Devrim Mevrim Yok!- Burhan İlgün

Heyecanla devrimden sonra filmini izlemeye gidiyoruz, bilet bulabilirmiyiz kaygısı var bir taraftan, bilet bulduk hatta salon nerdeyse boş gibi. Neyse film başladı, birileri devrim yapmış, devrim maddeleri okunuyor radyodan, radyodan okunduğuna göre devrim tepeden inme yapılmış. E devrim yapınca memleketin zenginleri ülkeden kaçar tabi, devrime kadar niye beklediyse. Ardından başka bir sahne, Mert Fırat, toprak uğruna bir toprak sahibiyle evlendirilecek olan sevdiği kıza doğru koşuyor.Bu esnada şunu düşünüyorum, film, devrimden haberi olmayan, filmin kahramanının (Mert Fırat) sosyalist rejimde yaşayacağı ekonomik, sosyolojik, kültürel değişimini mi anlatıyor. Düşündüğüm gibi değilmiş, sonraki sahnelerde Mert Fırat'ı göremedik zaten.
( Filmin geniş kitleler tarfından izlenmesi için belli aralıklarla ünlü oyuncular sahnelere serpiştirilmiş- Mert Fırat, Şerif Sezer, Fırat Tanış, Tanju Tuncel, Levent Ülgen, Serdar Orçin, Aytaç Arman gibi sanatçılar iyi niyetlerinden reddedememişler belli ki)

Film devam ediyor, yaşasın sosyalist iktidarımız sloganıyla yürüyen üç beş öğrenci.. bu sahne, devrimden çok çok önce muhalefetin en dipte olduğu, muhalefet örğütlemeye çalışan üç beş kişinin sokağa çıktığı zamanların hissiyatını uyandırıyor.
Bir başka sahne, devrimin yedinci maddesini öğrenen bir kiracının bundan sonra kira vermeyeceğim diyerek ev sahibine resti çekmesi politik ve sanatsal olarak hiçte yaratıcı olmayan basit bir düz mantık,
Devrimden hiç haberi olmayan bir kitle var ki aman yarabbi bu ne sanatsal ufuktur diyesi geliyor insanın, işçilere devrim yaptık bundan sonra fabrikaları kamulaştırdık söylevi-nerden baksam tutarsızlık. Devrimi yapanlar nerden geldi, ya da devrimden haberi olmayanlar nerden geldiler, birileri darbe yaparakmı iktidarı aldı, yoksa bilimkurgu bir film mi bu, kafam allak bullak.
Devrimden haberi olmayan bir teyze sahnesi; Yaşlı bir teyzenin yaşadığı kocaman yalnızlığı, neden hiç fatura gelmiyor (elektrik ya da telefon) sadece bir kaç fatura bekleyişine indirgenmesi ve 'devrimi öğrendikten sonra' daha önce yediği kuru ekmeğin yerine sulu yemek yemesine gülmeden geçemeyeceğim.


Bir başka sahne; Yine devrimden haberi olmayan, Nato askeri olarak Afganistan'a giden Türk birliğinin, bir mektupla devrimden haberdar olmaları ve memlekete geri dönüş kararı almaları, üstelik bu kararı rütbeli bir subayın alması... Bu durumu nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum, hadi hafızamızı biraz zorlayalım dediğimizde şunları söyleyebiriz herhalde, 60'lı ve 70'li yıllarda devrimci hareketin etkisiyle ordu içindeki ilerici subaylardan bahsedebiliriz mesela, fakat bugün özellikle 12 eylül ve sonrası için böyle ilerici subaylardan bahsetmek aşırı sanatsal ufuk gerektirir.
Devrimden haberi olmayan bu Nato birliği, devrimden önce olsa olsa, devrime giden süreçte, devrimci harekete karşı, devrimi bastırmak için savaşırdı heralde, yani ya devrimden haberi olurdu ya da devrim olmazdı.
Şu da bir varsayım tabi, devrimden önce, devrimci hareket ordu içinde kimi subayları etkilemiş, devrimci hareketten etkilenen bu subayda devrimden önce Afganistan'a sürgün edilmiş olabilir, dolayısıyla devrimden haberi olmamıştır... Yok bu da olmadı bu olsa olsa tragedyanın konusu olurdu.

