Zero (2010) (Kısa Film) - İZLE

Yönetmen: Christopher Kezelos
Ülke: Avustralya

imdb: 7.2
Süre: 13 dakika
Dil: İngilizce
Senaryo: Christopher Kezelos
Müzik: Kyls Burtland
Görüntü Yönetmeni: Matthew Horrex
Yapımcılar: Christine Kezelos
Ödüller: 4 ödül ve 1 adaylık

Seslendiren: Nicholas McKay

Konu: Sayılarıyla kişilerin hükmettiği dünyada, Sıfır sürekli önyargı ve zulümle karşı karşıyadır. Onun hayatını değiştirecek bir şansla karşılaşana kadar yanlız bir yolda yürür. Bu şans bayan bir sıfırla karşılaşmasıdır. Onlar birlikte, hiçbirşeyinde gerçekte birşey olabileceğini azim, cesaret ve sevgi ile kanıtlarlar.

Emel Mathlouthi - DİNLE

“Bulimik hastaları misali, Joan Baez, Bob Dylan, Şeyh İmam ve Marcel Khalife gibi onlarca müzisyeni bir arada dinleyerek büyüdüm.” Tunuslu şarkıcı Emel Mathlouthi, müzikal oburluğunu bu şekilde izah ediyor. “Demek ki hayatımın en güç dönemi bu dönemmiş” diye devam ediyor, Mısır Daily News’e verdiği mülâkatta.2004’te Mathlouthi, kendi Tunus ağzı ile şarkılar yapmaya başlıyor. 2006’da da Paris’e taşınıyor.Şarkıları yüreği sarsan notalarla örülü. Müziği heavy metal ile hard rock arasında salınıyor ama bu müzik türlerinin daha hazin örneklerini andırıyor. Anavatanlarından mahrum Filistinliler için dillendirdiği ağıt Naci en Palestine (Filistin’de Doğdum) bunlardan biri.
(Bu şarkı) “çingeneleri anlatıyor, onların hikâyesinden bahsediyor." Esasında şarkı Naci en Alamo isimli başka bir şarkıdan uyarlama. Mathlouthi, çingenelerin de vatansız olmaları üzerinden Alamo (Aşk) kelimesi yerine Filistin’i koyuyor ve şarkıyı mahrumiyetin ağıtına dönüştürüyor.
Ancak öte yandan ona göre, burada müstehzi bir durum söz konusu, zira “belki de vatansızlık çingeneler için bir tercih meselesi iken, Filistinliler için değil.”
Naci en Alamo, çingene yönetmen Tony Gatlif’in çektiği Vengo isimli filmde kullanıldı ilk kez. Mathlouthi, bu türden film müzikleri seslendirmeyi sürdürdü.
“Sinemayı seviyorum. Çok film izliyorum, bu sayede de ilginç müzikler keşfediyorum.”
Bu türden film müzikleri arasında Fatih Akın’ın Cennetin Kıyısında filminden aldığı Ben Seni Sevdiğumi isimli Karadeniz türküsü de var. Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı’nda kullanılan Ederlezi şarkısı da repertuarında yer alıyor.
Etkileyici sesiyle Kürtçe Ahmedo parçasını seslendiren Tunuslu sanatçı Emel Mathlouthi, anadil ve kimliklere verdiği önemi şarkılarında dile getiriyor. Mathlouthi, anadil yasağının verdiği acıyı hayal bile edemediğini belirterek, "bu nedenle Kürt halkının mücadelesi benim varlığımı en derinden altüst ediyor" diyor.
Bu şarkıların önemli bir bölümü vatansız insanlara ait ya da onlarla ilgili. “Belki de benim hassasiyetim de bu yönde” diyor Mathlouthi ve ekliyor: “Çünkü bu şarkılar çok derin. Şarkıları söyleyen ya da yazan insanların ıstırabı beni söylemeye mecbur ediyor.”
Filistin davası, şarkıcının kalbinde çok özel bir yere sahip. İsrail’in Gazze’yi bombalaması sonrası Mathlouthi, Malkit (Bulamadım) isimli şarkısını bestelemiş: “Tek kelime bulamadım” diye başlıyor şarkının sözleri ve devam ediyor:

'Eşek kulaklı' Midas

         Kral Midas, Gordion kentinde yaşamış efsanevi Frigya kralıdır. Kral oluşu gibi yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojiler yazılmıştır. Yaşamı boyunca acılar çekmiş olan Midas, "eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle" ünlenmiştir.         Kral Midas, Ankara civarında kurulmuş olan Frigya'da M.Ö. 738 - M.Ö. 696 yılları arasında Gordion olarak bilinen kentte yaşamıştır. Midas, hem tarihi kişiliği hem de mitolojik efsaneleri ile oldukça ünlüdür. Bu söylencelerden birisi meşhur "eşek kulaklı Midas"dır. Yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas'ın ana karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas'ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır. Halkından utanan Midas'ın sürekli olarak başına geçirdiği bir "serpuş"la gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazanmıştır.
          "Antik Telmesos'tan başlayıp, Ankara'da sona eren kader çizgisinin ünlü yolcusu Kral Midas'ın acı dolu yaşam öyküsü" demir çemberli tekerlerin aşındırdığı Kral Yolu'nda bir gün eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan gence yaşlı annesi ve orman işçisi babası eşlik etmektedir. Annesinin doğduğu Telmesos'u bugünkü Fethiye'yi ve liman kenti Patara'yı arkalarında bırakalı günler olmuştu. Bey dağlarını ve Batı Toroslar'ı aşıp kuzeye Frig ülkesine doğru yönelmektedirler. Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kralın yerine geçecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım ister. Kahinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion'a arabasıyla ilk giren kraldır. Kral Midas'tır artık O. Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frig kralları ya Gordios ya da Midas olarak anılırdı. Ele geçirilen çok az belgeye dayanarak başkent Gordion'un Gordios ünvanlı bir kralın kurduğunu, Midas'ın ise bundan sonra krallık yaptığı tahmin edilmektedir.

SOSYALİST DÜŞÜNME VE SOSYALİST TİYATRO

Duvara Karşı Tiyatrosu
              Tüm sanat akımları bir düşünme biçiminin, bir dünya görüşünün hayatı anlama ve anlatma biçimleridir. Dolayısıyla; bir sanat akımı ifadesini bulduğu düşünme şeklinin ve böyle düşünen bireylerin toplum içinde yayılmasına hizmet eder. Eski Yunan tiyatrosunun yaptığı buydu, gerçeküstücülerin, varoluşçuların ve hatta dadacıların yaptığı da buydu. Değişik toplumsalşartlara bağlı olarak oluşan tüm tiyatro biçimleri ve akımlarıda bu duruma dahildir ve bir yaşam kültürünün ve bir düşünmeşeklinin yayılmasına hizmet eder.
Eski Yunan dünyası, köleci toplum düzenleri ve sermaye birikimleri sayesinde onlardan önceki uygarlıkların bilgi birikimlerini de iyi değerlendirerek yüzyıllar sonra bile seviyesine erişilemeyecek bir uygarlık yarattı. Yaşamsal üretimlerini ve gündelik işlerini kölelerine yaptıran Yunanlılar ekonomik zenginliklerinin de etkisiyle düşünmeye ve savaşmaya bol bol zaman buldular. Savaşmak çok değilse de, düşünmek ve boş zaman felsefe ve sanatın önünü açtı. Eski Yunan toplumu bu iki alanda bir hayli ilerledi. Tabii tiyatro da bundan nasibini aldı. Bu dönemde tiyatro sanatı tüm tarihinin en parlak zamanlarından birini yaşadı Yunanistan’da.

Man On Wire / Teldeki Adam - İZLE

IMDB Puanı: 8.0/10
Yapım: 2008 ~ ABD , İngiltere
Tür: Belgesel , Suç
Yönetmen: James Marsh
Senaryo (Kitap): Philippe Petit
Görüntü Yönetmeni: Igor Martinovic
Görüntü Yönetmeni: J. Ralph
Oyuncular: Paul McGill , Alan Welner , Annie Allix , Ardis Campbell , Aaron Haskell
Süre: 1 saat 30 dk
Gösterim Tarihi: 13 Mart 2009 (Türkiye)
Konusu: James Marsh ın çok bahsedilen merak edilen muhteşem belgeseli..1974 de Philippe Petit New York un En muhteşem kuleleri olan İkiz kulelerin arasında bulunan telin üstüne ilk kez ayak basmış oldu..1 saate yakın orada dans etti ve daha sonra tutuklanıp pskolojik değerlendirme yapılması için hapse girdi.. O hep kulelerin hayalini kurdu ve bu hayali gerçekleştirme yollarını.. İkiz kulelere ulaşmak ve aralarına tel yerleştirmek ipi ermek gereken eşyaları binaya sokabilmek Sallanma oranlarını ve ruzgarın gücünü hesap etmek derken Petit sabah 7;15 te 411 metre yukseklikte tele ilk adımını atar..

Amida'nın düşleri - Yusuf Nazım

İşte geldim sana Amida!
        Yüreğimde, sınırsız bir kardeşlik hasretinin şarkısını söyleyerek dayandım kapılarına. Sana olan dayanılmaz özlemimi gidermeye geldim sonunda...
Şimdi, kaybettiğim düşlerimi arıyorum sende. Bizi ortak bir hayata bağlayan düşlerimizi. Bereketli topraklarında yüzyıllardır onulmaz cefalarla korkusuzca büyüttüğün, uğruna nice bedeller ödediğin, bir büyük insanlık hayaliyle bu yeryüzü cennetine sayısız hayatlar bağışladığın düşlerini arıyorum senin Amida.
         Sur diplerinde çocuklar, telaş içinde koşuyorlar, yorgun suretlerini yüzlerinde ağır bir dünya yükü gibi taşıyarak. Biliyorum, siftahsız gitmemek evlerine biricik hayalleri. Büyümüş de sanki küçülmüş figürleri gibi bu hayatın; öylesine sessiz, öylesine masum. Bakışları, sanki hayal içinde hayal satıyorlar. Taş kaldırımlara uzuyor gölgeleri sere serpe.
         Bilmiyorlar, niye yavuklu gibi onlara mesken oluyor dağlar. Niye durduk yerde kaçakçıya, eşkıyaya çıkıyor adları. Niye düğün dernek yerine, ölüm haberleri yer alıyor manşetlerde gençlerin.
Ahh, Amida! Bunlar senin çocukların mı yoksa? Gülüşleri eksik, yürekleri ince.. Yolcuyum bu diyarda, keşke biraz daha kalabilsem sende Amida. Keşke biraz daha bilsem seni, biraz daha tanısam, biraz daha anlasam; hani o duvar diplerinde çocukları, yürekleri yangın yeri kadınları; dertleri çok, dermanı yok, düşleri yarım kalmış genç kızları…
         Amida’nın düşlerini arıyorum; ıssız sokaklarında, bazalt taşlarıyla döşenmiş eski kaldırımlarında, birbirine büzülerek sokulmuş, korkuyla nefes alır gibi gecekondularında…

Çözüm Ararken Kürtleri Anlamak…- Mustafa Sönmez

Gündemin ilk sırasında yine Kürt sorunu ve “çözüm” için çabalar var. CHP’li iki milletvekilinin , komisyonlar kurulması için Meclis Başkanı Çiçek’e öneri vermeleri ile başlayan süreç RTE ile Kılıçdaroğlu’nun buluşması ile ilerledi ve “çözüm” konusunda iyi niyet ifadelerinin ardından, RTE, CHP’ye, “MHP’yi ikna edin, olmazsa biz bir araya gelebiliriz” diyerek kapıyı araladı. MHP için, “Kürt sorunu” diye bir şey zaten yok ve bunu bir sorun olarak niteleyenler zaten hıyanet içinde. Dolayısıyla, MHP, bu bahiste el freni.
Konu “çözüm” olunca, “Hangi çözüm ?” sorusunu tartışmaya geçemeden adımlar ikişer üçer atlanıyor, akla ilk gelen “reformlar” üstünden tartışmaların dehlizlerine dalınıyor. Kürt siyasetinin aslarından Leyla Zana’nın, “Bu sorunu çözse çözse Erdoğan çözer” kerametinde bulunması, Kürt mahallesini iyice karıştırdı. Bunca yılı bulan, Kürt halkının kendi gücüyle, binlerce cana mal olan mücadele ile kazanımlarından hiç dem vurmadan, RTE’ye bahşedilen bu keramet de neyin nesi, diye açık ya da örtük eleştiriler geldi Zana’ya…
Çözüm, çözüm…Hangi çözüm ? Sorunu doğru tanımlamada, beklentileri doğru okumada mutabakat var mı? Çözüm diye ortaya konan şey Kürtçeyi seçmeli dersler arasına almak mı? Demeçlerden anlıyoruz ki, Kürtçe, seçmeli ders olarak, yeni eğitim sisteminin ikinci dörtlük diliminde haftada iki saat , “yaşayan diller ve lehçeler” adı altında verilecekmiş. Ama bunun için en az 10-12 kişilik talep gelmesi de gerekiyormuş. Anadilde eğitim mi istiyordunuz , alın size anadil!..Anadiline, yabancı dil muamelesi yapılması hangi Kürdü isyan ettirmez? Daha 18-20 yaşında kendini dağa vurmuş, insanlık dışı şartlarda yaşamayı öğrenmiş, ölmeyi, öldürmeyi göze almış bir Kürt gencine “çözümünüz bulundu, Kürtçe artık seçmeli ders” müjdesini verdiğinizde, “çözüm”ü sunmuş ve silahı bırakmaya ikna etmiş mi olacaksınız ? Kargalar bile güler buna…

Kertenkele /Marmoulak /The Lizard - İZLE

Yapım: 2004 - İran  
IMDB Puanı: 8.2  
Tür: Aile, Dram, Komedi  
Yönetmen: Kamal Tabrizi  
Senaryo: Peyman Ghassemkhani  
Oyuncular: Parviz Parastui, Bahram Ibrahimi, Shahrokh Foroutanian  
Müzik: Mohammad Reza Aligholi 
Süre: 1 saat 55dakika  
Konusu: Kendi çapında bir hırsız olan Rıza, yattığı hapishaneden molla rolü yaparak çıkmayı başarır. Fakat bu kılık değiştirme işi sandığından da uzun sürünce etrafındakiler ona saygı duymaya başlar. Sonunda küçük bir cemaatin başına geçecek olan hırsız Rıza, bilmediği bu vaaz verme işini, Tarantino’nun Pulp Fiction (Ucuz Roman) filmine kadar getirecektir. İran sinemasından ilginç bir örnek teşkil eden Kamal Tabrizi’nin filmi, rejimle dalga geçen oldukça muhalif bir içerik barındırıyor. Babilkulesi iyi seyirler diler...

Kuantum Fiziği ve Düşünce Dünyamızın Kontrolü - Prof. Dr. Mustafa EROL

“Yaşamdaki temel amacımız nedir?”… sorusunun en mantıklı cevabı sanırım “Mutlu olmak” olmalıdır. Istisnasız tüm insanların yaşlısı genci, yoksulu zengini, Paris'lisi Izmir'lisi…ne kadar farklı yaşam tarzlarına sahip olursak olalım ne kadar farklı çevrelerde yaşarsak yaşayalım temelde ihtiyaçlarımız aynıdır. Ancak günlük yaşam içinde hepimizin sıkıntıya girdiği oldukça mutsuz olduğu adeta aşılması imkansız bazı sorunları vardır. Bu sorunlar dış etkenlere bağlı olabileceği gibi büyük bir oranda aslında kendi düşünce sistemimizin ortaya çıkardığı sorunlardır. Bu nedenle gerçekte insanoğlu sorunları aşmaya çalışırken en büyük mücadeleyi yine kendisine karşı vermektedir. Karşılaştığımız sorun nedenli büyük yada aşılmaz olursa olsun aslında düşünce sistemimizin ortaya çıkardığı ve dolayısıyla da yine beynimizin çözebileceği sorunlardır. Burada esas olan insanın düşünce sistemini değiştirmesi yada sorunu çözebilecek şekilde soruna adapte etmesidir. Bu ise gerçek anlamda zihinsel, bedensel eğitim ve ciddi çalışma gerektirmektedir. Insanın mutluluk sorunu felsefe, psikoloji, nöroloji, psikiyatri, sosyoloji, fizik…gibi aslında bütün bilimlerin ortak sorunudur.
İnsan düşüncesinin oluştuğu ve yönetildiği yer olan beynimiz bilindiği gibi yaşamımıza dair olumlu yada olumsuz her şeyden adeta sorumludur. Bu durumda bütün mesele beynimizin işleyiş mekanizmasının çözümlenmesi düşüncelerin nasıl oluştuğunun ve nasıl yönetildiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu ise sadece nörologların yada tıp biliminin altından kalkabileceği bir sorun değildir. Zaten şuan kadar da bu alanda fazlaca bir yol kat edilememiştir.

Captain Abu Raed - İZLE

IMDB Puanı: 7.3/10
Tür: Dram
Yönetmen: Amin Matalqa
Oyuncular: Nadim Sawalha,
Rana Sultan, Hussein Al-Sous
Müzik: Austin Wintory
Süre: 1 saat 42dakika

Abu Raed isimli eski bir havaalanı çalışanı, çöplerin içinde bir uçak kaptanı şapkası bulur. Yoksul hayatı ve kendisi gibi olan komşu çocuklarıyla sık sık bir araya gelen yaşlı adam, bu şapkayı takar ve gerçekleştiremediği hayallerini onlarla paylaşmaya başlar. Büyük bir zevkle dinledikleri bu iyi insanın hikayeleri, çocukların düş dünyalarını derinden etkileyecektir.
Fakirliğe rağmen iyi insan olarak kalabilmenin çok farklı dille aktarıldığı film, Sundance Festivali dahil 14 ödüle layık görüldü. Dramatik ögelerin başarı ile işlendiği Ürdün yapımı film, iyi seyirler dileriz...

“İNSANLIK KENDİ MEZARINI KAZIYOR”

“İnsanlar kendilerine çeki düzen vermezse, Dünya hızla bir felakete doğru ilerleyecek.” Bu cümle, çeşitli ülkelerden ve alanlardan bir grup uzmanın imzasıyla dün Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmanın özeti.
Araştırmaya göre, Dünya 12 bin yıl önce buzulların çekildiği dönemden bu yana görülmemiş değişikliklere doğru hızla ilerliyor. Bu süreçte yaşanacak en kritik gelişmelerden biri önemli türlerin nesillerinin tükenmesi olacak.
Berkeley’de bulunan California Üniversitesi’nde biyoloji profesörü olan Anthony Barnosky, LiveScience’a yaptığı açıklamada, “Yüzyılın sonunda Dünya’nın bambaşka bir yer olma ihtimali çok yüksek” dedi.
Toplam 18 kişilik ekibin bulgularını özetleyen Barnosky, yeni gezegenin yaşamak için pek hoş bir yer olmayacağını ifade etti.
“İĞNE DELİĞİNDEN GEÇİYORUZ”
Barnosky, “Bu değişim dönemini insanlığın iğne deliğinden geçmeye çalıştığı bir uyum sağlama süreci olarak düşünebilirsiniz. İğnenin deliğinden geçerken siyasi çatışmalar, ekonomik sorunlar, savaş ve kıtlıkla karşı karşıya kalabiliriz” diye konuştu.
Uzmanlar iklim değişikliği, ekoloji ve Dünya’nın kırılma noktaları üzerine olan araştırmaları inceledi. Sonuçta bazı eşik noktalarında çevreye daha fazla baskı uygulamanın sonuç getirmediği, gezegenin bu baskılara tahmin edilemez şekillerde yanıt verdiği ortaya çıktı. Bunun da büyük küresel dönüşümleri tetiklediği ifade edildi.

Ölümsüz Anlar – İZLE

Everlasting Moments (2008) 
-Türkçe Dublaj- 
Tür : Dram
Yönetmen : Jan Troell
Senaryo : Jan Troell , Niklas Rådström
Görüntü Yönetmeni : Jan Troell , Mischa Gavrjusjov
Müzik : Matti Bye
Yapım : 2008, İsveç / Danimarka / Norveç / Finlandiya / Almanya
Süre: 131 dk.
Oyuncular: Maria Heiskanen (Maria Larsson) , Mikael Persbrandt (Sigfrid Larsson) , Jesper Christensen (Sebastian Pedersen) , Emil Jensen (Englund) , Ghita Nørby (Bayan Fagerdal) , Hans Henrik Clemensen (Bay Fagerdal) , Callin Öhrvall (Maja Larsson)
1900′lerin başında İsveç’teyiz. Halkın savaş ve yoksullukla boğuştuğu, sosyalist hareketlerin yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı bir dönemde, işçi sınıfından bir ailenin yaşamlarına şahit oluyoruz. Alkolik kocasının davranışlarından bunalan Maria, piyangodan kazandığı fotoğraf makinesini kullanmaya başlayınca, hayatının bir anlamı olduğunu yavaş yavaş keşfetmeye başlar. Tüm yaşadığı zorluklar arasında fotoğraf çekmek Maria için tutunabileceği ufak bir umut olmuştur.
İsveç’te sosyalist hareketlerin ortaya çıkmaya başladığı dönemi bir aile üzerinden başarılı bir şekilde anlatan Ölümsüz Anlar, kadının aile ve toplum içindeki yerine, işçi sınıfının yaşadığı politik ve ekonomik baskılar gibi konulara da değiniyor. Film, İsveç’in adayı olarak Oscar yarışına da gönderilmişti. Babilkulesi iyi seyirler diler...

Fidel Castro: Samimi bir açıklama

Kısa bir süre önce, 28 Mayıs günü gerçekleşmiş olan Uvero Muharebesi’nin yıldönümüydü. Bu olay sırasında yaşananlara dair bazı temel bilgileri açıklamak benim için bir görev.
O sıralarda “Kızıl sakal” lakaplı Manuel Piñeiro, Santiago de Cuba şehrine bir kamyon dolusu silahla birlikte geldi. Devrimciler olarak Batista güçlerine karşı yapılacak saldırıya hazırlanıyorduk. 26 Temmuz Hareketimizin ulusal ölçekteki sorumlularından Frank Pais, bu cephanenin önemli bir bölümünü büyük zorluklar aşarak Sierra Maestra Dağlarına getirmişti. Sierra Maestra Dağlarında genç devrimci hareketimiz küllerinden yeniden doğmaktaydı.
Öğrenme süreci zorluydu. Yavaş yavaş ilk zaferlerimizi kazanıyor, hem cephanemizi hem de destekçilerimizi artırıyorduk. Köylülerin içindeki devrimcilerden Eutimio Guerra’nın ihanetinin yıkıcı etkilerine karşı koymaya çalışıyorduk. Tüm engellere rağmen ve Frank Pais’in gönderdiği kadrolar sayesinde ilk büyük ölçekli silahlı birliğimizi oluşturmuştuk. Camilo Cienfuegos önderliğinde öncü birliği, Efigenio Ameijeiras komutasındaki artçı birliğine sahip bir vurucu güce sahiptik. Muharebenin yapıldığı bölgeye mükemmel uyum sağlayan birliklerimiz “Kızıl sakal” tarafından gönderilen silahlarla başarılı olacaktı.

İsyanda 'Kameraya dikkat'!

İsyanda 'Kameraya dikkat'!Syntagma Meydanı'ndaki isyanın üzerinden bir yıl geçti. Protestocuların multimedya ekibi 'Kameraya Dikkat' aktivistlerinden Vassilis Chryssos 'medya stratejileri'ni anlattı.
Yunan halkının Syntagma (Anayasa) Meydanı’ndaki isyanının üzerinden bir yıl geçti. Geçen yaz, binlerce insan iki ay boyunca her akşam halk meclislerinde toplanmış, her pazar da sokaklara dökülüp hükümetin IMF ve AB işbirliğinde giriştiği ‘kurtarma’ planlarını protesto etmişti. Oluşturdukları halk meclisleri, hiçbir gazeteciyi Syntagma Meydanı’na sokmama kararı almıştı. Devletin ve büyük şirketlerin güdümündeki kanal ve gazetelere karşı, ‘tabandan gazetecilik’ örneği kendi multimedya ekiplerini kurdular.
‘Kameraya Dikkat’ (Mind the Cam) ekibinden Vassilis Chryssos, aslen çevre mühendisi. Ekiptekilerin birçoğu gibi profesyonel bir gazeteci değil, hobi olarak fotoğraf ve video çekiyor. Fakat Vassilis’in de anlattığı gibi isyan sırasında önemli olan ortaya mükemmel görüntüler çıkartmak değil, çabuk davranmak: “Ana akım medya, eylemcileri molotof, taş atarken gösteriyor, polis şiddetini ise görmezden geliyordu. Biz de buna karşı kendi görüntülerimizi olabildiğince çabuk sosyal medyada yaymaya çalışıyorduk.Sokaklarda ‘erişim noktaları’ kurduk: Bazen bir kafe, bazen internetin çektiği bir köşeye kurulmuş bir masa... Laptoplarla sahadan gelen malzemeleri hemen montajlayıp internete aktarıyorduk. Bir de ‘postacılarımız’ vardı. Sahadan ayrılamayan fotoğrafçı ve kameramanlara boş hafıza kartı götürüyor, dolu hafızayı bize getiriyorlardı.”

Latin Amerika’da kürtaj –Cüneyt Göksu

Küba dışındaki Latin Amerika ülkelerine kadın hakları Katolik gericiliğine kurban. Kürtaj Venezüella, Brezilya, Arjantin, Bolivya ve Şili’de yasak
Ülke gündeminin ortasına kürtaj konusu öyle bir getirildi ki, biz bunları yeniden tartışa dururken, acaba Latin Amerika\'da kürtaj konusu nasıl düzenlenmiş diye araştırasım geldi. 
Önce Küba!
Kürtaj Küba\'da, devrimin ardından, 1965\'ten beri bir kadın hakkı olarak kanunla düzenlenmiş. Altını çizerek söylemeliyim ki, anayasada, bir kadın hakkı olarak yer alıyor ve “Hamileligin 10. haftasından önce kürtaj yapılabilir, sonrası için tıbbi sebepler gözetilmelidir ve gösterilmelidir” diyor. “Halk Sağlığı kurumları dışında uygulanan kürtaj işlemleri ise ancak gerekli görülürse yapılabilir” diye bir de not bulunmakta.
Uluslararası İletişim Enstitüsü\'nün 2006\'da, Küba\'da, 4000 kadınla yaptığı bir ankete göre, bu ülkedeki kürtaj oranlarının geçmişe göre azaldığı yönünde sonuç açıklanmış. Yapılan anketin anafikri, “kadınların bu yöntemi kullanmak için, tabii ki can atmadıkları veya mutlu olmadıkları, ama bir çözüm olarak ellerinde böyle bir hak olmasından memnun oldukları” şeklinde…

Purdestan: Düşmanların her türlü saldırısına yıkıcı yanıt vereceğiz


İran İslam Cumhuriyeti Kara Kuvvetleri Komutanı Ahmed Rıza Purdestan, düşman tehditlerinin sürdüğüne, milletin ve devletin sağduyulu olması gerektiğine değinerek, düşmanın her türlü saldırısına sert ve yıkıcı karşılık verileceğini belirtti.
IRNA’ya konuşan Purdestan “bugün silahlı kuvvetler her türlü tehditle mücadele etmek için kalite, güç ve potansiyel açısından çok üstün konumdadır. Bugün silahlı kuvvetlerin savaş hazırlığı en üst düzeydedir ve ülkemizi tehdit etmek isterlerse kesinlikle bizim karşılığımız daha sert ve yıkıcı olacak” dedi.
Silahlı kuvvetlerin, düşmanların yazılım tehditleri karşısında her zaman hazır olduğuna işaret eden Purdestan “bu tehditlere karşın uzman güçlerimiz çok çaba sarfetti. Şu anda kara kuvvetlerin ihtiyacı olan tüm savunma ve teçhizatlarımız yurt içinde üretilmektedir” dedi.

İki Tutam Saç: Dersim'in Kayıp Kızları - İZLE

Yapım: 2010 – Türkiye
Tür: Belgesel, Dram
Yönetmen: Nezahat Gündoğan
Senaryo: Kazım Gündoğan, Nezahat Gündoğan
Yapımcı: Yapım 13 Prodüksiyon
     1937 – 38 Dersim harekâtıyla birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere verilen kızlar, yıllar sonra bir belgesel film aracılığıyla aileleriyle buluştu. Bugün 80’li yaşlarını süren Huriye ve Fatma’nın ailelerine kavuşma süreçlerini anlatan İki Tutam Saç: Dersim’in Kayıp Kızları belgeseliyle halen köklerini arayan başka kızlar ve kızlarını arayan başka ailelerin duyguları da perdeye yansıyor...
     Kemalistler muhtemelen bu yazıdan ve filmden pek hazzetmeyecek ama ‘gerçek’, üstünden ne kadar zaman geçerse geçsin karşımıza bir anda tüm çıplaklığı ve korkunçluğuyla dikiliveriyor işte. Çeşitli vaatler karşılığında beraberce kurtuluş mücadelesi verdiğimiz Kürtlere Cumhuriyet kurulduktan sonra bir anda ‘sayım suyum yok’ deyiveren Atatürk, hasta yatağında ‘haberi yokken’ gerçekleşen Dersim Katliamı’nın da nereden bakarsak bakalım aktörlerinden biri ne yazık ki...

Protestonun coğrafyası -Immanuel Wallerstein


Dünya sınıf mücadelesi: Protestonun coğrafyası


Protestonun coğrafyası hızla ve sürekli olarak değişiyor. Birden çıkıveriyor ve sonra ya bastırılıyor, ya uzlaşılıyor ya da tükeniyor. Ve bu yaşanır yaşanmaz, yine bastırılabileceği, uzlaşılabileceği ya da tükenebileceği bir başka yerden patlak veriyor. Ve sonra, sanki dünya çapında bastırılabilmesi mümkün değilmiş gibi üçüncü bir yerde patlak veriyor

Dünya ekonomisinin artı-değer üretimi anlamında genişlemekte olduğu iyi zamanlarda, sınıf mücadelesi de yumuşar. Hiçbir zaman ortadan kalkmaz ama işsizlik seviyesi düşük oldukça ve alt katmanların reel gelirleri çok küçük seviyelerde bile olsa arttıkça, günün kuralı toplumsal uzlaşıdır.
Ama ne zamanki dünya-ekonomi durgunlaşır ve gerçek işsizlik fark edilir biçimde artar, bu, pastanın küçülmekte olduğu anlamına gelir. O zaman şu soruyla karşı karşıya geliriz: Bu daralmanın yükü ülke içinde ve ülkeler arasında kimin sırtına yıkılmalıdır? Sınıf mücadelesi şiddetlenir ve er ya da geç çatışma açıktan sokaklara taşar. Dünya-sistemde 1970’lerden bu yana ve en yakıcı biçimde 2007’den beri yaşanmakta olan şey budur. Şu ana kadar, en üst yüzde 1’lik katman kendi payını koruyor ve işin doğrusu daha da artırıyor. Bu da kaçınılmaz olarak yüzde 99’un payının düşüşte olduğunu gösteriyor.
Küresel bütçede bölüşüm kavgası temel olarak iki başlık altında ilerler: vergiler (kim, ne kadar ödeyecek) ve nüfusun büyük çoğunluğunu ilgilendiren sosyal güvence ağı (eğitim, sağlık harcamaları ve ömür boyu gelir güvenceleri). Bu mücadelenin görülmediği herhangi bir ülke bulunmamaktadır.

Dönüş / The Return - İZLE

Yapım: 2003 ~ Rusya  
IMDB Puanı: 8.1/10
Tür: Dram, Psikolojik
Yönetmen: Andrei Zvyagintsev
Oyuncular: Konstantin Lavronenko, Galina Petrova, Ivan Dobronravov
Müzik: Andrei Dergachyov
Süre: 1 saat 45 dk
Senaryo: Aleksandr Novototsky , Vladimir Moiseyenko
Yapımcı: Dmitri Lesnevsky
Görüntü Yönetmeni: Mikhail Krichman
      Andrey ve Ivan isimli iki erkek kardeş, babalarının onları terketmesi sonucu çocukluktan beri birbirlerine tutunarak yaşamıştır. Günün birinde çıkagelen babalarını tanımamalarına rağmen, annelerinin onay vermesiyle birlikte zaman geçirmeye başlarlar. Bu durumu küçük kardeş Ivan kabullenmez; Andrey ise gidişatına bırakır. Ivan’ın kararlı duruşu, babalarının kötü davranışlar sergilemesiyle psikolojik bir gerilim yaratacaktır.
 Rus sinemasının dram türünde çekilen en iyi filmleri arasında gösterilen ve sade bir konuyla birlikte, az diyaloglara rağmen çok şey anlatan bir yapım. Yabancı Film dalında, Altın Küre Ödülüne aday gösterilen ve bunun yanında 28 adet başka ödüle layık görülen bu yapımı Babil kulesi olarak sizlere sunuyoruz. İyi seyirler.

Kaplan: AKP kendi inancına göre ideolojik zam uyguluyor


      BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan, AKP Hükümeti'nin zam-vergi politikasını eleştirerek, "AKP, ideolojik zamlara ağırlık verdi. Kendilerince zararlı buldukları her şeyin fiyatlarını artırmaya başladılar" dedi. Kaplan, alkol ve tütüne uygulanan zamların 'ideolojik' olduğuna dikkat çekerek, üretici ve tüketicinin hükümet tarafından mağdur edildiğini, yabancı şirketlerin yararlanacağı politikaların geliştirildiğini kaydetti.

TBMM Plan Bütçe Komisyonunda gündeme gelen yasa tasarısı ile birlikte sigara ve alkol fiyatlarına yeni zamlar uygulanacak. Zammın yüzde 15 civarında yansıyacağı öğrenildi. AKP Hükümeti, mart ayında akaryakıta yüzde 7, doğalgaza yüzde 8, elektriğe ise yüzde 19 oranında zam uygulamıştı. Mart ayındaki bu zamlardan sonra, şimdi de alkol ve sigaraya yönelik uygulanmaya hazırlanılan fiyat artışları, yeni bir enflasyon dalgasına sebep olma riski taşıyor.

THY Morarıyor Çalışana Patlıyor - Mustafa Sönmez

         AKP rejiminin ‘başarı öyküleri’nden biri olarak sergilenen THY’nin, aslında nasıl şişirilmiş bir balon olduğu, Hava- İş üyesi çalışanları ile sürdürülen toplu sözleşme-grev sürecinde ortaya döküldü. Akaryakıtından uçağına, her tür ekipmanından donanımına kadar dışa, dış kaynağa bağımlı olan sivil havacılığın, likidite bolluğu dönemlerinde ucuz kaynakla büyütülmesinin ceremesi , küresel kriz ile birlikte ödenmeye başlandı. THY’nin döviz borçları, her kur zıplaması ile birlikte THY’yi de zıplatmaya başladı. Yüzde 51 hissesi borsada  alınıp satılan THY’nin mali yapısı daha çok mercek altına alınır oldu. 2010  net karını 286 milyon TL olarak açıklayan THY, ne olduysa 2011 karının 18,5 milyon TL’ye düştüğünü bildirdi hissedarlarına. Ancak, öyle de değilmiş. Kamuoyunu Aydınlatma Platformu(KAP)’a yaptığı açıklamada kazın ayağının öyle olmadığı, 1 milyar 40 milyon TL zarar edildiği bildirildi. Bildirimde şöyle denildi; 01.01.2011-31.12.2011 hesap dönemine ait konsolide finansal tablolara göre 18.516.632 TL net dönem karı elde edilmiş olup, yasal kayıtlara göre elde edilen net dönem zararı ise 1.040.827.727 TL’dir. .. 2011 yılı mali sonuçları neticesinde hissedarlara kar dağıtımı yapılamayacaktır”.
THY’nin, yaklaşan küresel krizi dikkate almadan dış borçlanmaya giderek genişlemesi  başını daha çok ağrıtacağa benzer. 2009 sonunda 134 olan toplam uçak sayısı 2010 yılısonunda 158′e, 2011 yılısonunda da 180′e ulaşmıştırçıkarıldı. 2010 sonunda 130 olan dış hat destinasyon sayısı ise 19 artışla 2011 yılısonunda 149′a yükseltildi. İyi de bu genişlemenin mali yükü, değirmenin suyu ? Bu konuda ise  KAP’a yapılan bildirimde şöyle deniliyor; “…uçak alımları ile ilişkili olan finansal kiralama borçlarının toplam yükümlülüklere oranı ise  yüzde 66′dır. 2011 yılında gerçekleşen uçak girişleri nedeniyle önceki yıla göre ABD Doları olarak maddi duran varlık değerindeki artış oranı yüzde 50 olmuştur. Aynı dönemde, uçaklarla ilişkili ve ağırlıklı olarak ABD Doları bazlı finansal kiralama borçlarındaki artış oranı da yüzde 56 gibi yüksek bir orandadır.”

Bu Son Olsun - İZLE

Vizyon tarihi:  6 Ocak 2012
Yönetmen: Orçun Benli
Oyuncular: Volga Sorgu Tekinoğlu, Mustafa Uzunyılmaz, Orhan Eskin, Hazal Kaya
Tür: Komedi , Dram
Yapım yılı: 2012
Dağıtımcı: Özen Film
Filmin Konusu: Yaşar, Apo, Kovboy Ali, Cevat ve Ertuğrul’un hayattaki tek gayeleri, karınlarını doyurmak ve en büyük tutkuları olan şaraptan bir gün bile olsun ayrı kalmamaktır.Günübirlik yaşayan bu beş kişi, gayelerine ulaşabilmek için zamanın fırtınalı politik atmosferinden dahi faydalanmasını bilir.Sokaklarda yaşayan bu beş evsiz 12 Eylül 1980 sabahı geldiğinde sokağa çıkma yasağı ile karşı karşıya kalırlar.Ancak onların gidebilecekleri tek evleri vardır; o da yine sokaklardır.
     Orçun Benli’nin yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı film olan Bu Son Olsun,12 Eylül’e mizahi bir bakış atıyor.Filmde beş evsiz arkadaşı canlandıran Mustafa Uzunyılmaz, Orhan Eşkin, Ferit Kaya,Volga Sorgu ve Ufuk Bayraktar’a Engin Altan Düzyatan, Hazal Kaya ve Deniz Uğur gibi isimler de eşlik ediyor…
      Yönetmen, Albert Camus’un “birisinin cenneti bir başkasının cehennemidir” sözü üzerinden önermede bulunan “Bu Son Olsun” isimli uzun metraj sinema filmi projesi, evsiz, sokaklarda yaşam mücadelesi veren beş insanın 12 Eylül Askeri Müdahalesi sonucu ilan edilen sokağa çıkma yasağı karşısında düştükleri durumu anlatır.  12 Eylül 1980 sabahı Türkiye yıllar sonra yeniden Hasan Mutlucan türküleriyle uyandı.Siyah-beyaz televizyonlarda arzı endam eden bir paşa huzur ve güven ortamını sağlamak içun ordunun yönetime el koyduğunu, sendika ve partilerin kapatıldığını ve ikinci bir emre kadar sokağa çıkmanın yasak olduğunubildiriyordu.Peki çıkmanın yasak olduğu o sokaklar sizin tek eviniz ise…

The Bambir (Seçkiler) - DİNLE

Bambir ve müzikle aşılan sınırlar
      'Taşın müziğini yapıyoruz' diyen Ermeni rock grubu Bambir, Ermeni müziğinin makamlarını rock müziğiyle buluşturuyor. İnsanların sınırlara ihtiyacı olmadığını belirten Bambir, "Elbette ki politikacıları etkileyebilecek bir gücümüz yok ama biz zaten bir şekilde insanlarla bir araya gelip sınırları aşmaya çalışıyoruz" diyor. 
       30 yıllık hikayesi olan bir grubun devamcıları olarak müzik yapan Bambir, "Bizi Türkiye'ye bağlayan çok şey var. Öncelikle Bambir sözcüğü. Bambir çok eski bir enstrüman. Eskiden kilisedeki rahipler ve dervişler bunu çalardı. Türkiye'de de sufiler aynı enstrümanı çalıyor. Türkiye'de Bendir deniyor. Ama şuan da bambir çelloya çok yakın bir enstrümana verilen isim. Yüzyıllarca vurmalı enstrümana verilen isim şimdi telli bir çalgıya verilmiş. 6 telli bir enstrümanmış çellodan farklı olarak" diyorlar.
       Eski ismiyle Jeninagan (Kümrü -Gümrük) şehrinde büyüyen Narek Barseghyan, Arik Grigoryan ve Arman Kocharyan, 9-10 yaşlarından itibaren müzikle ilgilenmeye başlıyorlar. Birkaç yıl geçtikten sonra bu daha profesyonel hale geliyor.
      Rock müziğin güçlü ve enerjik bir yapısı olduğunu söyleyen Narek Barseghyan, "Bizim yaptığımız müzikte de müzik aracılığıyla sizi iki dakika içinde 18. yüzyıla taşıyabiliyoruz. O dönemin makamlarına gidip o gücü alabiliyorsunuz. Bu durum müzik terapileri gibi bir şey ve birden bire farklı bir yüzyıla gidip oranın gücünden besleniyoruz" diyor.

Gökyüzü Kadar Kırmızı (2006) - İZLE

IMDB Puan : 7.8/10Tür : Dram
Orjinal adı: Rosso come il cielo

Yönetmen: Cristiano Bortone
Senaryo: Cristiano Bortone, Paolo Sassanelli, Monica Zapelli
Görüntü Yönetmeni: Vladan Radovic
Müzik: Ezio Bosso
Oyuncular: Francesco Campobasso, Luca Capriotti, Marco Cocci, Simone Colombari, Alessandro Fiori, Simone Gullì, Andrea Gussoni, Michele Iorio, Patrizia La Fonte, Francesca Maturanza, Norman Mozzato, Paolo Sassanelli
Süre: 96 dk.

Yıl 1970. Mirco Toskanalı ve sinemaya çok düşkün bir çocuktur. Bir kazada görme yetisini kaybeder. Dönem İtalya’sında yasalar kör insanları özürlü olarak görür ve onların devlet okuluna gitmelerine izin vermez ailesi de onu kendisi gibi görme engelli çocukların eğitim gördüğü bir enstitüye gitmesi konusunda zorlar.
Burada küçük çocuk eski bir bant makinesi bulur ve onunla sesleri kaydederek hikâyeler üretir. Çocukların kendi yeteneklerini kullanırken ne kadar istekli ve yaratıcı olduklarını kanıtlayan çok çarpıcı bir İtalyan yapıtı. Babilkulesi iyi seyirler diler.