Mitolojide Bir Kadın Cinayeti: Medusa

MedusaYunan mitolojisinde geçen Medusa hikâyesi çok ilginçtir. Bugüne kadar Medusa üzerinde yazılmış birçok yazı okudum. Ama hepsi de olayın teknik ve yorum farklarından birbirinden ayrılırlar. Hikâyenin, esas itibariyle neyi ifade ettiğini, Medusa’nın kim olduğunu, neden böyle lanetlenip en acı ve trajik bir sonla hayatı son bulduğunu, farklı bir açıdan yorumlayan olmadı, ya da ben rastlamadım.
Medusa kimdir? Mitolojik anlamda Medusa, Phorkus ile Keto’nun üç kızlarından ölümlü olanıdır. Daha küçük iken iki ölümlü kardeşleriyle birlikte, Tanrılara adamak için Zeus’un en sevdiği ve en zeki kızı Athena’nın sorumlu olduğu tapınağa verirler. Sular tanrısı Poseidon Zeus’un kardeşi olup, Athena’nın da kocası olmaktadır. Ve Medusa kardeşleriyle birlikte gereken yaşa geldiklerinde fahişe olarak tapınağa sunulurken, burada çarpıcı bir konu karşımıza çıktığını unutmamalıyız. Tapınak, Tanrılar ve Fahişeler. Bunlar bize bir şeyler anlatmıyor mu? Elbette ki çok şey anlatıyordur. İşte ben, bu yazıda buna değinmeye çalışacağım.

Artık dönem ata erkil çağın dönemidir
Bu makalede, konum Medusa’nın mitolojik olarak anlatıldığı çerçevede ele alıp anlatılması değildir. Ele alacağım konu, mitolojik anlatımın dışında kalan, işin bilimsel ve sosyolojik tarafıdır. Öncelikle olayı şu noktada ele almak istiyorum. Animistik düşünce insanlık halinin evrimsel bazda olgunluğa eriştiği dönemim ürünü olarak ortaya çıkar. Sosyolojik ifadesi toplumsal gelişmenin erksel bağlamda ana erkil dönemi ifade eder. Masal bu dönemin ürünüdür. Sosyal gelişme beraberinde toplumsal bağlamda erksel değişimleri de getiriyor. Bu değişimin ifadesi erkeğin giderek güç kazanıp, kadının karşısında hızla iktidar olmaya başlamasıdır. Yani, ana erkil dönemin darbeyle, oyunla, hileyle son bulmasıdır. Artık dönem ata erkil çağın dönemidir. Bu dönem basit bir şekilde ele alınıp değerlendirilemez. Bunun sonuçları oldukça muazzamdır. Beş bin yıllık sürecin temelleri o zaman atılıyor ve neredeyse hiç değişiklik arz etmiyor.
Erkeğin tamamen iktidar olduğu bir dönemden bahsediyorum. Ama burada gözden kaçırılmaması gereken bir diğer konu, kadının da tarihin her evrelerinde özgürlüğü için bir çıkış yolu aradığı gerçeğidir. Bu iktidar değişikliği Sümer topraklarından boy gösterip, Arap çöllerine, Mısır Nil’ine ve bir kol oradan Yunan adasına doğru akmaya başlarken, diğer kol da Hitit’ler üzerinden Anadolu’dan Atina içlerine doğru aktığını görüyoruz. Bu kartopu oraya varana kadar bayağı büyüyüp zirveye ulaştığını anlıyoruz. Çünkü erkek egemenlikli toplumun ilk evresi olan mitolojik çağ, fazlasıyla kadın ve erkek arasındaki savaştan söz ediyor. Sümerlerde İştar ile Enki, Babil’de Marduk ile Tiamat, Atina’da Zeus ile Hera bu savaşın en bariz simgeleridir.
Kadın kadına karşı dönüşmüştür
Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, Atina mitolojisindeki erkek ile kadın savaşımında kadının daha fazla düşürülmüş olması ve erkeğin yedeğinde olan birçok kadının da ortaya çıkmış olmasıdır. Athena adeta Zeus’un yardımcı kadın ordusu savaşçısı gibidir. Kadın, Yunan mitolojisinde en fazla dibe indirildiği gerçekliktir; Kadın fahişe olmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir. Kadın kadına karşı dönüşmüştür. Belki de kadının en büyük düşmanı kadının kendisi olmuştur. Yunan mitolojik anlatımlarında bunu fazlasıyla görebiliyoruz.
İşte Medusa gerçekliği burada karşımıza çıkıp, önem kazanıyor. Neden tapınaktaki bütün kadınlar, Athena da olmak üzere, herkes Medusa’yı kıskanıyor ve bir türlü onunla barışık olmuyorlar? Medusa’nın Tapınak’taki rolü nedir? Eğer gözü yüksekteki bir erkekte olsaydı, bunun için zaten dünden hazır olan Poseidon’dan daha uygunu yoktur. Ama görüyoruz ki, Poseidon da ona zorla sahip oluyor. Hem de gizliden Tapınak’a girerek. Ayrıca, tapınak içinde Medusa’nın diğer kadınlardan davranışsal bakımdan farklılıkları olduğu satır aralarında seziyoruz.
Burada gözden kaçırılmaması geren diğer bir husus da şudur: Athena’nın Medusa’yı sırf eşi Poseidon’un göz koyduğu veyahutta onunla ilişkiye girdiği için cezalandırmadığıdır. Sadece durum bundan ibaret olsaydı, Athena Medusa’yı ya bir kerede öldürüp bitirecekti, ya da bir süreliğine ceza verip, cezasını çektikten sonra alakasını kesecekti. Ama görüyoruz ki, önce ölümden beter bir ceza veriyor Medusa’ya, onunla da bitmiyor. Hikayede de geçtiği gibi, “gel zaman git zaman Athena bu cezayla da yetinmemiş ve Medusa’yı öldürmek için Argos Kralı Akrisios’un kızı Danae’nin, Zeus’tan olma oğlu Perseus’la yani üvey kardeşiyle işbirliği yaparak Medusa’nın kafasını kesmeye karar vermiş” olduğunu görüyoruz. Buradaki işbirliği, hem kan bağına hem de aynı iktidar erkine dayalı oluyor. Bu uyuşmazlık ve savaş, anlaşılıyor ki uzun bir süreyi alıyor. Ve aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, Medusa başı hemcinsi tarafından, iktidar erkinin sahibi bir erkek eliyle kestiriliyor. Ne kadar ilginçtir.
Medusa bir başkaldırıdır
Aslında bu dönemi biraz da düşünce bakımından ele almakta yarar vardır. Atina’daki bu savaş, mitolojik düşünce çağının yavaş yavaş bittiği, yerine felsefe çağının baş göstermeye başladığı süreci bize gösteriyor. Anlaşılıyor ki, felsefi düşünce çağının boy göstermeye başladığı bu dönemde, geçiş süreçlerinin diyalektiksel mantığı gereği, kısmi özgürlükler sağlanmış, insanlar belli bir uyanışa geçmiş ve bunun sonucunda kadın da kendi duruşu konusunda belli bir farkındalığa erişmiştir. Burada Medusa’nın konumu, kesinlikle ferdi bir olay olmadığı anlaşılıyor. Cins sorunsallığına eğilme duruşudur. Bir başkaldırıdır.
Yılan sembolü birçok halkın mitolojisinde var olan bir simgedir. Özellikle Arap ve Yahudi mitlerinde fazlasıyla yer almaktadır. Yahudi mitolojisinde bu sembol (yılan), anlam itibariyle tersyüz edilmiş. Aslında ilk başlarda yılan metaforu, kadının anaçlık simgesidir. Yahudi mitolojisinde ise yılana ihanet, İffetsizlik, şeytanlık ve kalleşlik anlamları yüklenmiştir. Bakıyoruz, Medusa’nın rastlantısal olarak saçları yılanı andırdığı için, egemen erkek zihniyeti için vazgeçilmez bir ikna ve inandırma vesilesi olmuştur. Yılanın Yahudi mitolojisindeki tasviri Mısır üzerinden Atina’ya geçtiğini belirtmek gerekir. Aslında bu kaskatı kadın düşmanlığının temelleri zaten Tevrat öncesinden örülmeye başlandığını Yahudi Tevrat dışında kalan mesellerinden, daha doğrusu Hanoka (Hanaka) yazmalarında fazlasıyla görebiliyoruz. Yunan antik çağının başlangıcına doğru ise bu zihniyet siyaset ve iktidar bağlamında daha fazla katmerleştiniğini görmekteyiz.
Magazinel kadın orduları
Güncel açıdan bu sorun halen devam ediyor. Günümüz kapitalist sistemin geliştirdiği Moda, Model, Top model, Magazinel kadın orduları, Atina’daki Tanrı Zeus şahsında ifadesini bulan erkek egemenlikli iktidar zihniyetinin Athena şahsında ifadeye kavuşturduğu tapınak fahişeliğinin tıpa tıpıdır. Zaman, mekân ve araçsal olgular farklıdır sadece. Bugün cinsi sorunlarını haletmek, cinsel mağduriyetlerinin hesabını sormak, hayatın her alanında erkekle aynı derecede, aynı haklara eşitçe sahip olmak için mücadele eden kadın aktivistlerine karşı en çok iktidar çevresinde kümelenmiş kadın çevrelerinde tepkiler geldiğini görüyoruz. Onlar, bu tepkiyi kendi iradesiyle mi gösteriyorlar acaba? Hayır! Hiçbir zaman bu böyle olmamıştır ve olamaz da. Tamamıyla iktidar nasıl emrediyorsa ona göre davranıyorlar.
Çağ itibariyle teknoloji ve bilişim çağını yaşıyoruz. Normal gelişmenin diyalektiğine göre bu çağda kadın da erkek de bu cins eşitsizliğine karşı, karşılıklı anlayış göstererek, erkek egemenlikli iktidardan kaynaklı sorunları diyalogla haletmeleri gerekir. En azından insanlığın ulaşmış olduğu bilinç bakımından da bunun böyle olması gerektiğini düşünmemiz lazım. Ama böyle olmuyor. Çünkü iktidar bambaşka bir durumdur. Hâkim olmanın, sahip olmanın, üstün olmanın tüm sırları orada gizlenmiştir. Beş bin yıl boyunca korunan statünün kolay kolay bozulmasını istemezler. Bunun için de kadını kadına karşı kullanmaktan da geri kalmazlar.
Kaynak: OzgurGundem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder