesintisiz olarak yinelenen bu sürekli yenilenme sürecine, yeniden üretim denir. Yeniden-üretim süreci, her toplumda yerine getirilir. Ama, yeniden-üretimin nedenleri toplumlara göre farklı olur. Kapitalizmde, yeniden-üretimin uyarıcısı, kapitalistlerin artı-değer elde etme yarışıdır. Maddi malların üretimi ve yeniden-üretim, emekçilerin gereksinmelerini karşılamak için değil, kapitalistin kazanç sağlayabilmesi için yapılır.
Basit yeniden-üretimde bütün artı-değer kapitalistle ailesinin kişisel tüketimine ayrılmış olduğundan, ertesi yılın üretim süreci, aynı geçen yıldaki oranda yenilenmiş olacak, bunu izleyen yıllarda da durum gene değişmeyecektir. Basit yeniden-üretimde maddi malların üretim süreci, hacim değişmeden yenilense bile, onun tahlili, kapitalistlerin zenginleşme kaynağını çözme olanağı verecektir.
Üretim süreci içinde ilk olarak yatırılan sermaye, yeniden-üretilmiş, kapitalistin kişisel gereksinmeleri için harcadığı bir artı-değer yaratmıştır.
Eğer kapitalist, artı-değere sahip çıkmasaydı, başlangıçta yatırdığı sermayenin tamamını kişisel tüketimi için yavaş yavaş harcardı. Örneğimizde olduğu gibi, kapitalist, yılda 40.000 dolar harcadığı takdirde, başlangıçta yatırılan 200.000 dolarlık sermayeden, beş yıl sonra, elinde, hiçbir şey kalmayacaktır. Ama böyle olmuyor, çünkü gereksinmelerini karşılamak üzere kapitalist tarafından harcanmış olan para toplamı, karşılığı işçiye ödenmeyen emekle yaratılan artı-değerden oluşur.
İlk yatırılan sermayenin kaynağı ne olursa olsun, kapitalist basit yeniden-üretim sırasında, bu sermaye, belirli bir zaman dönemi sonunda, işçilerin emeği ile yaratılmış ve bedava olarak kapitalist tarafından elkonulmuş bir değer haline gelir.
Buradan şu sonuç --pek önemli şey-- çıkar ki, işçi sınıfı, sosyalist devrim sırasında, kapitalistleri mülksüzleştirdiği, fabrikalarına ve işletmelerine elkoyduğu zaman, işçi sınıfı kuşaklarının emeğiyle yaratılanı geri almaktan başka bir şey yapmaz. Demek ki, kapitalist özel mülkiyetin tasfiyesi, haklı bir olay, tarihsel adaletin yerine getirilmesi olayıdır.
Biz, kapitalistin, kişisel gereksinmeleri için artı-değerin tamamını harcadığını varsaymıştık. Ama bu durum sonuna kadar sürdürülebilir mi? Kapitalist gelişmenin ilk aşamasında, böyle durumlar çok oluyordu. O zaman, kapitalist, az miktarda işçiyi sömürürdü. Bazan kendisi de çalışırdı. Kapitalist işletmeler büyüyünce ve kapitalist, yüzlerce, binlerce işçiyi sömürmeye başlayınca, durum değişti. Örneğin, 1.000 işçi kiralayıp da yılda onlara 2 milyon dolar ücret ödediği zaman, işçiler kapitalist için (artı-değer oranı %100'e eşit varsayılarak) yılda 2 milyon dolarlık bir artı-değer yaratıyorlar. Şimdi, işletme sahibi, kişisel gereksinmeleri için artı-değerin tamamını değil, artı-değerin yalnız bir bölümünü harcıyor. Artı-değerin diğer bölümünden, üretim hacmini büyütmek için, makineler, hammaddeler satın almakta ve tamamlayıcı emek-gücünün istihdamı için yararlanılmaktadır. Bu durumda, genişletilmiş yeniden-üretim ya da bir sermaye birikimi ile karşı karşıyayız demektir.
Artı-değerin sermayeye dönüşmesi sürecini gösteren bir örnek alalım. Bir kapitalistin 10 milyon doları olduğunu varsayalım. Bu toplamın 8 milyon doları değişmeyen sermaye, 2 milyon doları da değişen sermaye olarak yatırılsın, ve artı-değer oranı da %100'e eşit olsun. Üretim süreci sonunda da, değişmeyen sermayenin ürün değerine girdiğini varsayarak, 12 milyon dolarlık meta imal edilmiş olacaktır (8 milyon s +2 milyon d+2 milyon a).
2 milyon dolarlık artı-değerin de, kapitalist tarafından şu şekilde yeniden bölündüğünü varsayalım: 1 milyon doları üretimi genişletmek için ve 1 milyon doları da kapitalistin kişisel tüketimi için. Artı-değerin üretimin genişlemesine ayrılan bölümü, ilkin yatırılan sermayeninkiyle aynı oranda --yani 4//1 (800.000s+200.000d)-- değişen ve değişmeyen sermaye olarak harcanmıştır.
Öyleyse, ikinci yılda, işletmede 11 milyon dolarlık bir sermaye iş görecektir (8.800.000s+2.200.000d). Eğer artı-değer oranı %100'e eşit olursa, ikinci yılda 13.2 milyon dolar tutarında meta üretilmiş olacaktır (8.800.000s+2.200.000d +2.200.000a).
İkinci yılda üretim hacminde bir artış ve artı-değer kitlesinde bir çoğalma oldu. Çünkü ilk yılda gerçekleştirilen artı-değerin bir bölümü sermayeye çevrilmişti. Böylece, artı-değer, sermaye birikiminin bir kaynağı olur. Sermaye haline sokulma, yani artı-değerin sermayeye aktarılması yoluyla kapitalist, sermayesini giderek artırır.
Zenginleşme amacıyla, artı-değere sahip olma tutkusunun sonu, kapitalistin, üretim hacmini durmadan genişletmesine varır. Bundan başka rekabet, yıkım pahasına da olsa, her kapitalisti, tekniği modernleştirme, üretimi genişletmeye zorlar. Tekniğin ve üretimin ilerlemesini durdurmak, geri kalmanın belirtisidir. Oysa, geri kalanlar, rakipleri tarafından yenilgiye uğratılır.
Ama, eğer kapitalistler üretimi sürekli olarak genişletirlerse, bu, tüketime ayrılan artı-değer payını azalttıkları anlamına mı gelir? Kapitalist sınıfın zenginliğinin artmasıyla, kendi kişisel gereksinmelerini giderdikleri artı-değer payı artar. Bunun içindir ki, günümüzde, Amerikan milyonerleri, kişisel gereksinmeleri için, gelirlerinin %25'ini harcarlar. Belli milyoner ailelerinin birçok özel otelleri ve yatları, onlarca ve hatta yüzlerce lüks otomobilleri, uçakları vardır. Şu olgu, Amerikalı milyonerlerin çılgın müsrifliklerini gösterir: her mevsimde Amerika Birleşik Devletleri'nin en zengin 60 ailesinden birinin verdiği bir ziyafet için harcanan para, 5 üyeli mütevazi bir aileyi ömrü boyunca ve hiçbir eksiği olmadan yaşatmaya yetecek miktardadır.
Bütün bunlar, sermaye birikimiyle, kapitalist sınıfın asalaklığının ve yağmasının gittikçe ağırlaştığına tanıklık eder.
Vülger burjuva ekonomi politiğin temsilcileri, sermaye birikimini, sözümona, toplumun huzuru kaygısıyla gereksinmelerini sınırlayan kapitalistlerin para biriktirme anlayışıyla açıklarlar.
Böyle bir anlayışın en belirgin sözcüsü, 19'uncu yüzyılın İngiliz ekonomisti olan Senior olmuştur. "'Ben' diyordu böbürlenerek, 'sermaye sözü yerine, buna bir üretim aracı gözüyle baktığım için, perhiz sözünü koyuyorum.'"
Bu "perhiz" (abstinence) konusu üzerinde Marx nükteli bir ifade ile, kapitalistin, buhar makinelerini, demiryollarını, otlakları, vb. kendisi yiyip tüketeceği yerde, emek araçlarını işçiye "ödünç" vererek gereksinmelerini sınırladığını yazar. Kapitalizmin savunuculuğunu yapan bu "teoriye" işaret ederken Marx alaylı bir dille, kapitalisti, üretim araçlarının mülkiyet hakkından yoksun bırakarak, onun bu "yürek sızlatan özverilerden" kurtarılmasının düpedüz bir insanlık borcu olduğunu belirtir.
19'uncu yüzyılın sonunda, Senior'un "teorisi", İngiliz ekonomisti Marshall ile Amerikan ekonomisti Carver tarafından, biraz değiştirilmiş olarak, yeniden ortaya atıldı. Bunlar "perhiz" sözcüğünün yerine "bekleme" (attente) sözcüğünü koymakla yetinmişlerdi.
Bütün bu "teoriler", kapitalizmi ve kapitalist sömürüyü haklı göstermeyi hedef almışlardı. Gerçekte ise, sermaye birikimi, bu birikimin oranları, kapitalistin "perhiz"ine ve burjuva ideologların bunu tanıtlamaya koyulmalarına değil, işçi sınıfının sömürülmesine bağlıdır. Örneğin, 8.000s+2.000d'ye eşit bir sermayeyi alalım. Artı-değer oranı da %100 olunca, 2.000a (a, artı-değerdir) kazanılacak. Artı-değer %200 olduğu takdirde, bu kazanç, 4.000a olacak. Buna göre, sömürü derecesi arttıkça daha fazla artı-değer, daha fazla birikimlere varır. Emek-gücünün sömürü derecesinin yükselmesi, iş-gününün uzatılması, emeğin yeğinleşmesi, ücretin emek-gücü değeri altına düşürülmesi, vb. ile elde edilir.
Ensonu, yatırılan sermayenin büyüklüğü, sermaye birikimini etkiler. Sermaye arttıkça, sermayenin "s" (değişmeyen sermaye) ve "d" (değişen sermaye)'ye bölünmesi oranında, değişen sermaye de artar. Bunun içindir ki, bütün koşullar eşit olsa, birikim oranı, doğrudan doğruya başlangıçta yatırılan sermayenin büyüklüğüne bağlıdır. Sermaye birikiminin oranlarını belirleyen başlıca etkenler işte bunlardır.
Sermaye birikimi, işçi sınıfının durumunu nasıl etkiler? Bu soruyu yanıtlamak için, önce Marx'ın, sermayenin organik bileşimi konusundaki teorisini irdelemek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder