Devrim hareketinde sosyal şovenizm

Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’ın sınırlarının emperyalizm tarafından belirlendiğini unutanlar, ezen ulusun “milli” kavramlarıyla konuşmaktan geri durmuyorlar. Misak-ı Millicilik, Kürt ulusunun parçalanması, azınlıkların baskı altına alınması ve burjuva milliyetçiliğin fetih politikasının kutsallaştırılarak halk kitlelerine sunulmasıdır. Halen bazı sosyalist-devrimci yazınlarda kullanılan bu kavramlar sosyal şovenizmin ifadesidir
Her siyasal akımın dayandığı toplumsal katmanlar vardır. Hiçbir eğilim ekonomik temeli olmadan kendisini var edemez, sürdüremez. Oportünizmin devrim hareketi içindeki varlığına işaret ederken daima ekonomik özüyle açıklamaya çalışmak konunun anlaşılması bakımından fevkalede önemlidir.
Sosyalist harekete bulaşan burjuva virüsün kaynağı nedir? Sosyal şovenizm nereden besleniyor. Son kırk yılın belirginleşen olgusu mudur yoksa eskiye mi dayanır? Sorularını sormakla başlayarak işin ciddiyetini ortaya dökebiliriz.
Tarihsel olarak baktığımızda, sosyalistlerin kendi proleter devrimci hedeflerini bir kenara bırakarak “anavatan savunması”, “birlik ve bütünlük adına” sözde emperyalizme karşı başka ulusları baskı altına almalarına, ezme ve sömürmelerine rağmen, ezilen ulusun baskıya karşı savaşımının devrimci özüne arkasını dönerek “kendi” burjuvazilerinin başka ulusları ezmekte işlerini kolaylaştımalarına yarayan politikalarla burjuvazilerini desteklemelerini sosyal şovenizm olarak anlıyoruz.
Türk devletinin Kürt ulusunu ve çeşitli azınlıkları ezmede Türk burjuvazisinin yanında yer alanların sosyalist maskeleriyle kendilerini gizlemeleri, oportunizmin inceltilmiş şekliyle sürdürmeleri kaçınılmazdır. Sosyal şovenizm sadece devletler arasında emperyalist savaş sırasında yaşanan ihanetle sınırlanamaz. Emperyalizm çağında baskı altına alınan ezilen ulus ve azınlıkların olduğu, iç savaşın yaşandığı ülkelerde sosyal şovenizm kendi özel şartları içinde sosyalist hareketin bağrında da kaçınılmaz bir olgu olarak ortaya çıkmıştır.
Sosyal şovenizm, sosyalist teoriyi öylesine sakatlamıştır ki; komünistlerin bakış açısını o derece köreltmiştir ki; Kürt ulusunun milyonlarca işçi ve emekçi köylüsünün proleter devrimci örgütlenmesinin temel sorunlarına eğilmeyi baltalamıştır. Kaypakkaya yoldaşın bahsettiği sınıf bilinçli Kürt proleteryasının,  günümüzdeki rolünü oynayamamasının nedeni de burada yatmaktadır.
Sosyal şovenizm revizyonizmle bir ve aynı eğilimdir. Marksizm’in en bayağı çarpıtılmasıdır. Marksist teori bize en açık şunu söyler: Devlet bir sınıfın ya da sınıfların diğer sınıflar üzerindeki hakimiyet aracıdır. Devlet sınıflar üstü değildir. Sömürüyü sürdürme uğruna egemen sınıfların elinde baskı aracı olan devlet ve yürütme organı olarak hükümetler aynı amaçla hizmeti yerine getirmektedir. Böyle bakıldığında, Kemalist hükümet de evrensel doğrunun dışında olamaz.
Türkiye-Kuzey Kürdistan sosyalist hareketinin oportünist damarı TKP’ye dayanır. Sınıflar üstü bir demokrasi ve devlet olamayacağı gerçeğini görmezden gelen TKP, Kemalist diktatörlüğü “halk hükümeti” olarak tanımlayıp, emperyalist iş birlikçi burjuva-feodal faşist niteliğini inkar etmiştir. Bu anlamıyla baskıcı rejime karşı devrimci proleter savaşı yükseltmek yerine faşist hükümetle kol kola girmiştir. Oportünizmin sınıf işbirliği amacı öylesine derin gerçekleştirilmiştir ki sınıf savaşımının inkarına vardırılmıştır. Ulusal birlik sağlanarak emperyalizme karşı güçlü olunabileceğini, sınıfsal çatışmaları değil sınıfların birleşmesini savunmuşlardır. İşçi sınıfının devrimci iktidarını teorik ve pratik olarak reddetmişlerdir.
Emperyalizm çağında yarı-sömürgelerde bağımsız kapitalizm gelişmeyeceğini, bağımlı ulusların burjuva-feodal sınıflarının tekelci kapitalizmle işbirliğine girdiği gerçeğine gözlerini kapatarak, sözde ulusal kapitalizmi geliştirebileceğine olan inancıyla “kendi” burjuvazilerinin yanında saf tutmayı devrimci-sosyalist mücadele olduğunu belirterek işçi sınıfının devrimci geleceğine ihanet etmişlerdir. “Ulusal güçlenme, ulusal bağımsızlık” adına emperyalizmin kuklası, ortağı olan burjuvaziyle kolkola girerek askeri faşist niteliğini görmezden gelerek azınlıkları ezen, Kürtleri yok etme politikası izleyen Kemalist hükümeti devrimci ilan ederek ve işbirliğini sürdürerek, ihanetini sürdüren TKP ve bağımsızlaşan kolları 1970’lerde devrimci kopuşu gerçekleştiren, ama bir yanıyla bağımlı kalan devrimci harekete, Kemalizm ve sosyal şovenizm lekesini bulaştırmışlardır.
Bağımsız devletten vazgeçin
Kaypakkaya yoldaş sosyal şovenizmin Kemalizmle olan “kardeş”liğini mahkum etmiş tarihsel ihaneti ortaya çıkarmıştır. Kemalizm’i devrimci görenlerin anti-emperyalist temellemelerinde azınlıkların bastırılmasına, Kürt ulusuna uygulanan katliamlara rastlanmaz. Çünkü sosyal şovenizm başka ulus ve azınlıkların baskı altına alınması ve sömürülmesi siyasetinde “kendi” burjuvazisiyle saf tutar. Kemalizm devrimciliğinde, komünistlerin katledilmesi, azınlıkların bastırılması, Kürtlerin kıyıma uğratılması ve asimile edilmesi ne kadar yer tutar? Sosyal şovenizm bunu sorgulamaz bizzat üstünü örter. Başka ulusların ezilmesini “ulusal birlik” ya da “emperyalizme karşı birlik olmak” gibi zırvalarla alkışlar. TKP yayın organı olan “Orak Çekiç”te Şeyh Said ayaklanmasında (1925), “Yobazların sarıkları yobaz zümresine kefen olmalı” manşeti atılmasının nedenide budur. Kürt isyanlarında devrimci görevlerini unutup Türk devletinin yanında saf tutmasının utanç verici biçimleri unutulmamalıdır. Sosyal şovenizm geride kalmış bir eğilim değildir, çeşitli biçimleriyle devrimci hareketi zehirlemeye devam ediyor.
Ortadoğu ve Türkiye-Kuzey Kürdistan’nın sınıflarının emperyalizm tarafından belirlendiğini unutanlar, ezen ulusun “milli” kavramlarıyla konuşmaktan geri durmuyorlar. Misak-ı Millicilik, Kürt ulusunun parçalanması, azınlıkların baskı altına alınması ve burjuva milliyetçiliğin fetih politikasının kutsallaştırılarak halk kitlelerine sunulmasıdır. Halen bazı sosyalist-devrimci yazınlarda kullanılan bu kavramlar sosyal şovenizmin ifadesidir.
Sosyalistler Kürtlerin bölücü olmadığını kanıtlama çabasına girmişse enternasyonalizmden bahsedilemez. Çünkü kendi devletini kurma savaşımını vermekte olan ezilen ulus mücadelesini bölücülükle damgalamış oluyorsunuz. Yine komünistlerin ortak hedefler uğruna koyması gereken enternasyonal tavır silinmiştir. Sosyalizm maskesi takan ezen Türk hakim ulus anlayışını kuşanarak şöyle denmektedir: “Ey reformcu Kürt ulusal hareketinden değerli kardeşlerimiz. Bağımsız bir Kürdistan devleti kurma fikrini bir kenara bırakmanızdan büyük mutluluk duyduk. Sizinle daha önce de el ele vermek istiyorduk, fakat siz bağımsızlık talebinizden vazgeçmediğiniz için şimdiye kadar bu birliği gerçekleştiremedik, ama yine de geç kalmış sayılmayız. Size baskı yapanlara bizler de karşı çıkacağız, burjuvalarımıza sizlerin kendi devletinizi kurmaktan vazgeçtiğinizi anlatacağız. Kürtler bölücü değil, size garanti veriyoruz, silahlı güçlerini size teslim edecekler ama sizler de inat etmeyin, Kürtlerin varlığını kabul edin, bir iki değişiklik yapın. Kürt kardeşlerimiz, olur ki burjuvalarımız sizlere tekrar baskı yapmaya başlarsa hemen ‘biz bağımsız devletimizi kuracağız’ demeyin! Eğer böyle davranırsanız bölücü olursunuz. Kürt kardeşlerimiz biliyorsunuz biz sosyalistler bölücülüğe karşıyız ayrılık değil birlikten yanayız.”
İşte sosyal şovenist bloğun Kürt burjuva milliyetçi reformculuğuyla bütünleşme amacı.  Türk egemenlerin minnettarlık duyduğu büyük hizmet...
Sosyal şovenizmin ekonomik temeli
Marksizm’in en düşmanca çarpıtılması olan sosyal şovenizmi Lenin komünist partilerin içerisinde sürdürülmesini,bir arada var olma olanaklarını ortadan kaldıran olgunluğa erişmiş oportünizm olarak tanımlar. TKP’nin ideolojik politik bütünlüğüne damgasını vuran ve aktarmaya çalıştığımız sosyal şovenizm saldırganlığından daha güçlü ve boyutlu olmasının ekonomik sosyal temeli vardır. TKP’den günümüze uzanan burjuvaziyle uzlaşma siyasetinde tam da küçük burjuvazinin ve ayrıcalıklı hale getirilen, birbirinden koparılan işçi sınıfının arasında katmanlar oluşturan, karmaşık ama aynı amaca yönelen sosyal tabanın varlığı yatmaktadır. Yarı sömürge, yarı feodal olan Türkiye’nin kendi şartları içinde bakıldığında elbette emperyalist ülkelerde kendi işçi sınıfına, işçi sınıfının üst aristokrat tabakasına, küçük burjuvaziye bıraktığı rüşvetle aynılaştırılamaz, fakat yarı sömürgeciliğin kendine has ekonomik gelişmesiyle açıklanabilir.
Emperylizm çağında bağımsız kapitalist ulusal burjuvazi olamayacağı temel Leninist ekonomi-politik olguyu esas aldığımızda karşımıza şu çıkar: Komünizme karşı perde olarak inşa edilen faşist Türk devleti, emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecektir. İşbirlikçi Türk burjuva feodal sınıfları emperyalist burjuvazinin bıraktığı karlarla sistemin istikrarını korumak için her yönteme başvurmuştur. Ermenilere soykırım uygulama deneyimine sahip bu devlet, azınlıklara uyguladığı baskıyla yok etmeye, asimile etmeye, tepeden tırnağa Türk milliyetçiliğini geliştirmeye koyulur. Emperyalizme hizmet ederken suni bir anti-emperyalist hava yaratarak yabancı düşmanlığını körükler. İçeride en büyük tehlike olarak görülen Kürt ulusuna karşı savaş yürütür. Azgın bir anti-komünizm politikası kesintisiz sürdürülür.
Türk burjuva-feodal sınıfları Kürt ulusunu zor yolu ile baskı altına almakta, halkını sömürmekte, zenginliklerini talan etmekte, emperyalizmle işbirliği içinde çağın özel şartlarından yararlanır. Faşist Kemalist egemenliğin sürdürülmesinde Kürt burjuva feodal sınıfların üst tabakası en gerici katmanlarıyla işbirliğine girip belli bir pay alır.
Kürdistan’ın sömürülmesi, azınlıkların mallarının Türk ulusunun egemen sınıflarına kalsa da bu zenginliğin bir kısmı bürokratik devletin sivil askeri bürokrasisi arasında bölüşüldü. Küçük-burjuva sınıflarda bu zenginliğin bölünmesinde yararlar sağladı. Türkçü milliyetçilikle daha iyi bir yaşam, gelişme ve güçlenme vaadiyle kitleler uyutuldu.
Azınlık milliyetlerden, Kürt işçi ve emekçileriyle Türk işçi emekçileri arasındaki fark ortaya çıkıyor. Ezen Türk ulus ayrıcalığı Türk ve Kürt işçileri arasında bölünme ve düşmanlık yaratmaktadır. Bunun nedeni ekonomik olarak Kürt halkından ayrıştırılan Türk işçi ve emekçiler var olan toplumsal düzenin korunması yönünde milliyetçi ideolojiyi benimsemekte zorlanmazlar. Çünkü yıllarca uygulanan yöntemlerle, taktik ve zor yolu ile devrimci dinamikler ezilirken, Türk işçi sınıfının azınlıkta olan tabakasına ayrıcalıklı katmanlar oluşturacak ortam yaratır. Buna rüşvet demek mümkündür. Türk milliyetçi ideoloji işçi sınıfına pompalanarak azınlık seçkinci, Türk olmayan işçilere karşı –bugün en açık haliyle kent işçilerini- Türk burjuva-feodal sınıflarının yedeğine düşmeye götürür.
Türk ve Kürt işçileri arasında bölünme
Sendikalar işçi sınıfının kurtuluşu için birer okul olmaktan çok faşist Kemalist-Türkçü- milliyetçi ideolojinin merkezi, Türk olmayan işçi ve emekçilere karşı düşmanlık ve nefret uyandıran birer okul haline getirilmiştir.
Kürt işçiler, ucuz iş gücü olarak en alt, en kötü koşullarda, en düşük ücretle güvencesiz çalıştırılan tabakadır. Egemen sınıflar devlet eliyle Kürt halkını, ucuz iş gücü olarak emek pazarına sürer, işsizler ordusu yaratır. İşçi ücretleri ucuz emek üzerinde belirleyici basınç oluşturur. Kürdistan yoksulluğa itilirken, ezilen Kürt ulusunun işçi ve köylülerinin üretim içindeki yeri ayrıcalıklı Türk işçi ve emekçilerine göre ikinci veya üçüncü plana itilir.
Ezen Türk ulusçuluğunun ayrıcalıklı durumu hayatın her alanında hissedilir. Mevsimlik Kürt işçiler Karadeniz’e fındığa, Çukurova’ya pamuğa, Eskişehir’e patates toplamaya giderken öldürülürler. Sömürü çarkında karın tokluğuna çalıştırılırlar. Ülkenin kamusal pazarlarında Kürtler vardır. Kürtler her türlü ulusal aşağılanma, kişiliksizleştirme saldırırsıyla çürütülür. Fuhuşa, uyuşturucuya suç dünyasına itilirler. Üstelik bu durum kullanılarak Kürtlere karşı milliyetçi nefret duygusu geliştirilir.
Eğitim alanında ayrıcalık vahşice görülür. Kürt ulusunun eğitim ve örgütlenme hakkı yasaklanmıştır. Ezen ulus işçi ve emekçileri toplumsal yaşamda eğitim yolu ile çocukluktan başlayarak Türk olmayan ulusların işçi ve köylülerine horlayıcı, üstten bakan tavırlar edindikleri çok açıktır.
Emperyalizm kendi deneyimini,sınıf mücadelesini burjuvaziye yedeklemenin ekonomik işleyişini kukla ülkelerde de işlevli hale getirir. İşte Türk işçi sınıfının az sayıdaki katmanları ve küçük burjuvazinin ittifakının ekonomik temelinde sosyal şovenizm yükselir. Sosyalizm içinde ezen ulus burjuva feodal sınıfların dümen suyunda ilerleyen, Kemalist ırkçılığı görmeyip çeşitli biçimlere bürünen sosyal şovenizm, kendisine bırakılan kırıntılarla gözleri kamaşıp sosyalizmi yozlaştırarak ezen ulus milliyetçiliğinin sınıf mücadelesi içindeki temsilcileri haline gelir. Türk egemen ulusçuluğuyla bütünleşen sosyal şovenizmin kabukları sertleşmiştir. Artık örtük değil, çok açık hareket etmektedir. Sosyal şovenizmi aydınların belli kesimlerinden, işçi sınıfının üst katmanlarından, işçi sınıfı hareketinin belli memurlarından, gazetecilerinden, parlementerlerinden, ayrıcalıklı görevlilerinden, memurluktan sosyalistliğe geçiş yapanlar(!), tüm bunlardan bir katman oluşmuş burjuvazinin sofrasından aynı yemeğe kaşık sallamaktadırlar. Türk egemen sınıflarını yasallıkla sınırlayan -bütünüyle redçileri ayrı ele almak gerekir- oportünist sosyal şovenist akımın verili durumunun ortak noktası Kürtlerin ayrılıkçı olmadıklarını Türk burjuva-feodallerine ispatlama uğraşıdır. Sosyal şovenizme karşı mücadele edilmeden emperyalizme karşı mücadele verilemez.
http://www.halkingunlugu.net/ alıntısıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder