Türkiye Psikiyatri Derneği, Uludere katliamı sonrası Roboski (Ortasu)
ve Bêjû (Gülyazı) köylerindeki psikososyal gereksinimlerle ilgili bir
rapor hazırladı. Köylülerin anlattıkları katliamın yarattığı travmayı ve
devletin bölgeye bakışını çarpıcı biçimde ortaya koyuyor
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Uludere katliamının psikososyal
etkilerini ve gereksinimleri saptayan bir rapor yayımladı. “Roboski
(Ortasu) Ve Bêjû (Gülyazı) Köylerinde Roboski Katliamı Sonrası
Psikososyal Gereksinim Belirleme Raporu” başlıklı çalışma, köylerde
olayın tanıklarıyla ve ölenlerin yakınlarıyla görüşülerek hazırlandı.
Uçak sesinde irkiliyorlar, okula gitmek istemiyorlar, uyuyamıyorlar
Raporu hazırlayan hekimlerin Roboski muhtarının evinde yakınlarını
kaybeden kişilerle yapılan görüşmede, çocukların okula gitmek
istemediğini, arkadaşlarını düşündüğünü, herkesin korktuğunu, uçak sesi
duyunca çocukların irkildiğini söylediler. Yüzlerinin gülmediğini,
çocukların bile durumu anladığını, ölümü gördüğünü, sinirli olduklarını
ve korktuklarını ifade ettiler. Kimsenin doğru düzgün uyuyamadığını, hep
bu konuyu konuştuklarını, televizyonda sürekli kendileriyle ilgili
konuyu izlediklerini, köye birçok başka grupların geldiğini, seslerini
gelenlere duyurmaya çalıştıklarını, devletten aldıkları desteğin çok
yetersiz olduğunu, askerlerin getirdiği yardım ve erzakları
istemediklerini, istediklerinin özür ve suçluların bulunması olduğunu
belirttiler. Kızgın ve umutsuz olduklarını, kendilerini itilmiş ve
değersiz hissetlerini söylediler.
Heyet Bêjû köyünde olaydan yaralı olarak kurtulan Hasan Ürek ve
annesi ile de görüştü. 11 gün kadar yoğun bakımda kalan Hasan Ürek’in
annesi, hastaneden evine dönen oğlunun sanki değişmiş gibi olduğunu
belirtti. Yaralı kurtulan Hasan Ürek, hastanede gözünü açtığında hiçbir
şey hatırlamadığını ancak aile olanları anlattıktan sonra bombanın
bedenine çarpması anı dışında, olanları hala hatırlamadığını söyledi.
Sağlık hizmeti yok, asker var
Raporu hazırlayan heyet her iki köyde de yaşamın durmuş gibi
olduğunu, sınır ticaretine gidecek kimsesi kalmayanlara amca
çocuklarının yardım ettiğini tespit etti. Raporda köylülerin “50 lira
için 10–15 yaşındaki çocuklar dört saat karın içinde çalışıyorlar. Bu
hepimizin ayıbıdır. İşte 35 dakikalık sınır, ne bağ var ne tarla, işte
bu işlere giriştik. Fabrika yok iş yok. Burada fabrika olsaydı çocuklar
oraya gider miydi? Bu ülkenin ayıbıdır” şeklindeki sözlerine yer
verildi. Bêjû (Gülyazı) Köyü’nde sağlık ocağı olduğu ancak doktor ve
hemşire olmadığı, yazın hava iyiyse haftanın bir günü doktorun geldiği
de raporda yer alan bilgiler arasında. Köyde PTT ve üç camii dışında
resmi devlet kuruluşu olarak sadece Gülyazı Sınır Alayı bulunmakta.
Köylüler, GSS ile beraber yeşil kartlar geçerliliğini yitirdiği için
hastaneye gidemediklerini ve geçim kaynakları da katliam sırasında yok
edildiği için şimdi mağduriyetlerinin de öfkelerinin de arttığı
belirtiler.
Raporda, katliamdan sonra bölgeye psikolog veya psikiyatrist
gelmediği ve ruhsal durumlarını soran da olmadığı bilgisine yer verildi.
Gazetecilerin, sivil toplum kuruluşlarından insanların geldiği ancak,
köylülerin ruhsal durumunu soran, psikolojik destek adına çalışan bir
kişi veya kurum olmadığı öğrenildi. Köylüler bu durumu “Hasip Kaplan başhekime telefon açtı. Psikiyatrist istedi. Ama kimse gelmedi” sözleriyle anlattılar.
Askere de, hükümete de, cemaate de öfkeliler
Raporda köylüler askere ve hükümete karşı öfkeli olduklarını ve
güvenmediklerini belirtiyorlar. Taziyeye gelip erzak getiren askerler de
köylülerce kovulmuş. Ayrıca dini bir cemaat üyesi de Şırnak valisi ile
beraber köye gelip köye gıda yardımında bulunmayı ve dışarıda okuyan
öğrencilere ev tutma ve para yardımında bulunmayı talep etmiş ama
öldürülenlerin yakınları bunu kesinlikle reddetmişler. Kaymakama
saldırıdan dolayı beş kişinin tutuklandığı, aynı olaydan yedi kişinin de
arandığı ve bundan dolayı insanların kaygılı olduğu da raporda
aktarılan tespitler arasında. Raporda kimi üniversite öğrencilerinin
tutuklanmaktan korktuğu için evden çıkamadığı ve okuluna gidemediği
bilgisine de yer veriliyor. Köylüler bu durum karşısında “35 kişi
ölmüş. Devletin gözüne gelmiyor. Kaymakam 2 tokat yedi diye 65 kişiye
tutuklama geldi. Hakkımızı ararsak terörist oluyoruz” diyorlar.
Travma nasıl aşılır?
Raporun sonuç bölümünde kişilerin sağlık sisteminden yararlanması
için girişimlerde bulunulması, oluşturulacak bir psikososyal eylem
planının Sağlık Bakanlığı’na sunulması gerekliliğinden bahsediliyor. Öte
yandan rapor toplumsal bir travmanın tamiri-iyileşmesi için ideal
olanın “gerçeğin bilinmesi, adaletin sağlanması, olayın telafisinin
sağlanması ve bedelinin ödenmesi” olduğunu hatırlatıyor.
Kürtçe konuşan hekimler
Köylere giderek görüşmeler yapan ve raporu hazırlayan ekip büyük
oranda Kürtçe konuşan doktorlardan oluşturuldu. Diyarbakır Eğitim ve
Araştırma Hastanesi psikiyatri uzmanı, TPD Diyarbakır Şube Başkanı Dr.
İsrafil Bülbül, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim
Dalı psikiyatri asistanı ve TPD Diyarbakır Şube Genel Sekreteri Dr.
Mehmet Emin Yüksel, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi psikiyatri
uzmanı, TPD Diyarbakır Şube Bilimsel Toplantı Sekreteri Dr. Murat Yalçın
ziyaret ettikleri köylülerle anadilleri ile iletişim kurdular. Ekipte
ayrıca Ergani Devlet Hastanesi psikiyatri uzmanı, TPD Ruhsal Travma ve
Afet Psikiyatrisi ÇB Eş Koordinatörü ve TPD Diyarbakır Şube üyesi Dr.
Hira Selma Kalkan röportör olarak yer aldı. Kocaeli Üniversitesi Tıp
Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı, TPD Merkez Yönetim Kurulu
üyesi ve Örgütlenme Sekreteri Prof. Dr. Tamer Aker ise planlama,
değerlendirme ve raporlamanın tüm aşamalarında katkı ve görüşleri ile
danışman olarak yer aldı. Raporu hazırlayan heyetin görüşmelerden
aktardıkları, "anadilde sağlık hizmeti"nin, sağlık hakkı mücadelesi için
önemini hatırlattı.
Raporun tamamını indirmek için tıklayınız
Sendika.Org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder