Kadın Cinayetlerinde Yeni Eğilimler Üzerine

kadin-cinayetleri-erdal-gezikNamus kavramı Türkiye’de kadın odaklı şiddetin açıklamasında sihirli bir formül olarak kullanılmaktadır. Son dönemlerde bu yönde tanık olduğumuz şiddet haberleri bu sihirli kavramın geçerliliğini sorgulamamız için ilginç veriler sunuyor. Gazetelere yansıdığı kadarıyla haberdar olduğumuz şiddetin aldığı biçimler, kadın cinayetleri içerisinde geleneksel namus cinayetlerinin giderek azaldığına işaret ediyor. Bu ön tespiti sınamak için iki döneme (2005 ve 2011 yılları) ait toplam 32 cinayetin karşılaştırması yapıldı. Bu verilerden çıkarak şu sonuçları şimdiden formüle edebiliriz:
- Kadına yönelik şiddet uygulamalarında geleneksel namus cinayetlerinin oranı dikkate değer bir ölçüde düşmektedir.
- Kadına yönelik şiddet (artık), geleneksel namus cinayetlerinde olduğu gibi belirli bölgelerle veya belirli bölgelerden gelen insanlarla sınırlı olmayıp, tüm Türkiye’yi kapsamaktadır.
- Namus cinayetlerinde şahit olduğumuz sosyal çevrenin meşrulaştırıcı rolüne, günümüz cinayetlerinde olduça az oranda rastlanmaktadır.
- Kadınlara yönelik artarak devam eden eş ve sevgili cinayetlerini ‘namus cinayetleri’ yerine ‘crime passion’ (tutku cinayeti) olarak nitelendirmek daha gerçekçi olacaktır.
Bu sonuçlara nasıl varıldığının detaylarına girmeden önce geleneksel namus cinayetlerinin kısa bir izahını vermek gerekmektedir.

Cinayetlerin Sınıflandırılması
Batı literatüründe ‘kültürel suçlar’ (cultural delicts) olarak adlandırılan cinayetler, Türkçede ‘töre cinayetleri’ olarak geçmektedir. Popüler dilde töre cinayetleri, ‘namus cinayetleri’ olarak adlandırılır. Pratikte ise namus yüzünden öldürme olaylarına ‘cinayet’ denilmez, çünkü işleyenler ve sosyal çevre bunu cinayet değil bir düzeltme olayı olarak görür ve cinayet ‘temizleme’ olarak adlandırılır. Bu yüzden cinayeti işleyen kişi çevresine, ‘kız kardeşimi öldürdüm’ veya ‘eşimin canına kıydım’ demez; kısaca ‘namusumu temizledim’ der.
Peki, bu ‘namus temizleme’ eylemi hangi biçimlerde karşımıza çıkar? Birçok çeşidi olan bu cinayet türünün kadına yönelik olanları dört alt gruba ayrılabilir:
1)Bekar kızların öldürülmesi: burada, bakireliğini evlenmeden önce kaybetmiş, evden kaçmış, erkeklerle ilişkilerinde rahat davranan ve bu yüzden ‘adı çıkmış’ veya ‘hafif’ yaşam alışkanlıkları olduğu iddia edilen kız çocukları hedeftir. Bakireliğin kaybedilmiş olması şart değildir, o yönde şüpheler de cinayet için yeterli olabilir. Kimi zaman bakireliğini tecavüz sonucu kaybetmiş kızlar da bu tür cinayetlere de kurban gidebilirler. Cinayetleri genelde erkek kardeşler, babalar veya baba tarafından erkek akrabalar işler. Yalnızca namus ve şeref ahlakının yaygın olduğu bölgelerde karşılaşılır.
2) Eş cinayetleri: zina yapan kadının öldürülmesi en sık karşılaşılan cinayetlerdendir. Burada eşin bizzat zina yapmış olması her zaman kanıtlanmış olmayabilir. Birçok kez şüphe veya aldatılma hissi cinayete kadar gidebilir. Kimi gruplarda (örneğin Araplarda ve Kürtlerde) erkek bu durumlarda eşini kendisi öldürmez, ailesine teslim eder ve kadın ailesindeki erkeklerce öldürülür. Eş cinayetleriyle dünyanın her yerinden karşılaşılır; şiddettin, namus ahlakından mı yoksa erkek egemenliğinin bir sonucu mu olduğu tartışmalıdır. Namus ahlakının etkili olmadığı ülkelerde bu tür cinayetler ‘crime passion’ (kıskançlık veya tutku cinayeti) olarak adlandırılır.
3) Annelerin öldürülmesi: Boşanmış ya da eşini kaybetmiş kadınlara karşı erkek çocukları tarafından işlenen cinayetler bu gruba dahildir. Eşleri olmayan kadınların erkeklerle yeniden ilişki yaşama durumları, erkek çocuklar tarafından ‘namussuzluk’ olarak algılanır ve anneye yönelik cinayete yol açabilir. Türkiye’de kimi yörelerde kadın boşandıktan veya eşini kaybettikten sonra da kayınlarının namusu olarak görülür. Bu yüzden yeniden evlenmesine izin verilmez. Bu tür cinayetler çok az olmakla beraber yalnızca namus ve şeref ahlakının yaygın olduğu bölgelerde görülür.
4) İntiharlar: nedenleri her zaman açık olmasa da araştırmalar bazı gruplarda intiharların da namus ve şeref ahlakının sonuçları olduğunu gösteriyor. Namus konuları etrafında yapılan dedikodu ve psikolojik baskı kişinin onurunu zedelediğinde bu sonuç oluşabilir. Böylesi intiharlar iki grup kadında görülmektedir: a) evli kadınlar; b) genç kızlar. Kadın intiharlarının özellikle bazı bölgelerde artış göstermesi dikkat çekicidir. Bu yönteme, namus cinayeti yüzünden ailenin erkek üyelerinin herhangi bir cezayla karşı karşıya kalmaması için başvurulduğu varsayılır.
Burada sıralanan cinayet türleri yalnızca kadının hedef seçildiği namus cinayetlerini içermektedir. Oysa namus meselerinde kurban her zaman kadın değildir. Erkek sevgili, tacizci veya laf atan kişinin kurban olması da hayli yaygındır. Bazı durumlarda ise erkek ve kadın birlikte hedef seçilirler. Bu, kadın veya kız üyeler üzerinden yapılan müdahaleye, çift cinayetle cevap vermeyi içerir: burada hem kadın hem dostu hedef olur. Kız kaçırma, zina gibi durumlarda bu tür cinayetlerle karşılaşılır. Ayrıca az sayıda da olsa erkeklere yönelik kadınlar tarafından işlenen cinayetler de vardır. Keza bazı durumlarda erkek intiharlarıyla da karşılaşılır; fakat bu şeref ahlakına uygun bir davranış olarak görülmez. Kurban sayılarının cinsler bazında dağılımı konusunda şu söylenebilir: her ne kadar çok sistematik rakamlar olmasa da namus meseleleri yüzünden öldürülen erkek ile kadın sayısı eşit gibidir.
Özetlenecek olursa, Türkiye’de kadına yönelik namus cinayetlerinin şu berlirgin özellikleri sıralanabilir:
1) Namus cinayetleriyle özellikle sosyal bağların güçlü olduğu ve genel anlamda şiddettin tüm sorunların çözümünde etkin olduğu bölgelerde daha çok karşılaşılır. Bu bölgeler Türkiye için şöyle sıralanır: Doğu ve Güneydoğu, Doğu Karadeniz ve İç Anadolu.
2) Namus cinayetleri kırsal bir fenomen olsa da, göçlerle birlikte günümüzde bir şehir olgusuna dönüşmüştür. Bu tür cinayetleri büyük şehirlerde işleyenler de genelde yukarıda sıralanan üç bölgeden gelen insanlardır.
3) Her ne kadar namus cinayetlerinde önemli oranda erkek kurban olsa da, bu olgu ve onun adına işlenen cinayetlerin toplumsal algılanışı kadın ve kız çocukları üzerinden yürür.
4) Namus cianeyetleri bireysel cinayetler değildir. Fenomenin kollektif boyutları da vardır. Zira katilin bağlı olduğu sosyal grup(lar) hem hazırlık aşamasında cinayete yardımcı olurlar hem de cinayet işlendikten sonra zanlıyı sahiplenmek, cinayeti meşrulaştırmak gibi işlevler yerine getirirler.
5) Kadın açısından alındığında tipik namus cinayetleri şunlardır: bekar kızların kendi erkek kardeşleri veya babaları tarafından öldürülmeleri; evli kadınların kendi ailelerinin erkek fertleri (baba, erkek kardeş, amca çocukları) tarafından öldürülmeleri; erkek çocuklar tarafından işlenen anne cinayetleri; ve çok az da karşılaşılsa gizli ilişki sonrası doğan bebeklerin öldürülmesi.
Kadın Cinayetlerinde Güncel Veriler

2011 Türkiye’sinde işlenen kadın odaklı cinayetlerin bu saptamalarla ne derecede uyum içinde olduğunu test edebilmek için, bu yılın mayıs ve haziran aylarında işlenen 32 cinayet haberi incelendi[1]. Veriler, Sabah gazetesinin internet sayfalarından alınmıştır.
1) Derlenen toplam 32 olayda ölüm sayısı 38, yaralı sayısı ise 8’dir. Ölenlerin 20’si erkek, 18’i kadındır; yaralılardan ise 4’ü kadın ve 4’ü erkektir.
2) Cinayetlerin işlendiği şehirler şunlardır: Bartın, Balıkesir (Burhaniye), Elazığ (Kovancılar), Konya (Selçuklu, Merkez), Kırıkkale, Manisa, İstanbul (Tuzla, Sultanbeyli, Fatih, Sultanbeyli) , Kırklareli, İzmir (Merkez, Konak), Osmaniye, Tekirdağ (Çerkezköy), Kayseri, Balıkesir, Sivas, Muğla (Dalaman, Milas), Adana (Merkez, Seyhan), Denizli, Hatay, Erzurum, Samsun, Mersin (Tarsus), Bursa (Osmangazi), Giresun (Görele, Espiye), Batman.
3) Katil ile mağdur arasındaki ilişkinin düzeyi: 32 cinayetin 15’i evlilik aşamasında veya evlilik sonrası ve eş tarafından (3’ü evlilik sonrası boşanma aşaması ve boşanma sonrası), 8’i sevgilik aşamasında, 1 tanesi nişanlılık aşamasında, 6 tanesi nikahsız birliktelikte; 1 tanesi imam nikahlı birliktelikte ve 1 tanesi de kız isteme aşamasında.
4) Cinayetleri işleyenlerin yaş ortalaması: 35,2. Kurbanların yaş ortalaması: 30,18’dir. Zanlılar ağırlıklı olarak 21-30 yaş grupları arasındadırlar. Bunları, sırasıyla 31-35 ve 51-55 yaş grupları takip ediyor. En genç zanlı 20 yaşında iken en yaşlısı 77 yaşındadır. Kurbanlar ise ağırlıklı olarak sırasıyla 15-20 ve 21-30 yaş gruplarından oluşuyor. En genç kurban 15, en yaşlısı ise 73 yaşındadır.
5) Cinayetlerde zanlı olarak sevgili veya eş ilişkisi dışında aile veya öteki fertlerin dahil olduğu yalnız 5 durum söz konusu: Birinde (Batman'da) bir baba kızıyla gezen şahsı öldürüyor; ikincisinde, ailelerin evlenmelerine izin vermediği iki sevgilinin kaçmaları izleyen çifte cinayet; üçüncüsünde cinayet erkek kardeş tarafından kız kardeş ve sevgilisine yönelik olarak işleniyor. Her üç vaka da Doğu bölgelerinden göç etmiş kişilerce gerçekleştiriliyor. Osmaniye’de gerçekleşen dördüncü vakada ise erkek kardeş, kız kardeşinin erkek arkadaşını vuruyor. Son olarak Balıkesir’de bir bekçi parkta gördüğü sevgililere fuhuş yapıyorsunuz diye sataşıp erkeği bıçaklayarak öldürüyor.
6) Yaşanan 4 erkek intiharında ise durum şöyle: Denizli’de tartışma sonrası ilk önce eşini öldüren sonra intihar eden bir koca; Sultanbeyli’de evli bir kadına aşık olan fakat reddedilince kadını, kadının kızını ve kendisini öldüren bir adam; Giresun’da evlilik teklifini reddeden kızı ve kendisini öldüren bir adam; ve İstanbul’da yaşadığı gizli aşkın duyulması üzerine sevgilisini öldürüp intihar eden bir kişi.
7) Aile ve sevgili cinayetlerinin nedenleri: kıskançlık, şüphe, boşanma istemi veya evlilik reddi ağırlıklı nedenler arasında. Sebebi aktarılmamış tartışma sonrası işlenen cinayetler de mevcut.
8) Cinayetlerin 15’inde bıçak ve 14’ünde silah kullanılmış. Ayrıca 2 cinayet boğma ve biri de döverek gerçekleştirilmiş.
9) Cinayetlerin 19’u şehirlerde, 11’i ilçelerde ve 2’si köylerde işlenmiş. Bunlardan 15’i ev, 12’si sokakta, 3 tanesi iş yerinde, 1 tanesi kahvede ve 1 tanesi de hastanede gerçekleştirilmiş.
2011 yılına ait bu veriler geleneksel namus cinayetleri açısından şu sonuçları çıkartabiliriz:
1) Tam anlamıyla geleneksel namus cinayetleri olarak nitelenebilecek vakaların sayısı oldukça azdır. Bu tarz cinayetleri işleyenler halen ağırlıklı olarak ‘Doğu’ kökenlidirler.
2) Cinayetlerin büyük bölümü eşler ve sevgililer arasında işleniyor ve bunlar arasında namus cinayeti olarak nitelendirebileceğimiz cinayetlerin sayısı oldukça düşük. Örnekler, bu vakaların daha çok ‘crime passion’ grubuna girdiğine işaret ediyor.
3) Cinayetlerin önemli bir bölümünün sevgili, nikahsız birliktelik veya gizli aşk gibi durumlarda işlenmesi dikkat çekici.
4) Bu veriler arasında erkek kardeş veya baba tarafında işlenmiş kız çocuğu cinayeti olmaması önemli bir veri; keza anne cinayeti ile evlilik dışı bebek cinayetinin olmamayışı da. Tesadüf gibi görünen bu durum, geleneksel namus cinayetleri arasında yer alan bu cinayet türünün ortadan tamamen kalktığına değil azaldığına işaret ediyor.
5) Cinayetlerin coğrafi olarak tüm Türkiye’yi kapsaması, bu 4 saptamayı destekliyor. Cinayetlerin işlendiği yerler, güçlü aile yapıları veya alışagelmiş namus cinayetlerinin yoğunlukla işlendiği bölgeler dahiline girmiyor.
6) Cinayetlerin birkaçı dışında sosyal çevrenin dayanışmasına işaret eden veri yok; veya işlendikten sonra da namus cinayetlerinde gördüğümüz sosyal destek yok.
7) Cinayet yerlerinin büyük çoğunlukla şehirler ve kısmen de ilçeler olması, bunun bir şehir fenomeni haline geldiğini gösteriyor.
8) Cinayet işleyen erkeklerden intihar edenlerin sayısı dikkat çekici. Bu namus ve şeref ahlakına uygun bir davranış olarak görülmez. Bu durum, cinayeti işleyenlerin bile, kendi eylemlerinin sorumluluğunu taşıyamayacak bir ruh hali içinde olduklarına işaret ediyor.
namus cinayetlerinde değişim
2011 yılına ait verileri, 2005 yılında işlenen cinayetlerle karşılaştırmak, 2011 yılı için yapılan saptamaları sınama olanağını verecektir. 2005 yılının şubat ve mart aylarında işlenmiş 32 cinayetin başlıca özellikleri şunlardır[2].
1) Olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı 30, yaralanan sayısı ise 17’dir.
2) Ölenlerden 14’ü erkek, 16’sı kadınken yaralananlardan 12’si erkek 5’i kadındır.
3) Zanlıların yaş ortalaması 28,7, hayatını kaybeden veya yaralananların yaş ortalaması 26,8’dir.
4) Zanlılar ve kurbanlarda en fazla öne çıkan yaş grubu 20-25 arasıdır; cinayet işleyenlerde ikinci dikkat çeken grup 50 yaş üzeri olurken, kurbanlarda 15-20 ile 40-45 yaş arası dikkati çekmektedir. En genç zanlı 13 en yaşlısı ise 54 yaşında; en genç kurban 2 ve en yaşlısı 50 yaşındadır.
5) Olaylarda zanlıların kurbanlarla ilişki düzeyi şöyledir (parantez içinde kaç kez rastlanıldığı verilmiştir): erkek kardeş (6), koca (6), kız babası (5), sevgili (3), kız tarafı (3), kadınların kayın biraderleri (2), annelerini öldüren erkek çocuklar (2), kadın eş (2), erkeğin kayın pederi (1), kadının kayın peder (1), bebeğini öldüren anne (1).
6) Olayların 15’i evlilik içinde (zina, aldatılma şüphesi, geçimsizlik), 10’u evlilik öncesi ilişkilerden dolayı (sarkıntılık, sevgili hayatı yaşama, kız kaçırma gibi), 7’si ise evlilik sonrası (boşanma veya ayrılma istemi sonrası) gelişmiştir.    
7) Cinayetlerin 18’inde silah, 9’unda bıçak kullanılmıştır. Yanı sıra 2 kişi boğularak ve bir kişi işkence ile öldürülürken, bir kişi kaba dayakla yaralanmıştır.
8) Olayların yaşandığı mekanlar (rakamlar parantez içinde verilmiştir): ev (17), sokak (10), iş yeri (2), otel (2), adliye binası (1).
9) Vakaların meydana geldiği yerleşim yerleri: şehir (24), ilçe (7), köy (1)
10) Olayların yaşandığı şehirler: Adana (7), İstanbul (4), Samsun (2), Diyarbakır (2), İzmir (2), Elazığ (2), Urfa (2), Eskişehir (1), Balıkesir (1), Adapazarı (1), Konya (1), Sivas (1), Aksaray (1), Antalya (1), Trabzon (1), Yalova (1), Malatya (1). Ayrıca bir cinayet de Berlin’de işlenmiştir. Şehirlerde işlenen cinayetlerin zanlılarından 3’ünün Urfa kökenli, birisinin de Manisa kökenli olduğu belirtilmiştir.
11) Zanlıların kökenleri hakkında verilen bilgilere göre ortaya şöyle bir bölgesel dağılım tablosu çıkmaktadır: Doğu ve Güneydoğu (10), İç Anadolu (4), Doğu Karadeniz (3), Marmara (3), Ege (1). Adana, İstanbul, İzmir gibi şehirler göç alan şehirler olduğundan olaylara katılan kişilerin buralara hangi şehirden göç ettiklerine dair bilgi bulunan durumlarda cinayet bu şehrin (kaynak şehir) bulunduğu bölgeye kaydedilmiştir.
2005 yılına ait verilerle 2011 yılı verileri karşılaştırıldığında çıkan sonular şunlardır:
1) 2005 ile karşılaştırıldığında toplam ölüm ve yaralı sayısında ciddi bir değişiklik olmadığı görülür; yalnızca ölüm sayısı 2011 yılında artış gösterirken, yaralı sayısı azalmıştır.
2)Zanlı ve mağdurların ortalama yaş orantısında ciddi bir yükselme vardır; keza kurbanların ve zanlıların yaş dağılımı da daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor. (Ortalamanın ve dağılımın artmasında 2011 yılında daha fazla aile içi, eş cinayetinin gerçekleşmiş olması etkili olabilir mi? Kadın cinayetleri her yaştan evliliklerde karşılaşılan bir fenomene dönüşmektedir.)
3) 2011 yılında cinayetler eş ve sevgili ağırlıklıyken, 2005 yılında erkek kardeş, baba, erkek çocuk ve kadın tarafının aile fertlerinin rolü çok daha belirgin. Bu açıdan bakıldığında, 2005 yılında işlenen cinayetlerin geleneksel namus cinayetleri ile çok daha uyumlu oldukları söylenebilir.
4) En önemli değişimlerden birisi de cinayetlerin bölgesel dağılımında göze çarpıyor: 2005 yılında geleneksel yapıların varlığını sürdürdüğü Doğu ve Güneydoğu bölgeleri ağırlıkta iken, 2011 yılında bu bölgelerin payı oldukça azalmış durumda. Eş ve sevgili cinayetleri Türkiye’nin her tarafında karşılaşılabilen cinayetler.
5) Yine önemli bir farklılık intihar olgusunda karşımıza çıkıyor. 2005 yılında zanlı erkeklerin intiharları yokken 2011’de 4 zanlının intiharı sözkonusu.
6) Olayların yaşandığı mekanlar dikkate değer bir değişim göstermiyor: cinayetler önemli ölçüde ev ve sokaklarda işleniyor.
7) Keza cinayetlerin ağırlıklı bölümü şehirlerde işlenirken 2005 yılıyla karşılaşıldığında ilçelerde de artış söz konusu.
sonuç ve tartışma
Her ne kadar burada yapılan karşılaştırma kısa bir dönem için yapılmış hızlı bir yorum olsa dahi, eldeki veriler, Türkiye’de son dönemlerde dikkatleri çeken kadın cinayetlerinde, farklı yöntemlerinin ağırlık kazandığına işaret ediyor. 2011 yılının mayıs ve haziran ayı için toplanan veriler, kadın cinayetlerinde klasik namus cinayetlerinin payının oldukça düşük bir seviyeye indiğini gösteriyor. Buna karşın dünyanın her tarafında karşılaşılan ve ‘crime passion’ (tutku cinayetleri) olarak adlandırılan şiddet biçimlerinin sayısının arttığına tanıklık etmekteyiz. Erkek kardeş veya babanın zanlı olduğu cinayetler azalırken sevgili, eş ve birlikte yaşamın farklı biçimleriyle (nikahsız birliktelik, gizli aşk gibi) bir arada yaşayan kişilerin işlediği cinayetlerin sayısındaki artış bunun bir ifadesidir. Başka bir deyişle, Türkiye’de popülar adıyla ‘namus cinayetleri’ ‘Doğu’ ve Güneydoğu’ kökenli kişilerce işlenen cinayetler olmaktan çıkıp, ‘kadın cinayetleri’ olarak tüm Türkiye’ye ait bir fenomene dönüşmüştür. Cinayet sayılarındaki artışın önemli bir nedeni bu dönüşüm olabilir.
Namus cinayetlerinde sosyal çevre cinayet öncesinde ve sonrasında cinayeti onaylayan yanıyla varlığını hissettiriken, 2011 yılı Türkiye’sinde işlenen cinayetlerde sosyal çevrenin cinayet öncesi veya sonrası etkisi oldukça azalmıştır. Cinayeti işleyen eş, sevgili, eski eş veya gizli aşık genelde bunu kıskançlık, tutku veya reddedilme gibi durumlarından sonra işliyor. Burada karşılaştığımız birçok cinayet, rahatlıkla patolojik vaka olarak da adlandırılabilir. Sosyal çevrenin cinayetlere verdiği desteğin azalmasının bir nedeni de buradaki değişim olmalıdır. Belki bu yüzden de cinayet sonrası zanlı intiharlarıyla 2011 yılında daha fazla karşılaşıyor.
Namus ahlakı her ne kadar kadın açısından keskin cinsel davranış sınırları belirlese de, bu ahlakın sosyal boyutu bazı koşullarda bu cinayetleri engelleyen bir işlev de yerine getirebiliyordu.. Oysa günümüzde şehirleşmenin ivme kazanması ve sosyal ilişkilerin zayıflamasıyla bu koruyucu güç de azalmaktadır. Koca veya sevgilinin insafına terk edilmiş bir kadının sığınabileceği devlet kurumları ise geleneksel ilişkilerin ve ahlakın içerdiği bazı koruyucu ve engelleyici rolleri henüz devralmış değil.
Bir son söz olarak şunu da eklemek gerekiyor. Cinayetler hakkında yürütülen tartışmalar halen kadın merkezli yapılmaktadır; oysa cinayetlerin çok önemli bölümü erkekler tarafından işleniyor ve kurbanların yaklaşık olarak yarısını erkekler oluşturuyor. Bu yüzden tartışmalara erkek dünyasını veya erkek odaklı alanı dahil etmek, sorunun anlaşılması ve çözümü konusunda yardımcı olacaktır. Aksi takdirde önümüzdeki dönemde daha fazla sevgili, koca veya eski eş cinayeti ile karşılaşacak; farklı cinayet türlerine tanıklık edecek, bu cinayetlerde daha fazla sayıda kurban verecek, patolojik eş/sevgili cinayetleri ve erkek intiharlarında daha fazla artışa şahit olacağız. Elimizdeki verilerin gösterdiği doğrultu buna işaret ediyor.

   Erdal Gezik


(Kaynak: http://erdalgezik.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder