Dünyanın neredeyse geneline hakim olan kapitalist sistemde ekonomik sömürünün hiçbir etnik temele dayanmadığını biliyoruz. Yalnız kapitalizm, kendi sürecinin devamı için etnisiteden beslenir.
Jön Türklerin İttihat Terakki ile başlattığı, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra tek partili yeni yönetim ile devam ettirilen devlet yapısının temel harcı, etnik bir bütünlük sağlamak olarak nitelendirilebilir. Bunun örneklerini Ermeni kıyımı, Rumların Ege ve Karadeniz’den çıkarılması ve ardından Kürt illerine karşı başlatılan etnik savaş olarak görebiliriz.
Etnik cinayetlerin temelinde çoğunluğu temsil eden kesimin azınlık olarak görülen topluluğa karşı bir nefretin olduğu, en kestirme neden olarak kabul edilebilir vaziyette. Ne ki asıl neden tamda bir nefret olarak nitelendirilemez. Özellikle Anadolu’da Osmanlı döneminde bir birbirine benzeyen yaşam, din, dil ve kültürel olarak benzerlik içerisinde olan halkların kendilerinden farklı topluluklarla, kaynaşmasa bile bir arada yaşamışlardır ve kadim bir nefretin olmamıştır. Müslüman, Hıristiyan ve Musevi inanışına ve daha farklı inanışlara sahip halklar, toplumsal yaşamda kendilerine bir yer ayırarak gerek ticari alanda gerekse sosyal alanda bir arada yaşayabilme becerisini gösterebilmişlerdir. Günümüzde birçok şehirde en azından din evi çeşitliliği ile bunu gözlemlemek mümkün. Kilise, Havra, Cami, aynı tarihsel döneme tanıklık ederler. O halde yaklaşık yüz yıldır içinde bulunduğumuz bu kara ve utanç dolu kinin nedenleri nelerdir?
Etnik ayırımlarda tek bir farklılık insanları birbirinden ayırmaya yetmez. Modern bilimde etnik kökene bağlı olan ve buna göre belirginlik gösteren antropolojik ayrımların olduğu safsatası çöpe atıldı. O halde bu etnik farklılıkları nasıl tanımlayacağız? Din tek başına yeterli değil, çünkü Anadolu’da hali hazırda en büyük iki topluluk olan Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğu İslam inanışına sahipler. Hatta pek çok noktada Kürtler İslam öğretilerine daha çok sahip çıkmış durumda ve hayat pratiklerini buna göre devam ettiriyorlar. O halde din yeterli bir neden değil. Dil konusu da tek başına bir yeterlilik arz etmiyor. Dünya üzerinde etnik olarak birbiri ile çatışmış toplulukların bir kısmı aynı dili konuşuyor. Din yeterli değil, dil yeterli değil, ırk bilimsel olarak çürüdü.
Machuca - İZLE

Tür: Biyografi, Dram, Tarih
Yönetmen: Andrés Wood
Senaryo: Mamoun Hassan
Oyuncular: Matías Quer,
Ariel Mateluna, Manuela Martelli
Müzik: Buddy Richard, Los Jaivas,
Tormenta, José Alfredo Fuentes
Süre: 2 saat 2dakika
1973, Şili… Santiago’da yaşayan 11 yaşlarındaki Gonzalo yaşamını güzel bir semtte sürdürürken, aynı yaşlardaki Machuca birkaç blok ötedeki gecekonduda yaşamla mücadele etmektedir. Bu ayrımcılığı yıkmak için canla başla çalışanlar arasında özel bir Katolik okulun müdürü olan Peder McEnroe da vardır. Ülkedeki politik ve sosyal ortamın giderek kötüleştiği bir ortamda, çevresindekilere saygı ve toleransı öğretmeye çalışan Peder, öğrencilerin aileleriyle bunu başarmaya çalışır. Bu sayede aynı sınıfta okumaya başlayan Machuca ve Gonzola birlikte ilk aşkı, başkaldırma içgüdülerini ve adalet hayallerini yaşarken, Salvador Allende hükümetinin sonuna imzasını atan kanlı bir darbenin güçsüz tanıkları olurlar…
1973 yılında sosyalist Allende hükümeti yıkılarak, dünyanın en kanlı faşist darbelerinden biriyle Pinochet iktidara gelir. Düşünce üreten her kesime acımasızca yaklaşan Pinochet rejimini, iki çocuğun gözünden aktaran bu yapım 10 adet ödüle layık görüldü. Babilkulesi olarak bu dönemi başarılı bir şekilde anlatan biyografi filmini sizlerle paylaşıyor; yorumlarınızı bekliyoruz.
Beyaz orta sınıf bir annelik fantazisi: New Momism
Sibel Neslişah Hazar
"Beyaz" orta sınıf bir annelik fantazisi: "New Momism"[1]
Xua Xua, homo-sapiens öncesinde yaşamıştı.
Sürüdeki en güzel dişiydi, Li-peng de en güçlü erkekti. Birbirlerini çok
sevdiler. Aylar sonra Xua Xua’nın karnı büyümeye başladı. Xua Xua Li-peng’den
uzaklaştı. Artık karnını seviyordu. Ve güneşli bir gün, nehir kıyısında bir
oğlan doğurdu. Bu küçük beden, içinde yaşamıştı, şimdi dışarıdaydı ama; yine
kendisiydi. Anne ve çocuk tekti. Küçüğün, onun memesini emmek ve onunla yeniden
birleşmek istemesi bunun bir göstergesiydi. Li-peng ise onları seyrediyordu.
Sonraları Xua Xua yavru-bedenin ana-bedene itaat etmemeye başladığını fark etti.
Li-peng içinse başından beri, kendi ve çocuk ayrı bedenlerdi. Li-peng, bir gün
oğlanla bir şeyler yapmak istedi ve balık tutmaya gittiler. Anne uyandığında,
yavru-kendini bulamadığı için korktu ve üzüldü. Bedenini geri almak istedi, ama
oğlan reddetti. Xua Xua böylece oğlunun kendi bedeninin dışında istek ve
ihtiyaçları olduğunu kabul etmek zorunda kaldı. Xua Xua Li-peng’i istemiyordu
ama; oğlan istiyordu. Onlar farklı fikirleri olan insanlardı. İşte insanın
kendini ilk seyrettiği an, Xua Xua’nın bebeği geri alıp onu tamamen kendine mal
etmekten vazgeçtiği bu an, tiyatronun keşfedildiği andır[2]
Tiyatronun keşfini anlatmakla birlikte, bana göre, anne ve çocuğun birbirlerinden özgürleşmesini de anlatan güzel bir masaldır bu. Bir ezilme durumunu fark etmek, alternatifler üretmenin ve mücadele etmenin ilk adımıdır. Bu yanıyla, anneliğin hem anne hem çocuk hem de baba açısından –ya da ebeveynler- özgürleştirici, feminist, katılımcı bir deneyim olarak yaşanabilmesi için alternatifler üzerine tartışmayı başka bir yazıya ertelerken; bu yazının kapsamını, anneliğin halihazırda nasıl yaşandığına ve yaşatıldığına dair küçük de olsa bir farkındalık oluşturmakla sınırlamaya çalıştım.
"Beyaz" orta sınıf bir annelik fantazisi: "New Momism"[1]

Tiyatronun keşfini anlatmakla birlikte, bana göre, anne ve çocuğun birbirlerinden özgürleşmesini de anlatan güzel bir masaldır bu. Bir ezilme durumunu fark etmek, alternatifler üretmenin ve mücadele etmenin ilk adımıdır. Bu yanıyla, anneliğin hem anne hem çocuk hem de baba açısından –ya da ebeveynler- özgürleştirici, feminist, katılımcı bir deneyim olarak yaşanabilmesi için alternatifler üzerine tartışmayı başka bir yazıya ertelerken; bu yazının kapsamını, anneliğin halihazırda nasıl yaşandığına ve yaşatıldığına dair küçük de olsa bir farkındalık oluşturmakla sınırlamaya çalıştım.
Erkeksiz Kadınlar - İZLE
Yönetmen: Shoja Azari,Shirin Neshat
Yapım: 2009~Almanya,Avusturya,Fransa
Oyuncular: Bijan Daneshmand,Essa Zahir,Mina Azarian,Navíd Akhavan,Orsolya Tóth
Senaryo: Shoja Azari,Shirin Neshat,Steven Henry Madoff,Shahrnoush Parsipour
Senaryo: Shahrnoush Parsipour
Yapımcı: Shoja Azari,Peter Hermann
Görüntü Yönetmeni: Martin Gschlacht
Biri aldatılmış bir kadın, biri bahtsız bir aşık, biri hayat kadını ve bir diğeri de intiharın eşiğine gelmiş dört farklı kadın... Film, dönemin İran Başbakanı Musaddık'ın devrilip Şah'ın iktidarı devraldığı 1953 yılında ülkenin içinde bulunduğu ortam baz alınarak, bu dört kadının isyan ve baskı dolu hikâyelerini anlatıyor. Yönetmen Şirin Neşat, filminde bu dört kadını sihirli bir bahçede buluşturuyor. Bu bahçe, kimi zaman balta girmemiş bir orman, kimi zaman bir çöl ya da cenneti çağrıştıran büyülü bir doğa harikası. Ama her şekilde bu dört kadının kendilerini güvende hissettikleri, sığınabilecekleri bir ortam. Bir belgeseli andıran içeriğine rağmen güçlü fantastik kareler ve kuvvetli metaforlar sayesinde olağanüstü bir atmosfer yaratan Neşat, filminde umut, çaresizlik, acı ve direnç gibi konulara ağırlık veriyor. Neşat, Şarnuş Parsipur'un aynı adlı romanından uyarladığı filmin yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
"Bu filmle 1950'lerin İran'ındaki yaşamın, şu ankinden çok daha renkli olduğunu göstermek istedim. Filmde, tıpkı o zamanlar İran'da olduğu gibi, Batılı düşünceye sahip birçok İranlıyı, aynı zamanda dindar insanları, hayat kadınlarını ve bunun gibi birçok farklı örneği görmek mümkün. Yani bugünkü gibi, herkesin dindar olmaya zorlandığı bir hayattan çok daha farklı bir yaşam söz konusu.''

Oyuncular: Bijan Daneshmand,Essa Zahir,Mina Azarian,Navíd Akhavan,Orsolya Tóth
Senaryo: Shoja Azari,Shirin Neshat,Steven Henry Madoff,Shahrnoush Parsipour
Senaryo: Shahrnoush Parsipour
Yapımcı: Shoja Azari,Peter Hermann
Görüntü Yönetmeni: Martin Gschlacht
Biri aldatılmış bir kadın, biri bahtsız bir aşık, biri hayat kadını ve bir diğeri de intiharın eşiğine gelmiş dört farklı kadın... Film, dönemin İran Başbakanı Musaddık'ın devrilip Şah'ın iktidarı devraldığı 1953 yılında ülkenin içinde bulunduğu ortam baz alınarak, bu dört kadının isyan ve baskı dolu hikâyelerini anlatıyor. Yönetmen Şirin Neşat, filminde bu dört kadını sihirli bir bahçede buluşturuyor. Bu bahçe, kimi zaman balta girmemiş bir orman, kimi zaman bir çöl ya da cenneti çağrıştıran büyülü bir doğa harikası. Ama her şekilde bu dört kadının kendilerini güvende hissettikleri, sığınabilecekleri bir ortam. Bir belgeseli andıran içeriğine rağmen güçlü fantastik kareler ve kuvvetli metaforlar sayesinde olağanüstü bir atmosfer yaratan Neşat, filminde umut, çaresizlik, acı ve direnç gibi konulara ağırlık veriyor. Neşat, Şarnuş Parsipur'un aynı adlı romanından uyarladığı filmin yola çıkış noktasını şöyle anlatıyor:
"Bu filmle 1950'lerin İran'ındaki yaşamın, şu ankinden çok daha renkli olduğunu göstermek istedim. Filmde, tıpkı o zamanlar İran'da olduğu gibi, Batılı düşünceye sahip birçok İranlıyı, aynı zamanda dindar insanları, hayat kadınlarını ve bunun gibi birçok farklı örneği görmek mümkün. Yani bugünkü gibi, herkesin dindar olmaya zorlandığı bir hayattan çok daha farklı bir yaşam söz konusu.''
Her Dilden Her Telden Nam-ı Diyar Bella Caio - DİNLE
Tarihin gördüğü en kanlı savaş olan 2.Dünya Savaşı 1939'da başlayıp 1945'e kadar sürdü. 70 milyondan fazla ölümle sonuçlanan bu kanlı savaşa birçok devlet doğrudan katıldı; nükleer silahlar kullanıldı, milyonlarca sivil öldürüldü, soykırım yaşandı.
Bu dönemde halklar faşizme karşı özgürlük, sosyalizm mücadelesi veren İtalyan partizanların söylediği bir şarkıdır Bella Ciao, (Türkçe'de Çav Bella olarak bilinir). Bu sözlerin yazarı bilinmemektedir ve melodisi eski İtalyan Halk Şarkılarından Po Valley adlı şarkının melodisine benzemektedir.
Haksızlığa, eşitsizliğe karşı mücadeleyi benimseyenlerin, devrime inananların, hakları, özgürlükleri için mücadele edenlerin, ezilenlerin marşı Ciao Bella, (Çav Bella) faşizme karşı verilen savaşta dağdaki partizanlarının şarkısı olmuştur. İtalyan köylüsünün ve işçisinin Mussoliniyi alt ettiği bir marştır. Türkçesi ‘Hoşçakal Sevgilim’ anlamına gelen Ciao Bella (Çav Bella) Sosyalistlerin çok severek dinlediği, hatta sosyalist olmayanların bile dinlemekten haz aldığı dünya da özgürlükçü mücadelenin simgesi haline gelen bir marş oldu zamanla.
İtalyanca,Türkçe, Kürtçe Lazca, Zazaca, Arapça, Yunanca, Almanca, İngilizce, Makedonca, Fransızca, Rusca, Sırpca ve daha bir çok dilde; her telden, neseften, tuştan, ritimden çıkan Bella Caio sesini heyecanını sizinle paylaşıyoruz.
Bu dönemde halklar faşizme karşı özgürlük, sosyalizm mücadelesi veren İtalyan partizanların söylediği bir şarkıdır Bella Ciao, (Türkçe'de Çav Bella olarak bilinir). Bu sözlerin yazarı bilinmemektedir ve melodisi eski İtalyan Halk Şarkılarından Po Valley adlı şarkının melodisine benzemektedir.
Haksızlığa, eşitsizliğe karşı mücadeleyi benimseyenlerin, devrime inananların, hakları, özgürlükleri için mücadele edenlerin, ezilenlerin marşı Ciao Bella, (Çav Bella) faşizme karşı verilen savaşta dağdaki partizanlarının şarkısı olmuştur. İtalyan köylüsünün ve işçisinin Mussoliniyi alt ettiği bir marştır. Türkçesi ‘Hoşçakal Sevgilim’ anlamına gelen Ciao Bella (Çav Bella) Sosyalistlerin çok severek dinlediği, hatta sosyalist olmayanların bile dinlemekten haz aldığı dünya da özgürlükçü mücadelenin simgesi haline gelen bir marş oldu zamanla.
İtalyanca,Türkçe, Kürtçe Lazca, Zazaca, Arapça, Yunanca, Almanca, İngilizce, Makedonca, Fransızca, Rusca, Sırpca ve daha bir çok dilde; her telden, neseften, tuştan, ritimden çıkan Bella Caio sesini heyecanını sizinle paylaşıyoruz.
|
|
İspanyol İç Savaşı'nın Edebi Portresi: Katalonya'ya Selam

Orwell, gerek yazdığı kitaplarda gerekse hayatının büyük bir evresinde gerçekleri bulma yönündeki arayışını uzun süre devam ettirmiştir. Hayatının son dönemlerini saymazsak -ki bu dönem 1984 eserini yazdığı dönemdir de aynı zamanda- yaşama ve mücadeleye karşı umudu hiçbir zaman kesilmemiştir. 1984 eserinin yazıldığı dönem ise Stalinist karşı devrimin dünyada hızla yayıldığı ve neredeyse tüm komünist partilerin SSCB’nin dış politikasına hizmet eden bir yapıya dönüştüğü dönemdir ki, bu kitapta dahi ‘bir kurtuluş varsa yine işçi sınıfından gelecektir’ cümlesinin altını çizmek gerekir.
Zero (2010) (Kısa Film) - İZLE

Ülke: Avustralya
imdb: 7.2
Süre: 13 dakika
Dil: İngilizce
Senaryo: Christopher Kezelos
Müzik: Kyls Burtland
Görüntü Yönetmeni: Matthew Horrex
Yapımcılar: Christine Kezelos
Ödüller: 4 ödül ve 1 adaylık
Seslendiren: Nicholas McKay
Konu: Sayılarıyla kişilerin hükmettiği dünyada, Sıfır sürekli önyargı ve zulümle karşı karşıyadır. Onun hayatını değiştirecek bir şansla karşılaşana kadar yanlız bir yolda yürür. Bu şans bayan bir sıfırla karşılaşmasıdır. Onlar birlikte, hiçbirşeyinde gerçekte birşey olabileceğini azim, cesaret ve sevgi ile kanıtlarlar.

Emel Mathlouthi - DİNLE
“Bulimik hastaları misali, Joan Baez,
Bob Dylan, Şeyh İmam
ve Marcel Khalife gibi onlarca müzisyeni bir arada dinleyerek
büyüdüm.” Tunuslu şarkıcı Emel Mathlouthi, müzikal oburluğunu bu
şekilde izah ediyor. “Demek ki hayatımın en güç dönemi bu dönemmiş” diye devam
ediyor, Mısır Daily News’e verdiği mülâkatta.2004’te
Mathlouthi, kendi Tunus ağzı ile şarkılar yapmaya başlıyor. 2006’da da
Paris’e taşınıyor.
Şarkıları yüreği sarsan notalarla örülü. Müziği heavy
metal ile hard rock arasında salınıyor ama bu müzik türlerinin daha hazin
örneklerini andırıyor. Anavatanlarından mahrum Filistinliler için dillendirdiği
ağıt Naci en Palestine (Filistin’de Doğdum) bunlardan biri.
(Bu şarkı) “çingeneleri anlatıyor, onların hikâyesinden bahsediyor." Esasında şarkı Naci en Alamo isimli başka bir şarkıdan uyarlama. Mathlouthi, çingenelerin de vatansız olmaları üzerinden Alamo (Aşk) kelimesi yerine Filistin’i koyuyor ve şarkıyı mahrumiyetin ağıtına dönüştürüyor.
Ancak öte yandan ona göre, burada müstehzi bir durum söz konusu, zira “belki de vatansızlık çingeneler için bir tercih meselesi iken, Filistinliler için değil.”
Naci en Alamo, çingene yönetmen Tony Gatlif’in çektiği Vengo isimli filmde kullanıldı ilk kez. Mathlouthi, bu türden film müzikleri seslendirmeyi sürdürdü.
“Sinemayı seviyorum. Çok film izliyorum, bu sayede de ilginç müzikler keşfediyorum.”
Bu türden film müzikleri arasında Fatih Akın’ın Cennetin Kıyısında filminden aldığı Ben Seni Sevdiğumi isimli Karadeniz türküsü de var. Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı’nda kullanılan Ederlezi şarkısı da repertuarında yer alıyor.
Etkileyici sesiyle Kürtçe Ahmedo parçasını seslendiren Tunuslu sanatçı Emel Mathlouthi, anadil ve kimliklere verdiği önemi şarkılarında dile getiriyor. Mathlouthi, anadil yasağının verdiği acıyı hayal bile edemediğini belirterek, "bu nedenle Kürt halkının mücadelesi benim varlığımı en derinden altüst ediyor" diyor.
Bu şarkıların önemli bir bölümü vatansız insanlara ait ya da onlarla ilgili. “Belki de benim hassasiyetim de bu yönde” diyor Mathlouthi ve ekliyor: “Çünkü bu şarkılar çok derin. Şarkıları söyleyen ya da yazan insanların ıstırabı beni söylemeye mecbur ediyor.”
Filistin davası, şarkıcının kalbinde çok özel bir yere sahip. İsrail’in Gazze’yi bombalaması sonrası Mathlouthi, Malkit (Bulamadım) isimli şarkısını bestelemiş: “Tek kelime bulamadım” diye başlıyor şarkının sözleri ve devam ediyor:

(Bu şarkı) “çingeneleri anlatıyor, onların hikâyesinden bahsediyor." Esasında şarkı Naci en Alamo isimli başka bir şarkıdan uyarlama. Mathlouthi, çingenelerin de vatansız olmaları üzerinden Alamo (Aşk) kelimesi yerine Filistin’i koyuyor ve şarkıyı mahrumiyetin ağıtına dönüştürüyor.
Ancak öte yandan ona göre, burada müstehzi bir durum söz konusu, zira “belki de vatansızlık çingeneler için bir tercih meselesi iken, Filistinliler için değil.”
Naci en Alamo, çingene yönetmen Tony Gatlif’in çektiği Vengo isimli filmde kullanıldı ilk kez. Mathlouthi, bu türden film müzikleri seslendirmeyi sürdürdü.
“Sinemayı seviyorum. Çok film izliyorum, bu sayede de ilginç müzikler keşfediyorum.”
Bu türden film müzikleri arasında Fatih Akın’ın Cennetin Kıyısında filminden aldığı Ben Seni Sevdiğumi isimli Karadeniz türküsü de var. Emir Kusturica’nın Çingeneler Zamanı’nda kullanılan Ederlezi şarkısı da repertuarında yer alıyor.
Etkileyici sesiyle Kürtçe Ahmedo parçasını seslendiren Tunuslu sanatçı Emel Mathlouthi, anadil ve kimliklere verdiği önemi şarkılarında dile getiriyor. Mathlouthi, anadil yasağının verdiği acıyı hayal bile edemediğini belirterek, "bu nedenle Kürt halkının mücadelesi benim varlığımı en derinden altüst ediyor" diyor.
Bu şarkıların önemli bir bölümü vatansız insanlara ait ya da onlarla ilgili. “Belki de benim hassasiyetim de bu yönde” diyor Mathlouthi ve ekliyor: “Çünkü bu şarkılar çok derin. Şarkıları söyleyen ya da yazan insanların ıstırabı beni söylemeye mecbur ediyor.”
Filistin davası, şarkıcının kalbinde çok özel bir yere sahip. İsrail’in Gazze’yi bombalaması sonrası Mathlouthi, Malkit (Bulamadım) isimli şarkısını bestelemiş: “Tek kelime bulamadım” diye başlıyor şarkının sözleri ve devam ediyor:
'Eşek kulaklı' Midas
Kral Midas, Gordion kentinde yaşamış efsanevi Frigya kralıdır. Kral oluşu gibi yaşamı ve ölümü üzerine de mitolojiler yazılmıştır. Yaşamı boyunca acılar çekmiş olan Midas, "eşek kulak"larıyla ya da "dokunduğu herşeyi altına çevirmesiyle" ünlenmiştir.
Kral Midas, Ankara civarında kurulmuş olan Frigya'da M.Ö. 738 - M.Ö. 696 yılları arasında Gordion olarak bilinen kentte yaşamıştır. Midas, hem tarihi kişiliği hem de mitolojik efsaneleri ile oldukça ünlüdür. Bu söylencelerden birisi meşhur "eşek kulaklı Midas"dır.
Yapılan bilimsel çalışmalarda, Midas'ın ana karnında bir hastalığa yakalandığı ve kulak kanalları asimetrik olarak doğduğu anlaşılmıştır. Asimetrik kulak yapısı nadir görülen bir hastalık şeklidir. Önden veya arkadan bakıldığı zaman bir kulağın diğerinden çok daha yukarıda veya aşağıda olduğu görülür. Çirkin bir görünüm oluşturan bu hastalık Midas'ın kafatasında belirgin izler de bırakmıştır. Halkından utanan Midas'ın sürekli olarak başına geçirdiği bir "serpuş"la gezdiği, kulaklarını hiçbir zaman göremeyen halkının ise, krallarının kulakları hakkında yorum yaparak, göremedikleri kulakları eşek kulağına benzeterek kralları hakkında dedikodu yaptıkları düşüncesi kuvvet kazanmıştır.
"Antik Telmesos'tan başlayıp, Ankara'da sona eren kader çizgisinin ünlü yolcusu Kral Midas'ın acı dolu yaşam öyküsü" demir çemberli tekerlerin aşındırdığı Kral Yolu'nda bir gün eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan gence yaşlı annesi ve orman işçisi babası eşlik etmektedir. Annesinin doğduğu Telmesos'u bugünkü Fethiye'yi ve liman kenti Patara'yı arkalarında bırakalı günler olmuştu. Bey dağlarını ve Batı Toroslar'ı aşıp kuzeye Frig ülkesine doğru yönelmektedirler. Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kralın yerine geçecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım ister. Kahinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion'a arabasıyla ilk giren kraldır. Kral Midas'tır artık O. Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frig kralları ya Gordios ya da Midas olarak anılırdı. Ele geçirilen çok az belgeye dayanarak başkent Gordion'un Gordios ünvanlı bir kralın kurduğunu, Midas'ın ise bundan sonra krallık yaptığı tahmin edilmektedir.

"Antik Telmesos'tan başlayıp, Ankara'da sona eren kader çizgisinin ünlü yolcusu Kral Midas'ın acı dolu yaşam öyküsü" demir çemberli tekerlerin aşındırdığı Kral Yolu'nda bir gün eski bir araba yol almaktadır. Arabayı kullanan gence yaşlı annesi ve orman işçisi babası eşlik etmektedir. Annesinin doğduğu Telmesos'u bugünkü Fethiye'yi ve liman kenti Patara'yı arkalarında bırakalı günler olmuştu. Bey dağlarını ve Batı Toroslar'ı aşıp kuzeye Frig ülkesine doğru yönelmektedirler. Frig Kralı Gordios ölmüştür. Halk çok üzgündür. Kralın yerine geçecek kimse yoktur. Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve kahinlerden yardım ister. Kahinler kehanette bulunurlar ve şu andan itibaren Gordion'a arabasıyla ilk giren kraldır. Kral Midas'tır artık O. Midas Frig ülkesinin bilinen iki kralından bir tanesidir. Frig kralları ya Gordios ya da Midas olarak anılırdı. Ele geçirilen çok az belgeye dayanarak başkent Gordion'un Gordios ünvanlı bir kralın kurduğunu, Midas'ın ise bundan sonra krallık yaptığı tahmin edilmektedir.
SOSYALİST DÜŞÜNME VE SOSYALİST TİYATRO
Duvara Karşı Tiyatrosu
Tüm sanat akımları bir düşünme biçiminin, bir dünya görüşünün hayatı anlama ve anlatma biçimleridir. Dolayısıyla; bir sanat akımı ifadesini bulduğu düşünme şeklinin ve böyle düşünen bireylerin toplum içinde yayılmasına hizmet eder. Eski Yunan tiyatrosunun yaptığı buydu, gerçeküstücülerin, varoluşçuların ve hatta dadacıların yaptığı da buydu. Değişik toplumsalşartlara bağlı olarak oluşan tüm tiyatro biçimleri ve akımlarıda bu duruma dahildir ve bir yaşam kültürünün ve bir düşünmeşeklinin yayılmasına hizmet eder.
Eski Yunan dünyası, köleci toplum düzenleri ve sermaye birikimleri sayesinde onlardan önceki uygarlıkların bilgi birikimlerini de iyi değerlendirerek yüzyıllar sonra bile seviyesine erişilemeyecek bir uygarlık yarattı. Yaşamsal üretimlerini ve gündelik işlerini kölelerine yaptıran Yunanlılar ekonomik zenginliklerinin de etkisiyle düşünmeye ve savaşmaya bol bol zaman buldular. Savaşmak çok değilse de, düşünmek ve boş zaman felsefe ve sanatın önünü açtı. Eski Yunan toplumu bu iki alanda bir hayli ilerledi. Tabii tiyatro da bundan nasibini aldı. Bu dönemde tiyatro sanatı tüm tarihinin en parlak zamanlarından birini yaşadı Yunanistan’da.
Tüm sanat akımları bir düşünme biçiminin, bir dünya görüşünün hayatı anlama ve anlatma biçimleridir. Dolayısıyla; bir sanat akımı ifadesini bulduğu düşünme şeklinin ve böyle düşünen bireylerin toplum içinde yayılmasına hizmet eder. Eski Yunan tiyatrosunun yaptığı buydu, gerçeküstücülerin, varoluşçuların ve hatta dadacıların yaptığı da buydu. Değişik toplumsalşartlara bağlı olarak oluşan tüm tiyatro biçimleri ve akımlarıda bu duruma dahildir ve bir yaşam kültürünün ve bir düşünmeşeklinin yayılmasına hizmet eder.
Eski Yunan dünyası, köleci toplum düzenleri ve sermaye birikimleri sayesinde onlardan önceki uygarlıkların bilgi birikimlerini de iyi değerlendirerek yüzyıllar sonra bile seviyesine erişilemeyecek bir uygarlık yarattı. Yaşamsal üretimlerini ve gündelik işlerini kölelerine yaptıran Yunanlılar ekonomik zenginliklerinin de etkisiyle düşünmeye ve savaşmaya bol bol zaman buldular. Savaşmak çok değilse de, düşünmek ve boş zaman felsefe ve sanatın önünü açtı. Eski Yunan toplumu bu iki alanda bir hayli ilerledi. Tabii tiyatro da bundan nasibini aldı. Bu dönemde tiyatro sanatı tüm tarihinin en parlak zamanlarından birini yaşadı Yunanistan’da.
Man On Wire / Teldeki Adam - İZLE

Yapım: 2008 ~ ABD , İngiltere
Tür: Belgesel , Suç
Yönetmen: James Marsh
Senaryo (Kitap): Philippe Petit
Görüntü Yönetmeni: Igor Martinovic
Görüntü Yönetmeni: J. Ralph
Oyuncular: Paul McGill , Alan Welner , Annie Allix , Ardis Campbell , Aaron Haskell
Süre: 1 saat 30 dk
Gösterim Tarihi: 13 Mart 2009 (Türkiye)
Konusu: James Marsh ın çok bahsedilen merak edilen muhteşem belgeseli..1974 de Philippe Petit New York un En muhteşem kuleleri olan İkiz kulelerin arasında bulunan telin üstüne ilk kez ayak basmış oldu..1 saate yakın orada dans etti ve daha sonra tutuklanıp pskolojik değerlendirme yapılması için hapse girdi.. O hep kulelerin hayalini kurdu ve bu hayali gerçekleştirme yollarını.. İkiz kulelere ulaşmak ve aralarına tel yerleştirmek ipi ermek gereken eşyaları binaya sokabilmek Sallanma oranlarını ve ruzgarın gücünü hesap etmek derken Petit sabah 7;15 te 411 metre yukseklikte tele ilk adımını atar..
Amida'nın düşleri - Yusuf Nazım
İşte geldim sana Amida!
Yüreğimde, sınırsız bir kardeşlik
hasretinin şarkısını söyleyerek dayandım kapılarına. Sana olan dayanılmaz
özlemimi gidermeye geldim sonunda...

Şimdi, kaybettiğim düşlerimi arıyorum sende. Bizi ortak bir
hayata bağlayan düşlerimizi. Bereketli topraklarında yüzyıllardır onulmaz
cefalarla korkusuzca büyüttüğün, uğruna nice bedeller ödediğin, bir büyük
insanlık hayaliyle bu yeryüzü cennetine sayısız hayatlar bağışladığın düşlerini
arıyorum senin Amida.
Sur diplerinde çocuklar, telaş içinde koşuyorlar, yorgun
suretlerini yüzlerinde ağır bir dünya yükü gibi taşıyarak. Biliyorum, siftahsız
gitmemek evlerine biricik hayalleri. Büyümüş de sanki küçülmüş figürleri gibi bu
hayatın; öylesine sessiz, öylesine masum. Bakışları, sanki hayal içinde hayal
satıyorlar. Taş kaldırımlara uzuyor gölgeleri sere serpe.
Bilmiyorlar, niye yavuklu gibi onlara mesken oluyor dağlar.
Niye durduk yerde kaçakçıya, eşkıyaya çıkıyor adları. Niye düğün dernek yerine,
ölüm haberleri yer alıyor manşetlerde gençlerin.
Ahh, Amida! Bunlar senin çocukların mı yoksa? Gülüşleri
eksik, yürekleri ince.. Yolcuyum bu diyarda, keşke biraz
daha kalabilsem sende Amida. Keşke biraz daha bilsem seni, biraz daha tanısam,
biraz daha anlasam; hani o duvar diplerinde çocukları, yürekleri yangın yeri
kadınları; dertleri çok, dermanı yok, düşleri yarım kalmış genç kızları…
Amida’nın düşlerini arıyorum; ıssız
sokaklarında, bazalt taşlarıyla döşenmiş eski kaldırımlarında, birbirine
büzülerek sokulmuş, korkuyla nefes alır gibi gecekondularında…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
İlgilenilenler
- Niwemang - Half Moon (Yarım Ay) - İZLE
- Kimse İran Kedilerinden Bahsetmiyor - İZLE
- UMUT / Yılmaz Güney - İZLE
- Türk Hamlesi / Turkish Gambit - İZLE
- Olimpia Garajı (Türkçe Dublaj ) - İZLE
- ARARAT - İZLE
- Ulis'in Bakışı - İZLE
- KUTSAL YÜREK - İZLE
- Çingeneler Zamanı - İZLE
- Şair Ceketli Çocuk Kazım Koyuncu - DİNLE