Devrimi gazeteden öğrenen dişleri çürümüş başka bir vatandaşın diş doktoruna gittiği sahnede; hekimlerinde devrimden haberi olmadığı anlaşılıyor, ayrıca hekimlere karşı bakış açısıda tartışma konusu. Aklıma gelen sahneler bunlar, filmin son sahnesinde, devrim sayesinde sevdiği kızla evlenen Mert Fırat'ın mutlu sonu.

Eleştirilecek o kadar çok şey var ki nerden başlayacağınızı bilemiyorsunuz, film o kadar basit ki nasıl bir eleştiri yapacağınızı kestiremiyorsunuz. Sinemacı olsaydım sanatsal eleştiri yapardım elbette ama ben sadece izleyiciydim, devrimden sonrasının imgelemini daha iyi kurabilen bir izleyiciydim. Oysa sanatın ve sanatçının görevi insanların-izleyicinin imgelemlerini vs. estetik bir boyuta taşıyarak, öncesinin-sonrasının diyalektik bütünlüğü içinde, politik bir perspektifle, materyalist bir felsefeyle bir bütünlük oluşturmasıdır.
Devrimci sanatçının ve sanatın sorunu, Marksizm'in teorik ve pratik olarak sanat alanında ki eksiği değil, yaratıcılık ve ideolojik-politik bir perspektifin olmaması sorunudur. Devrimi kimin, kimlerle, nasıl yapacağını bilirseniz, devrimin öncesine ve sonrasına dair hayal gücünüz daha güçlü olur. Bugünü bilemezseniz yarını yapamazsınız, sanatını da yaratamazsınız.

Filmi sakıncalı buluyorum, insanlara, devrimden sonrasını, hangi kaygılarla olursa olsun böyle anlatmayalım. Devrimden öncesine, devrimci mücadeleye hizmet edecek ve devrimden sonra kendini yok edecek olan sanatı üretelim, yeteri kadar acı, sevinç, hüzün, umut, isyan vs. vardır.

İşçiler, dişçiler, kadınlar, işsizler, yaşlı teyzeler, amcalar, gençler, toplumun her kesimi devrim sürecine tanıklık edecektir. Devrim tepeden inme-darbe ile değil, herkesin sahnede yerini aldığı ve herkesin aktör olduğu yığınlarla olacaktır. Devrimci sanat ufkunu bu sahneden alacaktır.

Filme ideolojik-politik eleştiri yapılmalıdır, yok piyasada o kadar film var onlar dururken neden bu filme eleştiri yapılıyor saflığını göstermesin kimse. Piyasa filmleri ya da burjuva sanatıyla - yani bu düzenin devam ettirilmesi bağlamında katharsis yöntemiyle kitleleri egemen ideolojiyle özdeşleştiren sanatla- aynı kefeye girmek istemezler herhalde.

Bu filmi ...belirli dönemlerde sanatta görülen büyük gelişmelerin, ne toplumun genel gelişimiyle ne de örgütlenmesinin maddi, temel ve iskelet yapısıyla doğrudan ilişkisi vardır" Marx
alıntısıyla savunulabilir mi? zannetmiyorum...

Bir öneri: Devrimden haberi olmayan bir karakterin (Mert Fırat) sosyalist dönemde ekonomik, sosyal, kültürel değişimi-dönüşümü, kapitalist yaşam tarzı ile sosyalist yaşam tarzı arsındaki gelgitler, bir geçiş dönemi üzerinden devrimden sonrası anlatılsaydı iyi bir film olabilirdi, ama geç kalmış bir öneri.

Halksız devrimin komik filmi, komedi olsaydı neyse derdik.
www.halksanat.org alıntısıdır.
DEVRİMDEN SONRA FİLM FRAGMANLARI


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder