Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine dair
düzenleme kanunlaştı. Bu düzenlemeyle amaçlanan nedir, yurttaşlarımız
nasıl bir tehlikeyle karşı karşıyadır?
Hükümet tarafından, Van depreminin nedenleri, sonuçları, sorumluları
sorgulanmadan, üzeri kapatılarak, yerel seçimler öncesinde yeni rant
alanları yaratmak için harekete geçilmiştir. Bu düzenlemeyle, afet,
risk, kentsel dönüşüm kavramlarının ardına gizlenerek, kentlerden
başlayarak ülkemizin zeytinlik, mera, koru ve sit alanları dahil
kültürel ve tarihi değerlerine kadar tüm toprak ve doğal kaynakları
paraya tahvil edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Belediyelerin eli kolu bağlanacak, belediyeler arası ayrımcılık artacaktır.
Kentlerdeki finans ve ticaret merkezleri, fuar ve sergi alanları,
eğlence merkezleri, şehirlerin ana giriş düzenlemelerine kadar
“şehirlerin marka değerlerini arttırmaya” ve gelişlerine katkı
sağlayacak her türlü proje, etüt harita, plan, parselasyon yapmak,
yaptırmak, onaylamak, kamulaştırma, ruhsat ve yapım işlerini sağlamak
Bakanlığın görevleri arasına sokuşturulmaktadır.
Yerel yönetimleri iktidar olmanın gücü ve olanaklarını sonuna kadar
kullanıp, kentlerin rant alanlarını siyasi iktidarın kontrolünde
dağıtmanın yasal kılıfı hazırlanıyor. Bu yasayla Muhalefet partilerine
mensup Belediyelerin eli kolu bağlanacak, belediyeler arası ayrımcılık
artacaktır.
Hükümet için Anayasa ve hukukun temel prensipleri yok hükmündedir. Bu
düzenleme açıkça Anayasaya aykırı hükümler içermektedir. Bunlardan
bazıları;
*Bu yasa konusu işlemlere dair dava açma süresi 30 gün’e indirilmiş
ve İdari Mahkemenin yürütmeyi durdurma yetkisi veremeyeceği
düzenlenmektedir.
*Bakanlık ve TOKİ’ sınırsız yetkiyle donatılmış, İhale kanununa, askı
ilan süresine tabi olmayacağı düzenlenmiştir, Bunlar, Anayasanın 2, 36
ve125’inci maddelerine aykırı olup, 27 Kanun ihlal edilmektedir.
*Bu düzenleme ile kentin rantı yükselen bölümlerinde yer alan okul,
hastane vb. kamu kurumlarına ait alanların Bakanlık, TOKİ ya da belediye
aracılığıyla talan edilmesinin de önü ardına kadar açılmaktadır.
Bu düzenleme ile, riskli yapı olarak belirlenen yapıların yanı sıra,
riskli alanlardaki yapıların tamamında, yapılara elektrik, su ve
doğalgaz hizmetleri verilmeyecek, verilen hizmetler durdurulacak,
yapılar kısa süre içinde terkedilecek, bölgenin zorunlu tasfiyesi
sağlanacak.
Peki bu binalarda yaşamak zorunda kalan yoksul yurttaşların ve
kiracıların barınma sorunları nasıl çözülecek. Hiçbir düzenleme
içermiyor. “Başının çaresine kendin bak”, denilmektedir.
Başbakan “engel çıkarmayın yıkacağız” demişti.
Riskli yapı olarak tespit edilen yapıların tespit, tahliye ve yıkımı
vb. işlemleri engelleyenler cezalandırılacaklardır. Bu düzenlemeyle,
anlaşmayı kabul etmeyen yurttaşlar barınma hakkından yoksun
bırakacaklar. Sosyal donatı ve altyapı maliyetleri, konutları
yıktırılanlara ödetilecektir. Bu yasa kentsel dönüşüm değil, barınma
sorununu çözmek değil, rant için, talan için yoksul kesimlerin
sefaletini büyütecek bir düzenlemedir.
Ülkemizin tüm kıyılarında, tarım alanlarında, zeytinlik alanlarında,
meralarında, orman alanlarında ve hatta sit alanlarında yaygın bir
talanın önü açılmaktadır.
Büyük bölümü Anayasaya aykırı olan bu düzenlemelerle, Kanunla korunan
kıyılarda, ormanlarda yaygın bir talan sürecinin önü açılırken, tarım
alanları, zeytinlikler, meralar, ormanlar gözden çıkarılmakta, doğal,
kentsel ve arkeolojik sit alanlarında olası bir talanın önü ardına kadar
açılmaktadır. Yapılan düzenleme ile bugüne kadar oluşturulan doğal ve
kültürel çevrenin korunmasına ilişkin tüm mevzuat yok sayılmaktadır.
Ankara Atatürk Kültür Merkezi Alanı ile ilgili düzenlemeler de açık
bir talan girişimidir. Ankara kentinin tarihi açısından önemi kadar,
coğrafi olarak da önemi olan bu bölgenin yapılaşmaya açılması, kentin
açık ve yeşil alanlardan birisinin daha yok edilmesidir.
Riskli yapıların yenilenmesi gerekçesi ile gerektiğinde sağlam
yapıların ve mera, tarım, orman alanlarının bile bu yasa kapsamına
alınabilecek olması talan ve yağmanın boyutunu gösteriyor.
Diğer taraftan, Bakanlığa sözleşmeli personel alınması ve diğer kamu
kurumlardaki memurların süre sınırlaması olmadan bu hizmetlerde
görevlendirileceği düzenlemektedir. Yeterli sayıda ve gerekli nitelik ve
mesleki formasyona sahip personel istihdam etmek yerine, mevcut
memurların sırtına angarya yükleniyor.
Kamulaştırma fazla olacağından değerleme konusunda Bilirkişilerin
sayısının arttırılması gerekirken, bu görev SPK değerleme uzmanlarına
verilerek, Şehir Planlamacılar, başta olmak üzere ilgili odalar devre
dışı bırakılmaktadır. Bilirkişilik, bağımsız olması gerekirken, SPK
uzmanı devlet memurudur nihayetinde, hükümetin emrini yerine
getirecektir.
Van Erciş depreminde25 Öğretmenimize mezar olan Okul’u siz yapmadınız mı?
Biryandan “kentsel dönüşüm” riskli yapı ilan edilen yapılar
yıkılırken, diğer yandan yeni riskli yapıların üretimine devam edilmesi
kabul edilemez. Van Erciş depreminde 25 Öğretmenimize mezar olan okul
binası, Hükümetiniz tarafından veAKP’li Belediye Başkanı tarafından kamu
ihalesi kapsamında yapılmamış mıydı?
Afet riski gerekçe gösterilerek tüm kentlerimiz talana ve yağmaya
açılarak, on binlerce yoksul yurttaşımızın evinden, yurdundan sürülerek
sefalete sürüklenmesi kabul edilemez.
Herkesin sağlıklı barınma hakkı güvence altına alınmalıdır.
Kentlerimizin afetlere karşı duyarlı, sakınım içerikli planlanması,
kamusal denetim ve mühendislik hizmetinin alınması sağlanmalıdır. Şehir
Planlamacılar başta olmak üzere ilgili meslek örgütlerinin önerileri
dikkate alınmalıdır.
Kentleşme konusunda izlenen “ikiyüzlü” politikalardan vaz
geçilmelidir. Yaşamın gerçek sigortası olan ormanlar, meralar, sulak
alanlar, kıyılar, tarım alanları gibi doğal varlıkların talanına olanak
sağlayacak, yeni afetlerin oluşmasına neden olacak yaklaşımdan
vazgeçilmelidir.
*İstanbul Bağımsız Milletvekili
karabasan.net alıntısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder