HES’ler ve enerjide sömürü / Mehmet Yusufoğlu

AKP hükümeti 2010 yılında çıkan Yenilenebilir Enerji Kanunu (YEK) ile HES’lere çok büyük bir teşvik verdi. 10 yıllık alım garantisi ve kilowatt-saat başına 0.073 dolar ya da 7.3 cent. Türk Lirası olarak ise bugün için 11.6 kuruş. Bu teşvik sermayedarların gözlerini döndürmüş durumda ve bu durum sonuç olarak vergi ve elektrik ücretleri üzerinden birilerini zengin etmek demek. Halkın bu temel ve alternatifi olmayan ürünü kullanma zorunluluğu sömürüye dönüştürüldü, şirketlere yeni ve garantili kâr alanı açıldı. Bu durum HES karşıtı mücadelenin suyun metalaşması ile birlikte dile getirilmesi gereken boyutlarından biri.
Sermaye yanlısı hükümetler en ufak bir meşru alan bulduklarında -örneğin “Yenilenebilir Enerji” kavramı öyle bir alan- hemen sermayeyi desteklemenin yollarını buluyorlar. Çevre ve Orman Bakanı, Devlet Meteoroloji İşlerinin hava durumunu yayımlayan sitesinde bile HES’leri yenilenebilir kaynak olarak övmek zorunda hissetmiş kendini. Yenilenebilir enerji kavramının meşruluğuna sığınıp verilen teşvikler ve bu canhıraş savunu elektrik sektöründeki özelleştirme ve ticarileşmenin çok hızlanması ve biz kullanıcıların da piyasa aktörlerine teslim edilmesi için.

Şirketler için elektriğe %72 zam
Elektrik sektöründe dağıtım bölgelerinin ve çok sayıda üretim santrallerinin özelleştirilmesi tamamlandı. Böylece elektrik faturalarımıza elektriğin maliyeti yanında patronların ve özel şirketlerin kârları da eklenmekte. Hatta burada devletin özel sermayedarları desteklemesi öyle açık ki, yukarıda ifade ettiğimiz elektrik dağıtım hatlarının özelleştirilmesi öncesi sektörü şirketler cazip hale getirmek için Aralık 2007- Ocak 2010 arasında elektriğe %72 zam yapıldı. Hemen ardından dağıtım ve üretim özelleştirmeleri yapılarak yasaya göre yeni kurulan dağıtım, üretim, toptan satış ve perakende satış şirketlerine önemli bir kar alanı açıldı. Böylece elektrik tüketicileri ışığı yaktıkları anda en az 4 şirketin kar etmesi sağlanmış oldu.

Gümüşdamla HES ve Acele Kamulaştırma
Mayıs ayında Antalya-Akseki’ye bağlı bugünkü adıyla Gümüşdamla, köylülerin kullandığı asıl adıyla Zilan köyündeki HES protestosuna katılmak üzere gittiğimizde bu güzel köyün yakınındaki inşaatın doğayı nasıl mahvettiğini gördük. Köylüler yıllardır geçimlik tarım üretimi için kullandıkları, etrafına hayat katan, çocuklardan yaşlısına kadar, ekmek yapılan değirmenine kadar köyün hayatının, ortak geleceğinin, anılarının ayrılmaz parçası olan bu suyun kullanımının tehlikeye girmesi karşısında çok tepkiliydi. İnşaatın yarattığı doğa katliamı, kesilen ağaçlar, toprak yığınına dönmüş yamaçlar, dere yatağına taşan hafriyatlar, yıkılan istinat duvarları içimizi acıttı. Köylülerin satmak istemedikleri yerlerin bazılarına “acele kamulaştırma” yolu ile el konulması, yani savaş ve savunma gibi çok istisnai nedenlerle yapılabilecek bu yöntemin bakanlıkça uygulanması da dikkat çekilmesi gereken bir nokta.

Yılda 3 milyon dolar, yani 4,8 milyon TL
Kabaca bir hesap yaparsak, Zilan’daki 7 MW (mega-watt) gücündeki HES’in yatırım maliyetinin en çok 11-12 milyon dolar olduğunu bu tip projelerdeki genel maliyeti (yani 1250-1500 $/kw) düşünürsek öngörebiliriz. Proje ilk önce 10 MW iken sonra 7 MW’a düşürülmüş; yani çalışma verimliliği yüksek olacağı öngörülebilir. Yüzde 80 kapasite ile çalıştığında bile saatte 0.073x7000x0.8=408 dolarlık yani yılda 3,5 milyon dolarlık bir elektrik üretilecektir.(1) Biliyoruz ki yapılan yatırım miktarı çıkartıldıktan sonra HES’in ürettiği elektriğin kw-saat başına maliyeti 1-2 kuruşu kesinlikle geçmeyecektir. Böylece yatırım kötü kuraklık şartlarında bile 4 yılda kendini amorti edecek ardından çok büyük oranda yani her yıl yaklaşık 3 milyon dolardan fazla garanti kar elde edecektir. Hükümet HES’lerde üretilen elektriğe alım garantisi vererek köylülerin ve bizlerin vergileri ile bu doğa katliamını teşvik etmiş oluyor. Yatırım maliyeti 4 yılda karşılandıktan sonra saatte en az 400 dolar yani 650 TL’lik kâr devletin verdiği 10 yıllık alım garantisi ile lisans sahibi Erenler Enerji şirketine kalacaktır. Tabi bu yatırımın uygun koşullarda kredi ile yapılmış olması da muhtemel zira Dünya Bankası 1,7 milyar dolarlık bir krediyi ki kredinin bir kısmının adı “temiz teknoloji fonu”, hükümete vermiş durumda ve bu kredi TSKB (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası) aracılığı ile kullandırılıyor.
Enerji ve ekoloji politikaları küresel ve yerel ölçekte üretimden tüketime geniş bir tartışma konusu; bazı ilginç noktalar şunlar olabilir.

Dönüşümün Yönü ve Yükü
Dünyada mevcut ekonomi hacmi aynı büyüklükte kalsa bile artık ekolojik limitlerin aşıldığına dair güçlü veriler ve önemli tartışmalar var. Madde ve enerji kullanımı yanında başta karbondioksit olmak üzere kirlilik, dünyanın yenilenme kapasitesini artık aştığını söylemek yanlış olmaz. Bir dönüşüm gerekli. Ekonomide artık kaçınılmaz olan bu dönüşümü bahane ederek, maliyeti çalışan çoğunluğa yüklemek ve yeni kâr alanları açmak enerji dönüşümü ve sürdürülebilirlik adına gerçekleştirilmek istenen amaçlardan biri. “Yenilenebilirlik” ve “Enerji verimliliği” kavramlarının meşruiyeti üzerinden bir yeniden yapılanma var ve maliyeti emeğiyle geçinenler için çok ağır olacak. HES’leri bu çerçeveden tartışabiliriz.

İnşaat Sektörü
Paralel bir şekilde, Türkiye’ye özgü pek çok süreç de incelenebilir, çeşitli sermayelerin birikim ihtiyacı açısından bakılabilir. Bir tanesine değinmeden geçemeyeceğim. İnşaat sektörü, birikim ihtiyacı ve sermaye birikimindeki rolü yanında, Türkiye’ye yayılmış ve bir ölçüde AKP’nin dayandığı sermaye kesimlerini yansıtması açısından incelenmeli. Bu alanda, inşası bitmekte olan bölünmüş yollar, TOKİ inşaatları ve ilk elden satılıp elden çıkarılan kentsel değerli alanlar açısından bir doygunluk oluştu. Bu alandaki birikim ihtiyacının devamı hükümeti Kanal İstanbul gibi projelere ve HES’ler gibi inşaat şirketlerinin bir yandan kâr edip bir yandan kendilerini yeni ve garantili alanlara sıçratmasına yol açacak projelere yöneltiyor. Dikkat edelim AKP’nin 12 Haziran’da yapılan seçim öncesi açıkladığı projelerin hemen hepsi, sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenen inşaat projeleriydi.

Ekolojik Borç
Enerji yoğun üretim ve tüketim yapısı ve onun yarattığı enerji gereksinimin sorgulanması da değinilebilecek önemli noktalardan. Çimento, demir-çelik gibi materyal yoğun ve enerji yoğun üretimde, gelişmiş ülkeler ile eşitsiz bir değişim çerçevesinde eklemlenme açısından bu “ekolojik borç” ve “ekolojik eşitsiz değişim” konusunu ele almak mümkün. Türkiye’nin enerji yoğun bir üretim gerektiren çimento ihracatında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olması dikkat çekici. Gelişmiş ülkeler madde ve enerji yoğun ürünleri ithal ederek karşılarken, Türkiye sermayesi üretimden doğan kirlilik ve sıkıntıları kendi emekçi ve yoksullarına yüklemekte daha “cesur”. Yerel ölçekte de, hatta kentsel ölçekte de ekolojik maliyetlerin ihraç edilmesi sıkça gözlemlenen uygulamalardan.

1 MW Kurulu Güç Başına 500 bin dolar kâr
Kısaca söylersek, HES mücadelelerinde dikkat edebileceğimiz konulardan biri de şu: Şirketler en çok 3-4 yılda yatırım maliyetini çıkartıyor. Sonrasında garanti olarak 1 MW kurulu güç başına yılda 450-500 bin dolar kâr elde edecekler. Örneğin 10 MW kurulu güç için bu 4,5-5 milyon dolarlık bir yıllık net kar demek. Bu para, elektrik tüketicileri ve vergi mükelleflerinden şirketlere aktarılacak. Her alanda çocuk yaşlı demeden kullandığımız en temel ve vazgeçilmez ihtiyaç için ödediğimiz paralar Erenler Enerji gibi birtakım parababalarını zengin etmeye yarayacak. HES’lere karşı Karadeniz’den Munzur’a, Hopa’dan Antalya-Akseki Gümüşdamla köyüne kadar özverili insanlarca verilmekte olan mücadele suya, hayata, emeğimize, ortak geçmişimize, değerlerimize ve gelecek nesillerimize sahip çıkmak anlamına geliyor.

(1) Hesaplamada kullanılan yöntem ve oranlar için: TMMOB 3. Enerji Verimliliği Kongresi Bildiriler Kitabı, TMMOB, Kocaeli Üniversitesi Nisan 2011. Su debisi üzerinden yapılacak hesaplar ile de bu sonuca ulaşmak mümkün.

Mehmet Yusufoğlu
MÜ Kalkınma İkt. Doktora
mehmetyusufoglu01@gmail.com
Kaynak: Sendika.org

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder