Bolşevik Devrimi şimdi kesinlikle Rusya halkının genel devriminin bir
parçasıdır. İki ay öncesine kadar Maksimalistler, olayların durulmamasını,
geleceğe doğru ilerleyişe ara verilmemesini ve ulaşılabilecek bir nihai çözüme
–burjuva çözüme– izin verilmemesini sağlamak zorunda olan etkin eylemcilerdi.
Şimdi bu Maksimalistler, iktidarı ele geçirdiler, kendi diktatörlüklerini
kurdular ve sosyalist bir çerçeve yaratıyorlar. Devrim, zaten elde edilmiş
muazzam kazanımlar temelinde, kafadan çarpışmalar olmaksızın, uyumlu olarak
gelişmeye devam edecekse, bu çerçeve içerisine yerleşecektir.
Bolşevik
Devrimi, olaylardan çok ideolojilerden oluşur. (Bu nedenledir ki, günlük
olaylara ilişkin bildiğimizden daha fazlasını öğrenmeye aslında gereksinimimiz
yok.) Bu devrim, Karl Marx’ın Kapital’ine karşı bir devrimdir. Rusya’da Marx’ın
Kapital’i proletaryadan daha çok burjuvazinin kitabıydı. Çünkü olayların önceden
belirlenmiş bir yolu nasıl izlemesi gerektiğinin; proletaryanın kendi
ayaklanmasını, kendi sınıf istemlerini, kendi devrimini düşünebilmesinden önce,
Batı tipi bir uygarlığın kurulmasıyla Rusya’da bir burjuvazinin nasıl gelişmek
ve bir kapitalist çağın nasıl açılmak zorunda olduğunun eleştirel bir kanıtı
olarak duruyordu Kapital. Ama olaylar, ideolojilerin üstesinden geldi. Olaylar,
tarihsel maddeciliğin yasalarına göre Rusya’da tarihin nasıl gelişeceğini
belirleyen eleştirel şemanın yanlışlığını kanıtladı. Bolşevikler, Karl Marx’ı
reddediyorlar. Onların apaçık eylemleri ve fetihleri, tarihsel maddeciliğin
yasalarının sanılabileceği ve sanıldığı kadar katı olmadığına tanıklık
etmektedir.
Bununla birlikte, bu olaylarda bile bir yazgı var.
Bolşevikler, Kapital’in bazı önermelerini reddetseler de onun hayat veren içkin
düşüncesini reddetmiyorlar. Bu insanlar “Marksist” değil, hepsi bu. Onlar,
Usta’nın yapıtlarını, asla tartışılmaz dogmatik ifadelerden oluşan bir öğreti
kurmak için kullanmadılar. Onlar Marksist düşünceyi yaşıyorlar. Alman ve İtalyan
idealizmini devamını temsil eden o düşünce, Marx’ta pozitivist ve doğalcı
örtülerle lekelenmiş olsa da, ölümsüzdür. Bu düşünce, tarihte egemen etken
olarak, saf ekonomik olguları değil, insanı, toplumlar içindeki insanları,
birbiriyle ilişki halindeki, birbiriyle uzlaşmalara varan, bu ilişkiler
(uygarlık) sayesinde kollektif, toplumsal bir irade geliştiren insanları
görmektedir. Bu irade, ekonominin yönlendirici gücü haline gelene ve nesnel
gerçekliği –yaşayan, hareket eden ve insanların iradesinin belirlediği yere ve
belirlediği biçimde yönlendirebilecek bir volkanik püskürtünün akışına benzeyen
nesnel gerçekliği– biçimlendirinceye dek ekonomik olguları anlamaya,
değerlendirmeye ve kendi iradelerine uydurmaya çalışan insanları görmektedir.
Marx, önceden görülebilecek olanı öngördü. Fakat Avrupa savaşını, daha
doğrusu savaşın bu kadar uzun süreceğini veya bu sonuçları doğuracağını önceden
göremedi. Tarifsiz acılar ve sefalet içinde geçen üç yıllık bir dönemde, bu
savaşın Rusya’da böyle kollektif bir halk iradesi doğuracağını önceden göremedi.
Böyle bir kollektif iradenin oluşması için, olağan zamanlarda, toplum içinde
adım adım ilerleyen uzunca bir nüfuz etme süreci gereklidir; geniş çaplı bir
sınıf deneyimi gereklidir. İnsanlar tembeldir, önce dışsal olarak
korporasyonlarda ve birliklerde, sonra da kendi düşünceleri ve iradeleri
içerisinde örgütlendirilmeye gereksinimleri vardır…[2] dışsal dürtünün aralıksız
devamı ve çokyönlülüğü gerekir. Olağan koşullarda, Marksist tarihsel eleştiri
yasalarının, gerçekliği kavraması, yakalaması ve aydınlatmasının nedeni işte
budur. Olağan koşullar altında, kapitalist dünyanın iki sınıfı, gittikçe
keskinleşen bir sınıf mücadelesi içerisinde tarihi yaratırlar. Proletarya,
yoksulluğunun ve sıkıntılarının kesinlikle farkındadır ve yaşam koşullarını
iyileştirmek için burjuvaziyi sıkıştırır. Mücadeleye girişir, burjuvaziyi üretim
tekniklerini iyileştirmeye ve proletaryanın acil gereksinimlerinin
karşılanmasına daha elverişli hale getirmeye zorlar. Sonuç, iyileştirme uğruna
önünü ardını düşünmeden bir sürüklenme, üretim temposunun hızlanması ve topluma
yararlı nesnelerin sürekli biçimde artarak üretilmesidir. Bu gidiş, birçoklarını
sokağa atar, öyle ki atılanların gereksinimlerini daha da acil kılar. Kitleler
her zaman bir karışıklık hali içerisindedirler ve bu kargaşadan çıkarak
düşüncelerine belli bir düzen verirler. Kendi potansiyellerinin, toplumsal
sorumluluğu omuzlama kapasitelerinin gittikçe daha çok bilincine varırlar ve
kendi yazgılarının hakimi olurlar.
Olağan koşullar altında olan şey işte
budur. Olayların belli bir düzenlilikle tekrarlandığı zamanlarda; tarihin benzer
evrelerden –anlam ve değeri gittikçe karmaşık ve zengin hale gelse de benzer
evrelerden– geçtiği zamanlarda olan budur. Fakat Rusya’da savaş halkın iradesini
harekete geçirdi. Üç yıl boyunca biriken acıların bir sonucu olarak, halkın
iradesi, neredeyse bir gece içinde tek bir irade haline geldi. Açlık kapıda
bekliyordu. Açlıktan ölmek herkesin başına gelebilirdi. Açlık, onmilyonlarca
insanı bir vuruşta paramparça edebilirdi. İlk devrimden sonra, halkın iradesi,
ilkin mekanik olarak, sonra etkin ve bilinçli olarak tek bir irade haline
geldi.
Sosyalist propaganda, Rusya halkını, başka ülkelerin
proleterlerinin deneyimiyle ilişkiye soktu. Sosyalist propaganda, proletaryanın
tarihini; kapitalizme karşı mücadelelerini; onu öylesine sefil hale getiren
kölelik zincirinden tümüyle kurtulmak, yeni bir bilinçle yoğrulmak ve bugün
henüz girmekte olduğu bir dünyanın tanığı olmak için gereken upuzun çabalar
dizisini bir anda çarpıcı bir biçimde canlandırabilirdi. Rusya halkının
iradesini yoğuran şey, sosyalist propaganda idi. Rusya halkı, İngiltere
tarihinin Rusya’da tekrarlanmasını, burjuvazinin yükselmesini, sınıf
mücadelesinin başlamasını, böylece sınıf bilincinin biçimlenmesini ve kapitalist
dünyanın nihai çöküşünün sonunda onları da etkilemesini neden beklemek zorunda
olsundu ki? Rusya halkı, hiç değilse onun bir kesimi, bu deneyimlerden düşünce
olarak zaten geçmişti. Rusya halkı, bu deneyimlerin de ötesine geçti. Nasıl Batı
dünyasıyla aynı üretim düzeyine hızla gelmek için Batı kapitalist deneyiminden
yararlanacaksa, kendini kanıtlamak için düşüncede geçtiği bu deneyimlerden de
yararlanacaktır. Kapitalist ölçülere göre, Kuzey Amerika İngiltere’den daha
gelişkindir. Çünkü Kuzey Amerika’daki Anglo-Saksonlar, İngiltere’de ancak uzun
bir evrim sonucu ulaşılan düzeyi başlangıç noktası alarak yola koyuldular.
Sosyalist olarak eğitilmiş Rusya proletaryası, şimdi, İngiltere’nin bugün
eriştiği en yüksek düzeyden yola çıkarak kendi tarihini yapmaya başlayacaktır.
Sıfırdan başlamak zorunda olduğu için, başka yerlerde zaten tamamlanmış olandan
başlayacak ve Marx’ın, kollektivizmin zorunlu koşulu olarak düşündüğü ekonomik
olgunluk düzeyine erişmeye yönelecektir. Devrimciler, hedeflerinin tümüyle
gerçekleşmesi için gerekli koşulları kendileri yaratacaktır. Üstelik, bu
koşulları, kapitalizmin geçmişte becerebildiğinden daha da hızlı
yaratacaklardır. Sosyalistlerin, burjuva düzeninin kusurlarını ve zenginliği
çarçur edişini vurgulamak için bu düzene yöneltmiş olduğu eleştiri, şimdi
devrimciler tarafından, aynı hatalara düşmemek ve en iyisini yapmak için
kullanılabilecektir. Bu, başlangıçta yoksulluk ve acının paylaşıldığı bir
kollektivizm olacaktır. Fakat bir burjuva rejimi [kurulmuş olsaydı da – ç.] aynı
yoksulluk ve acıları miras alacaktı. Kapitalizm, dolaysızca, Rusya’da
kollektivizmden başka bir şey yapamazdı. Aslında bugün hiçbir şey yapamazdı.
Çünkü hoşnutsuz ve kavgacı bir proletaryayla, ekonomik bozulmanın getirdiği
acıları ve sıkıntıları başkalarının yerine artık taşıyamayacak bir proletaryayla
dolaysızca yüz yüze gelirdi. Şimdi, soyut ve insani terimlerle bile, Rusya’da
sosyalizm haklı kılınabilir. Barıştan sonra onları bekleyen zorluklar, eğer
proleterler işlerin kendi denetimlerinde olduğunu hissederlerse ve kendi
çabalarıyla bu zorlukları olanaklı en kısa sürede azaltabileceklerini
bilirlerse, işte o zaman taşınabilir.
Sanılır ki, Maksimalistler bu
uğrakta, biyolojik bir gerekliliğin kendiliğinden ifadesidirler –Rusya halkı
korkunç bir felakete düşmemiş olsaydı da, yeniden doğuşu için gerekli muazzam
çabaya dalan Rusya halkı aç kurtların pençesini çok daha az hissetseydi de ve
Rusya birbirini parçalayan vahşi yaratıkların oluşturduğu muazzam bir salhaneye
dönmeseydi de, sanılır ki, Maksimalistler iktidarı zaten almak zorundaydılar.
Avanti!’nin 24 Aralık 1917 Milan baskısında Antonio Gramsci
imzasıyla yayımlandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder